Mübarek Ramazan ayında ibadet ve yapılan hayırların dışında iyi bir durum muhakemesinin de yapılmasına ihtiyaç vardır. Doğrularımızı ve yanlışlarımızı dıştan gözlemleyerek hatadan dönmenin fazilet olduğu anlaşılmalıdır. Bu Ramazan’da da ülkemizin ufkunda beliren kara bulutlar dağılmış değildir. Her geçen gün ülkemiz birşeyler kaybediyor. 2002’den bugüne Türkiye nereden nereye getirildi sorusunun cevabı aranmalıdır. Ramazan birlik ve beraberlikleri güçlendiren, dayanışmayı arttıran, manevi gücün tazelendiği, sorunlarla boğuşabilecek moral ve enerjinin adeta depolandığı bir ay olmalıdır.
Maalesef ülkemizde uygulanan etnikçi politikaların ve parçacı bakış tarzının birlik ve beraberliğimizi yıpratmadığı söylenemez. Milli kimlik düşmanlığı yapanlar, insanlarımızı birbirine ötekileştirici ve soğutucu politikalar uygulayanlar, etnik taassuba teslim olanlar, yanlışlarını görmezden gelerek Ramazan ve Bayramlarda birden kardeşlikten, birlik ve bütünlükten bahsetmektedirler. Bu Ramazanda bazı siyasilerin siyasi terbiye noksanlığı verdikleri beyanatlarda ve yaptıkları suçlamalarda ortaya çıkıyor. Hakarete varan kamplaştırıcı tavırlar Ramazan’a rağmen devam ediyor. Bunun en çirkin örneğini iktidar partisinin sözcüsü H.Çelik vermiştir.
Türkiye gerçekten çelişkiler ülkesidir. Bir taraftan PKK ile pazarlıklar yapacak, terörle mücadele yerine müzakereyi tercih edecek, Devletin varlığını ve egemenliğini zayıflatacak, askeri kışlasına hapsedecek ve operasyon izni vermeyeceksiniz, devletten yana olanların ve korucuların saldırıya uğramasına sebep olacaksınız; diğer taraftan şehit ailelerine iftarlar verip bayrak, vatan ve terörle mücadeleden bahsedeceksiniz. Bu yanlışlarla şehitlerin ruhunun rencide edilmediği söz konusu olabilir mi? Askeri darbelere karşı olacaksınız, ancak dıştan kumandalı reform adı altındaki sivil darbelere, yasa değişikliklerine ve uygulamalara yeşil ışık yakacaksınız. Terörle mücadeledeki yanlışlar ve örgüte anlaşılmaz şekilde verilen tavizler, şehit analarını asıl ağlatan hususlar olmuştur.
** *
İslamın en iyi uygulandığı ülke gerçekten Türkiye’dir. Rahmetli Ayhan Songar Hoca, Kahire’ye yaptığı bir gezideki hatırasını anlatmıştı. Rahmetli Hoca ve eşleri Kahire’de bir camide vakit namazlarını kılarlar. Dışarıda bekleyen turistler müezzine para vererek ikinci defa ezan okuttururlar. Bu durum Hoca’yı şaşırtır ve Türkiye’de böyle bir şeyin olamayacağını düşündürür.
Yemen’de bir Türk köyü olan “Beyt-el Türki”üzerine bir araştırma yapan, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi’nden Yrd.Doç. Mehmet Karataş ilginç durumlarla karşılaşmıştır. Köy 400 yıl önce Osmanlı’nın bölgeye gitmesi ile kurulmuştur. Köy odasına benzeyen Divan adlı mekânı meslektaşımız ziyaret eder. Duvarlarda Osmanlı Padişahlarının resimlerini ve Atatürk’ün üniformalı resmi yer almaktadır. Başbakan ve Cumhurbaşkanlarımızın resimleri de duvarda asılıdır. Köyde yaşayanlar Türkçe bilmeseler de Türk olduklarının farkındadırlar. Başkaları da kendilerini Türk olarak isimlendirmektedir.
Demek ki, kimlik kültüreldir sadece dile dayanmaz, yaşama tarzı ile ilgilidir. Köydekiler 30-40 yıl öncesine kadar dışardan evlenme yapmamışlar. Toplu düğünler ve Anadolu’daki geleneklerin çoğu burada uygulanıyor. Temizliğe riayette aynı şekilde sürdürülüyor. Sana şehrinin en önemli camiinde tuvalete çıplak ayakları ile girip çıkanların daha sonra abdest alıp camiye girmeleri Sayın Karataş’ı hayli düşündürmüştür.