Ramazan’da Siyasi Ahlak

149

Uygar insanların ve inanmış Müslümanların “adalet, ahlak, eşitlik, kul hakkı” gibi kavramlarla özdeşleşmiş kişilikleri olması gerekir.

Adalet ve eşitlik talep etmeyen, ahlaksız bir dindarlık ve insanlık olabilir mi? “Kul hakkı” kavramını görmezden gelen bir hukuk sistemi veya dini inanca saygı duyabilir misiniz?

Ramazan ayında bu tür sorulara cevap arayıp duruyorum. Nokta TV’de yaptığım dini içerikli iki programımda konuk ettiğim Osman Oktay ve Doç. Dr. Banu Gürer’le sohbetlerimde de benzer sorular sordum.

Mübarek Ramazan ayının feyiz ve bereketinden anlamamız gereken ilk şey yaptığımız ibadetlerin ahlakımızı güzelleştirmesi olmalı.

Zira Hz. Peygamber “ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” diyerek İslam’ın temel amacını ortaya koymuş. Yani İslam’dan önce de güzel ahlaklı olanlar vardı, İslam bu güzel ahlakı daha da geliştirmek için gönderildi.

Oysaki toplumumuzda namaz, oruç gibi dini ritüelleri yapmanın dindar olmaya yeteceğine inananların oranı hayli yüksek. Ama bu çok değerli dini ritüellerin amacı güzel ahlakı beslemektir.

Bir Müslüman’ın en temel özelliği “güvenilir” olmasıdır. Hz. Peygamberin kendisine vahiy gelmezden önce sıfatı “Güvenilir Muhammed” (Muhammed-ül emin) idi. Oysaki, kendisine güvenilen, emin olunan insan olmayı başarabilenlerimizin oranı çok düşük. Toplumumuzun çoğunluğu sözüne güvenilmeyen, kendisine bir şey emanet edilemeyen, yalan söyleyen, aldatan, kandıran, zulmeden bireylerden oluşuyor.

“Dosdoğru olması” emredilen bir ümmetin, “güvenilir” olması gereken Müslümanların “yaşadığı gibi inanmak yerine inandığı gibi yaşaması; verdiği sözlere sadık olması” gerekir. Ama yüzde kaçımız böyle?

Diyanet İşleri E. Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu bir araştırmadan bahsetmişti:

Araştırmada “Dindar olmak ahlaklı olmayı gerektirir mi?” sorusuna cevap verenlerin yüzde 80’i “hayır, gerektirmez” cevabını vermiş. “Ahlaksız bir dindarlık” olabileceğini söyleyenlerin bu kadar yüksek oranlı olması vahimdir. “Bu soruya bir Müslüman ülkede ‘hayır efendim, bir insan dindarsa ahlaklıdır’ denilmesi gerekirdi.”

****

Benzer bir araştırma Marmara Ün. İlahiyat Fakültesi öğrencileriyle yapılmış. Doç. Dr. Banu Gürer öğrencilere sorulan “İlahiyat Fakültesinde okumanız dindarlığınızı artırıyor mu, ahlakınızı artırıyor mu? sorusuna alınan cevaplar da “birini artırdı diğerini azalttı” diyen bir kesimin olduğunu anlattı. Bu da dindarlık ve ahlak arasında olması gereken bağın koptuğu anlamına geliyor.

*******************************

Ahlaksız Dindarlık

Taha Akyol “Ne uzun gazetecilik hayatımda ne de tarih okumalarımda “ahlaksız dindarlık” diye bir kavram duymamıştım, yoktu. Hatta, aksine, dindar insanların daha hakkaniyetli olacağı, haksız kazançtan, kul hakkından sakınacağı yolunda yaygın bir güven vardı. AK Parti iktidarı son on yılda bunu yıktı” diyor.

****

“Ahlaksız dindarlık” toplumumuzun her kesiminde yaygın. Evinizde bir tadilat yaptıracağınız ustadan, pazarda sebze meyve aldığınız manavdan, mahallenizde alışveriş yaptığınız bakkaldan, komşunuzdan, iş arkadaşınızdan ne kadar eminsiniz?

Hangi meslek grubuna daha çok güvenirsiniz? Doktordan, avukattan, esnaftan, imamdan, öğretmenden, siyasetçiden, bürokrattan, taksi şoföründen… Hangisi için “daha güvenilirdir” diyebiliyoruz?

Müslüman olmayan ülkelerin kendi kutsal günlerinde Noel’de, Yortu ve Şükran günlerinde o ülkelerde mağazalar büyük fiyat indirimleri yapar. Bu bayramlarını insanlar doya doya kutlayabilirler.

Bizde ise Ramazan ayında, dini bayramlarda neden iğneden ipliğe, ekmekten ete her şeye zam geliyor? İnsan sağlığına zararlı malzemeleri satmak, gerekmeden zam yapmak veya malzemeden çalmak gibi eylemler neden bu kadar yaygınlaşıyor?

Sadece “ticari ahlak” alanında değil çöküntü. Ahlaki çöküntünün en derin yaşandığı alan bana göre “Siyasi Ahlak.”

*******************************

En Ağır Çöküntü Siyasi Ahlakta

Bu yıl yerel seçim çalışmaları “mübarek üç aylarda” gerçekleşiyor. Özellikle seçimden önceki son 3 haftası Ramazan ayına rastladı.

Bu sebeple siyasetçiler arasında medeni ilişkiler, halka yalan söylememe, adil ve israfçı olmayan propaganda yöntemleri kullanma, kamu malını koruma kollama ve kul hakkına saygı gibi konularda daha yüksek bir ahlaki seviye olmasını beklemeliydik. Siyasetçilerin de bu beklentileri karşılıyor olması gerekirdi.

Peki, uygulamada gerçek durum ne?

Devleti yönetenler ve siyasetçiler genellikle dürüst değil, halka açıkça yalan söylemeye devam ediyorlar. “Seçim rüşveti” diye bir kavram olması bile halka yalan söylemenin kurumsallaştığını göstermeye yeter.

Siyaset dili kaba ve nobran. Nezaketsiz, yalan, hakaret ve iftira dolu konuşmalar, yapay zeka ile yaratılmış uydurma videolar, kamu iradesini yanıltıcı ahlaksız yöntemler kullanılıyor.

Kamu kurumlarını (genel ve yerel iktidarı) ele geçirenlerin kamu kaynaklarını kendi siyasi yararları için kullandığını herkes biliyor. Propaganda gücü asla adaletli ve eşit değil. Kamu kaynaklarını kullananların reklam harcamaları diğerlerinden ezici bir şekilde yüksek.

Dinde “maslahat” diye tabir edilen “kamu yararına” aykırı bu uygulamalar o kadar kanıksanmış ki tepki gösterenimiz yok.

“En ehil olanı” değil “bizden” olanı seçme anlayışı hizmet verimini ve kalitesini düşürüyor.

Seçim propagandaları israfın doruğa çıktığı dönemler oluyor. Görsel kirlilik yaratan afiş ve bayrakların, gürültülü propaganda araçlarının, mitinglerin bir faydası olduğunu sanmıyorum. Bizde de, gelişmiş ülkelerdeki gibi, TV’lerde adayların tartıştığı sade propaganda yöntemlerini kullanmamız daha hakkaniyetli ve daha İslami sayılmalı idi. Ama olmuyor.

Müslüman olmayan ülkelerde “çalıyorlar ama çalışıyorlar” diyen bir halk yok. Kamunun bir dolarının hesabını soran halklar bunlar. Ama ülkemiz “bizim hırsızımız iyidir” diyen “Müslümanlar” ülkesi.

Sonuçta “ahlaksız dindarlık” hem toplumumuzu çürütüyor ve hem de imanımızı bozuyor. Bu da bizi fakirleştiriyor, nimetlere erişmemizi güçleştiriyor.

“Bir toplum, kendisinde bulunan güzel ahlâk ve meziyetleri değiştirmedikçe Allah da onlara verdiği nimetleri değiştirmez.” (Enfal Suresi 53)

Hepimizi sarsması gereken bir ayet ile bitirelim: “Ey iman edenler iman edin.” (Nisa Suresi 136)

Önceki İçerikTürk Ocaklarının kuruluş yıl dönümü
Sonraki İçerikTürk mucitler niçin Türkiye’de değil?
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.