Bir hazırlık başlar günler öncesinden bir hazırlık… Yapılacaklar
konuşulurken olacaklar beklenir. Anne babada bir telaş, çocuklarda
heyecan… Yüzler bir önceki günden daha parlaktır, gözler umut dolu. Az
da olsa temizlik yapılmış, düzen sağlanmıştır mutfakta, evde.
Televizyonlar, radyolar, gazeteler bu aydaki hediyelerini reklâm
etmeye, yayın akışlarını tanıtmaya, kurumlar imsakiyelerini dağıtmaya
başlamışlardır. Gelen, on bir ayın sultanı Ramazan’dır. Mahyalarla
karşılanır sultan. Camiler dolup taşar ilk akşam. Sonraki akşamlarda
cemaat azalsa da ibadethaneler, Ramazan’ın ilk ve son akşamında,
bilhassa Kadir Gecesi’nde, ihtiyaca cevap vermez.
Kılınan ilk teravihin, alınan ilk pidenin heyecanı otuz gün sürer.
Geniş ailenin özlemi duyulur bu ayda. Büyüklerimiz bizimle olsa,
sofralarımızda başköşeye konsa, babaannemiz beyaz başörtüsüyle, dedemiz
beyaz takkesiyle oturdukları yerden eski Ramazan’ları, hatıralarını
anlatsa, bizim muzipliklerimize önce tebessüm etse, sonra sinirlense,
ellerindeki Kur’an-ı Kerim ve tespihle manevi iklime çağırsa… Onların
istekleriyle yakın akrabaları, komşuları iftara davet etsek, evlerimiz
genişledikçe daralan gönüllerimizden intikam alırcasına zamanı ve
mekânı paylaşsak, çaylar içilse, sohbetler edilse, evden ayrılırken
“Bunu saymayız, bir kişi eksik gelmişsiniz, tekrar bekleriz ha!”, “Biz
de sizi tez zamanda bekleriz, davete ne hacet, çalın zili girin içeri.”
dense… Bir duygu yoğunluğu, davranış ve algılama değişikliği yaşanır
Ramazan’da.
Sinirler gerilir belki ilk günlerde. Şeytan sizi sabır testine
tutar. Olaylar karşısında sabrettiniz, kişileri hoş gördünüz, bol bol
bağışta bulundunuz, kendinizi yargıladınız ve sorguladınız, işte siz
kazandınız. Tersi, şeytanın zaferidir. Açlık hissi, özellikle iftara
yakın saatlerde bir duygu yoğunluğu yaşatır. “Ben niçin açım, bu
açlıkla neler kazandım ya da kaybettim, başka açlar da var mı, onlar
için neler yapabilirdim de yapmadım?” sorgulaması zonklatır beyninizi,
bulandırır midenizi, utandırır sizi. Yediklerinizden, giydiklerinizden,
oturduğunuz evden, bindiğiniz arabadan rahatsız olursunuz çok zaman.
Nefsinize kızarsınız sizi şımarttı diye, çevrenize öfkelenirsiniz size
yanlış değerler aşıladı diye. Bir iç isyandır bunun adı. Duygularınızı,
düşüncelerinizi paylaşsanız da dostlarınızla, eyleme dönüşmez, nedense,
söylenenler. Kırdığınız kalbin, yaptığınız hatanın ağırlığı daha
fazladır bu ayda. Af dilemek ya da af etmek istersiniz, nefis denen
şeytana galip gelebilirseniz. Acıkan mideniz, gözlerinizin ferini,
kulaklarınızın işitme gücünü, bedeninizin mukavemetini azaltsa da iç
dünyanızda bir seyahate sürükler sizi. Temiz bir iklime seyahattir bu.
Mideler dinlenirken, ruhlar yücelir bu iklimde. İbadetler, tefekkürler,
yapılan yardımlar, gösterilen tebessümler daha bir anlamlıdır bu
mevsimde.
Zenginle yoksul, amirle memur, okumuşla okumamış aynı sofrada yan
yana oturur, aynı çorbadan yer, aynı safta ibadet eder. Kişileri ayıran
mekânlara inat, gönüller yaklaşır, kalpler ısınır. Gösterişsiz vermenin
huzuru, ezilmeden almanın mutluluğu yaşanır zengin ve yoksulda.
Toplumsal barıştır bunun adı. Bir de bu ahenge ayak uyduramayanlar
vardır. Kimse bir şey demediği halde sürüden ayrılan koyun
psikolojisinin ıstırabını duyarlar. Yedikleri, içtikleri tat vermez
onlara; ama şeytan da bir türlü bırakmaz onları. Hele arkasından gelen
bayramı hak etmediğini düşünmek, bunu çocuklarına izah edememek, ezer
de ezer Ramazan senfonisine bigane kalanları. Hep ertelerler
mahcubiyetten kurtulma günlerini; ama yarınların arkası yoktur.
İlk günlerdeki tedirginlik yerini derin bir huzura, günlerin
biteceği endişesine bırakır. Sayılı günlerdir. “Elveda!” sözcükleri
okunur mahyalarda, çınlar kulaklarda. Hüzündür son günlerde esen
rüzgârın adı. Riyasız seven, ellerini birbirinden bırakmayan,
gözleriyle konuşan, yüreğiyle yaşayan iki sevgilinin ayrılığı yaşanır.
Bu sevgilinin on bir ay sonra döneceği kesindir; ama onu göreceğimiz
meçhuldür. Buruk yürekleri bayram coşkusu serinletse de onun yerini
hiçbir mevsim dolduramaz. Varlığı şifa, yokluğu ceza olan bir ay,
Ramazan.
Yaşamak ve yaşatmak ne güzel! Güzel insanlar, güzellikler için, güzel atlarına binip bu mevsimde gül dağıtıyorlar.