Sultan Vahdettin hain miydi? Bu sorunun cevabı için tarihçiler kadar muhafazakâr ve sol kesimin aydınları çok tartıştı. Herkes kendi zaviyesinden ön yargılı baktığı için, bir tarafın “hain” dediğine, öbür taraf “Vahdettin Han Hazretleri” diyebilmekte.
Benim için çok ilginç olan gençlerin çoğunluğunun siyaset, tarih gibi konulara ilgi duymadığını şikâyet ettiğimiz bir ortamda, bir Fen Lisesi öğrencisinin çıkıp “Hangi Vahdettin?” sorusunu sorması ve bu konuyu araştırarak bir kitap olarak yayımlamış olması.
Kocaeli Aydınlar Ocağı olarak “Söz Sırası Gençlerde” diyerek başlattığımız ve 66 ncısını gerçekleştirdiğimiz programda bu kitabın yazarı Orhun Özel adlı gencimize söz verdik.
Anlı şanlı tarihçilerin birçoğunun yaptığı hataya düşmedi Orhun. Konuyla alakalı 135 eseri okuyup, yüzlerce dipnotuyla süslediği “Hangi Vahdettin?” kitabında anlattıklarını bize özetlerken gerçek bir tarihçi gibi, “olayları zamanın şartları içinde değerlendirdi.” Yani bugünden, bugünün şartları ve değerleriyle geçmişi değerlendirmedi.
Kuva-yi Milliye hareketi başlangıçta tam bir çılgınca macera olarak görünmektedir. Ordularımız terhis edilmiş, millet harap, bitap ve bezgindir. “Hükümet merkezi, düşmanların şiddetli çemberi içindeydi. Siyasal ve askerî bir çember vardı.”
Böyle bir ortamda beterin beteri durumuna düşmemek için “manda” yani yabancı bir devletin idaresine girmeyi veya himayesine alınmamızı isteyen aydınlar çoğunluktadır. Hatta bunlar arasında Mustafa Kemal’in yol arkadaşı olan aydınlar ve üst rütbeli subaylar da vardır. Galip devletleri kızdırmadan onların suyuna giderek kayıpların en azda tutulabileceğine inanıldığı şartlarda Vahdettin’in siyasi tercihlerine bakarak “O’nun hain olarak nitelendirilmesi doğru olmaz.”
Ancak Mustafa Kemal ve arkadaşları ile onlara inanan bağımsızlık sevdalısı kitlelerin (Çılgın Türklerin) başarısız olması için Vahdettin’in, İstanbul Hükümetinin, İstanbul Basınının ve bir kısım ulemanın yaptıkları Türk Milletine çok pahalıya mal olmuştu.
Demek ki, adına “hain” denilemese de bir devletin yöneticileri, bir ülkenin aydınları ve kanaat önderleri “gaflet veya delalet” içinde olabilir en azından kendi milletinin kudretini idrak kabiliyeti içinde olmadığından milletine çok ağır zararlar verebilir.
*****
Vahdettin’e bakarken bir yandan bugünü düşünüyorum. “30 yıldır Kürt Meselesini çözemedik, bu metotla bundan sonra da çözemeyiz” çaresizliği içinde teslimiyetçi ve teröristin dümen suyuna giren siyasetçi, aydın, sivil ve askeri bürokratları gördükçe üzülüyorum.
Herkesin ümitsiz ve bezgin olduğu bir ortamda hem de yedi düvele karşı mücadele edebilen Mustafa Kemal Paşa’yı örnek alan bir lider çıkaramadığımız için içim yanıyor. İstiklal Harbimizle mukayese edilemeyecek kadar fevkalade olumlu şartlarda olduğumuz halde Türk Milletinin böyle bir çaresizlik içinde gösterilmesine kahroluyorum.
*****
Geçen hafta katkıda bulunduğumuz diğer önemli faaliyet Türkmeneli Dernekleri Federasyonu Başkanı Kemal Beyatlı konferansı oldu. Kocaeli Aydınlar Ocağı, Kocaeli Şairler ve Yazarlar Birliği ve Türk Eğitim Sen’in birlikte düzenlediği, S. Demirel Kültür Merkezindeki programa çok seçkin bir izleyici kitlesi katıldı.
Irak Türkmenleri esasen Misak-ı Milli sınırlarımız içinde kalan öz be öz kardeşlerimiz. 1958 e kadar sadece Türk denilen bu kitle o günün Irak devletinin politikası gereği bir günde Türkmen oluvermiş. Bugün itibarıyla takriben 3 milyonluk bir nüfus. İstanbul dışında İstanbul şivesine en yakın Türkçenin konuşulduğu bir kitle.
Türkmen nüfusun yoğunluklu olarak yaşadığı Kerkük ise müthiş stratejik bir şehir. Dünya petrol rezervlerinin yüzde 4’ü Kerkük’te. (Irak petrol rezervinin de yüzde 40’ı) Üstelik buradaki petrol yüzeye çok yakın ve en üst kalitede.
Kerkük’ün Kürtleştirilmesi için çok yoğun ve sistematik çalışmaları anlattı Kemal Beyatlı. Daha önce tam bir Türk şehri olan Erbil‘in Kürtleştirilirken uygulanan metotlar bugün aynen Kerkük’e tatbik edilmekte. Bir yandan çoğunluğu okumuş ve işadamı olan Türkmenlerin ekonomik açıdan zayıflatılması için ekonomik baskılar sürüyor. Kürt bölgesinin zenginleştirilmesi için her şey yapılıyor. Diğer taraftan hileli nüfus sayımları, hileli seçimler, Kerkük’e Kürt nüfusu yerleştirme faaliyetleri, Kürt doğumları Kerkük’te kaydettirme, nüfus ve tapu kayıtlarının yakılması, Türkmenlere fiziki saldırı ve cinayetler devam ediyor.
Bunlar olurken Barzani Devleti “Sam Amcalarına” güveniyor. Her türlü desteği de alıyor. Türkmenler ise sadece Allah’a ve bir de “dayılarına” (Türkiye) güveniyor. Ancak Türkiye bütün bunlar olurken Türkmenlere sadece nasihat ediyor.
Bir yandan Kürt devleti, diğer taraftan bunlarla zıtlaşan ve Merkezi Irak Hükümetinde etkin olan Şii kesim. Bunların her ikisi de silahlı. Buna karşılık Türkmenler silahsızlandırılmış. Muhtemel bir çatışmada Türkmenlerin ezilmesi kaçınılmaz.
*****
Irak Türkmen Büyüklerinden İzzettin Kerkük‘ün feryadı içimizi yakmakta. “Sık sık ‘yaratılanı severiz Yaratandan ötürü’ diyorsunuz. Bizi niye sevmiyorsunuz? Bizi de Allah yarattı. Kerkük Türklerini de Allah yarattı. Bizi niye sevmiyorsunuz? Biz de Müslüman’ız, bizi niye sevmiyorsunuz?”
Elbette Irak Türklerini seviyoruz. İnsan olduğumuz için. Müslüman olduğumuz için, Türk olduğumuz için. Bu sevgimizi eyleme koymak boynumuzun borcu. Ama millet olarak, devlet olarak gerekeni yapmadığımız açık.
Filistin‘de bir Müslüman’ın burnunun kanaması bizim içimizi yakar. Somali ve Arakan‘daki Müslüman kardeşlerimizin derdine de dertleniriz.
Ancak hem Müslüman ve hem de Türk olan Irak’taki kardeşlerimiz için ne yapıyoruz? Filistin’e gösterilen alakanın onda birini göstersek, hem Irak denkleminde Türkiye daha güçlü söz sahibi olur, müthiş ekonomik ve siyasi kazançlarımız olur, hem de Kerkük’ün “bizi niye sevmiyorsunuz?” feryadına muhatap olmayız.