Prof. Dr. Niyazi Kahveci ile ‘DİN’ Anlayışımızı Konuştuk.

70

Oğuz Çetinoğlu: Dindar’, ‘mütedeyyin’, ‘imanlı-inançlı’,
namazında-niyazında’, ‘takva ehli’, ‘ehl-i sünnet’… ve diğer isimlendirmeler… Hepsi, ‘muhafazakâr’ çatısı altında
toplanabilecek kavramlar. Ancak, Türkiye’mizde kavramlarla çok oynanıyor.
Kavramların içi boşaltılıyor. Ya boş bırakılıyor veya farklı mânâlara
gelebilecek kelimelerle dolduruluyor. Muhafazakârlık kavramı, bunlardan biri.
Muhafazakârlık kavramını siz nasıl yorumluyorsunuz?

Prof. Dr. Niyazi Kahveci: Muhafazakârlık, etimolojik olarak
“korumacılık” demektir. Epistemolojik (1) olarak, neyin korunduğu
önemlidir. Muhafazakârlar üzerinde bir araştırma yapıp, neyi korumak
istediklerini tespit etmek gerekir. Fakat benim tespit edebildiğim kadarıyla
onlar bu konuda çelişkidedirler. Hatta neyin muhafazakârı olduklarını
bilmiyorlar ve adlandıramıyorlar. Hazırcı avcı-toplayıcılar, ancak hazırı
tüketirler. Hiçbir şey üretemezler.

Türkiye’deki muhafazakârlar,
koruduklarını iddia ettikleri şeylerin mucitleri kendileri değildir.
Dolayısıyla onların korudukları şeyler başkaları tarafından icat edilmişlerdir.
Bu sebeple bu şeyleri koruyan başka milletler de vardır. Dolayısıyla bunları
korumakla farklı ve millî bir toplum olunmuyor. Üstelik bu başkaları, kendi
ürettikleri değerleri korumaktadırlar. Türkiye’nin kendisinin icat ettiği bir
değer yoktur, çünkü değerler düşünürler tarafından icat edilirler ve
Türkiye’nin bugün düşünürü yoktur. Bu sebeple başkalarının ürettiklerinin
muhafazakârlığını yapmaktadırlar.

Geçmişte çıkan birkaç düşünür de
özgün değil, daha önce başkalarınca üretilen fikirleri yorumlamışlardır. Yine
de bu yorumları topluma empoze edilememiştir. Çünkü o zamanlar sosyal eğitim
sistemi yoktu. Hatta bugün bile kullandığımız şu fikri ve değeri filanca
düşünürümüzden aldık diyebilen kişi yoktur. Meselâ İbni Sînâ, İbni Haldun,
Mevlânâ gibilerle övünürüz ama hiçbir fikirlerini günlük hayatta kullanmayız.

Türkiye kavram üretemediği için,
başkalarının ürettikleri kavramları ithal ediyor. Fakat bu kavramların sâdece
isimlerini ithal ediyor, algılayamadığı için içeriğini ithal edemiyor, kendisi
de içeriğini dolduramıyor. Kavram kargaşası doğuyor. Her alanda olduğu gibi bu
alanda da karmaşa yaşıyor.

Çetinoğlu: Muhafazakârlığın ne
olduğu hususunda umumun ittifak edeceği, genel geçer bir hüküm
oluşturulamamışken bir de ‘yeni
muhafazakârlık
’ kavramı ortaya atıldı. İslâm’ın hoşgörüsü istismar ediliyor
olmalı. Bu istismarın sebebiyet vereceği zararlar nelerdir, nasıl önlenebilir?

Prof. Kahveci: Türkiye’de hiçbir konu ilgili bilim dalı ve felsefe
disiplini ile ele alınmadığından her şeyi yanlıştır. Hatta her şeyi yanlış
olduğunu bilinçaltında bildiğinden bilimden yâni gerçekle karşılaşmaktan
kaçmaktadır. O sebeple bilime ve felsefeye düşmandır.

Genel geçer bir hüküm oluşturmak
düşünürlerin işidir.

İki muhafazakârlık tipi de
Türkiye’nin ürünü değildir. Klasik Muhafazakârlık İngiliz filozof Edmund Burke
(1729-1797) tarafından ihdas edilmiştir. Türkiye, 18. asırda icat edilen bu
kavramı ithal etmiştir. Yeni Muhafazakârlık kavramı da 1960’larda ABD’de
üretilmiştir. Türkiye ikisini de kimlik üretememe acziyetini ve
çağdaşlaşamamanın kamuflajı olarak ithal ederek kullanmaktadır. Kabuk ve
kaporta olarak nominal ithal edilmektedir. Tamamen felsefî kavramlar olan
Muhafazakârlık ve yeni muhafazakârlığın bizde içi boştur. Batılılar insan ürünü
düşünme işlemiyle ürettikleri fikirlerin ve değerlerin muhafazakârlığını, yâni
zihnî muhafazakârlık yaparlarken biz, Allah vergisi ürünlerin yine Allah
vergisi organlarla muhafazakârlığını yaparız. Bu konuda en çok ağzı kullanırız.
Oral muhafazakârlık yâni.

Bizde Yeni Muhafazakârlık, ağızla
yapılan meselâ ezanın ve Kur’ân’ın ses tonunu, eskisine nazaran, daha çok
arttırmak ve aşırı bağırmak, lafızları aşırı uzatmak olarak uygulanıyor. Bunu
yapmada insanları rahatsız ettiğini ve kul hakkı yediğini düşünmez. Yâni bizim
eski ve yeni muhafazakârlık, hâkimliğini dayatmak amacıyla ‘kendini teşhir
etmek’ üzerine kuruludur. Bu teşhir etmede vahşi davranmak gerekiyorsa hümanizm
önemli değildir. İslâm’ın hangi hoşgörüsü istismar ediliyor?

Çetinoğlu: Yine de Türkiye’de
‘muhafazakârlık’ anlayışı var. Bu muhafazakârlığı bir isim vermek gerekirse…

Mamakrasi / Duble Menfaatçilik

Prof. Kahveci: Türkiye’nin sosyal yapısı gereği pragmatizmin (2)
muhafazakârıdır. Haksız kazanççılığın muhafazakârıdır. Yaptığı bütün iyilikleri
‘Hem sevap hem kebap, çifte menfaat’
bekleyerek yapar. Dinin de çifte menfaat sağlayacağına inandığı işlerini
yapıyor. Zarara sebep olacaklarını yapmıyor. Mesela yalan söylememek dinen
farzdır ama yalan söylüyor. Çünkü kendisine haksız kazanç sağlıyor. Ama mesela
ezan okumak namazın farzı hatta sünneti dahi olmadığı halde onu aşırı ısrarla
okutuyor, çünkü menfaati bunu gerektiriyor. Yaptığı her şeyi menfaati varsa
yapıyor.

Filantropik (3) yâni
insanseverlik değerlerin muhafazakârı değildir. Yaptığı iyilikleri, deontolojik
(4) ahlâk sebebiyle yâni insan olduğundan dolayı insanî görev sebebiyle yapmaz.
Türkiye, hümanizm diye bir işlemden geçmiş değildir. Bu sebeple insan
sevgisinin ne olduğunu yâni mânevî sevgiyi bilmez. Sâdece maddî sevgiyi bilir. Türkiye’de
demokrasi değil, ‘mamakrasi’ (5) vardır. Bizde tek şeyin muhafazakârlığı
vardır, o da mamacılıktır.

Çetinoğlu: Muhafazakârlık kavramı, 
ılımlı Müslüman’ kavramı ile
de özdeşleştiriliyor. ‘Ilımlı Müslüman
sözünden ne anlamalıyız? Muhafazakârlık ile bağlantısı veya bağlantısızlığı
hakkındaki düşüncelerinizi lütfeder misiniz?

Prof. Kahveci: Ilımlı İslâm, gerek devlet gerekse bireyin İslâm’ı
yaymak için silahlı cihat tekniğini kullanmamaktır. Kur’ân hem siyâsî iktidar
hem de siyâsî muhalefet kitabıdır. Onun muhalefet boyutu, siyâsî iktidarı ele
geçirmek amacıyla hareketin silahlı mücâdele dâhil çok çeşitli teknikleri
uygulamasını içerir. Fakat iktidar boyutu ise İslâm’ı hâkim kılmak için silahlı
eylemleri sâdece iktidar kullanabilir. Bireyler, iktidara karşı İslâm adına
silahlı mücâdeleye girişemez. İslâm, iktidarda olanlar için barış, iktidar elde
etmek isteyen muhalefet hareketlerine göre savaş dinidir. İkisinin de referansı
Kur’ân’da bulunur.

Çetinoğlu:Bir iddia: ‘Ülkemizde ‘muhafazakâr’ olarak
vasıflandırılabilecek insanların sayısında artmalar olmakla birlikte
insanlarımız İslâmiyet’ten uzaklaşıyor
.’ Bu iddiadan, İslâmiyet kavramının
da içinin boşaltıldığı neticesini çıkarmak mümkün… Ne dersiniz Hocam?
 

Prof: Kahveci: Hazırcı insanlar, hazırın içini doldurmazlar, var
olan içini boşaltarak geçinirler.

İnsanlarımızın İslâmiyet’ten
uzaklaşmaları konusu önemli bir konudur. Nesinden uzaklaşıyor? Uzaklaşabilir
mi? Nasıl bir uzaklaşma? Her şeyden önce dini aşmak, bir felsefî fikir
meselesidir. Bu ülkede bu düşünme şekli yoktur. Dolayısıyla dinden uzaklaşma
zihnî olamaz. Ancak oral ve davranışlarla alâkalı olabilir. Çünkü ülkenin her
alanında dînî düşünme empoze edilmektedir. Din dışı bir düşünme hiçbir alanda
mevcut değildir. Bir şey zihnî olarak aşılmadıkça o hep orada durur. Türkiye
davranışta sekülerleşir (6) ama zihniyette dînîlikten uzaklaşamaz.
Dînîlik zihnî bir meseledir ve ancak zihnî işlemle aşılabilir.

İnsanlar, dinin dünyevî
alanlarından uzaklaşıyorlar. Zaten Kur’ân’da bulunan dünyevî her şey çağımızda
değişmiştir. Zaten Peygamberimiz daha o zaman bile, ‘Siz dünya işlerinizi benden daha iyi bilirsiniz’ demiştir. Bu
hadise dayanarak ulema bin yıl önce konuların dînî ve dünyevî tasnifini
yapmışlardır. Atatürk de bu algıyı devam ettirerek, din işlerini Diyanet İşleri
Başkanlığı’na (DİB) vermiş, dünya işlerini çağımıza göre yeniden düzenlemeye
çalışmıştır. Atatürk’ün büyüklüğü işte bu sistemleştirmede yatar. Hakikaten
sistem üretmek çok zor iştir. Nitekim Atatürk’ten sonra hiç kimse bir tâne
sistem üretememiştir. Bu sebeple hep geriye giderek geçmiş sistemleri sembol ve
simge olarak kullanmayı büyük başarı görmüşlerdir. Bunları özgün düşünürler
çağımıza göre ülkeye uyumlu şekilde düzenlemeleri gerekir. Ama heyhat! Kim
yapacak?

Sosyal hayatımızda
övünebileceğimiz hangi sosyal davranışın varlığından söz edebiliriz?
Fenomenolojiye (7) göre; bu, bir toplumun sosyo-dînî kalitesini gösteren en
önemli göstergedir.

Aslında Auguste Comte (1798-1857)’un şu
tespiti gerçekleşmektedir: ‘Teolojik (8), metafizik ve pozitif devrelerden oluşan üç hal kanununun son devresini
oluşturan dönem pozitif dönemdir. İnsanlığın ulaştığı en son safha olan bu
dönemde bilim ve pozitif düşünce hâkimdir
.’ Bütün toplumlar, bilginin
birikmesi sonucu aynı aşamalardan geçerek sonunda ilmî düşüncenin karakterize
ettiği pozitif devreye ulaşacaklardır.
Comte’e göre; ‘teolojik sıfatıyla belirginleşen bir toplum
yapısı kaybolmakta ve ilmî nitelikleri ağır basan bir toplum tipi ortaya
çıkmaktadır. Geçmiş dönemlerin düşünce yapısı üzerinde din adamları ve
teologlar
(9) hâkim sınıfı
oluştururken, modern toplumda bilim adamları ön plana çıkmaktadır
.’

 

Fakat Türkiye’nin problemi şudur: Toplum
geçmişin teolojik düşünüşünden uzaklaşırken, içine girmekte olduğu ilmî
düşünmenin nasıl yapılacağını gösterecek yol gösterici fikir adamları yoktur.

 

Devlet görevlisi olup devletten maaş
alan yüz binlerce dînî kişinin, dünyevî kazançlar uğruna görevine ihânet edip
bir örgüt liderine hizmet ediyorsa, o ülkede hangi dindarlıktan söz edilebilir
ki! İnsanlara din satıp, maaş aldığı üniversite görevini îfa etmeyen dînî
akademisyenlerin olduğu ülkede hangi dindarlıktan söz edilebilir ki?

 

Çetinoğlu: Teşekkür ederim Hocam.

Konu
hakkında daha fazla ve Prof. Dr. Niyazi Kahveci hakkında bilgi edinmek
isteyenler için:
www.ulusaldemokrasienstitusu.org 

LÜGATÇE:

(1)epistemoloji: Bilgi felsefesi,
bilginin tabiatı, kapsamı ve kaynağı ile ilgilenen felsefe dalı.

(2)pragmatizm: Faydacılık,
hakîkate ve eyleme yönelik olan, pratik sonuçlara yönelik düşünme temelleri
üzerine kurulmuş olan felsefi akımdır.

(3)filantropik: Bir insanın, zamanını,
uzmanlığını veya varlıklarını sosyal fayda yaratmak için gönüllü olarak hizmete
sunmasıdır.

(4)deontolojik: Ahlakî eylemin doğruluğu veya ödeve
uygunluğu üzerinde yoğunlaşan, belli birtakım şeylerin prensibe dayandırılarak
yapılması gerektiğini savunan, ahlaki eylemleri eşitlik, tarafsızlık veya
milletlerarası prensiplere uygunluk gibi kıstaslarla değerlendiren ahlâk
teorisi.

(5)mamakrasi: Prof. Kahveci’nin
kullanıma sunduğu bir kelimedir. ‘faydalanma isteği’, menfaatçilik olarak
açıklanabilir.

(6)seküler: Türk Dil Kurumu
sözlüğünde kelime, ‘laik hayata ait,
dinden bağımsız
‘ olarak açıklanıyor. Kubbealtı Lügati ise; ‘Dinin devletten
ayrı olmasını savunan ve ferdî katılımı önemseyen doktrin’ olarak açıklıyor.
Genel kanaate göre seküler düşünce, ‘dinden
bağımsız, dînî endişelerden uzak bir hayat
’ şeklindeki açıklama yaygındır.

(7)fenomenoloji: Felsefenin yeniden
bir ilim gibi kurulmasını isteyerek özlere dönmesi gerektiğini, fakat bu
özlerin tasvîri bir metoda dayanılarak fenomenlerde aranmasının doğru olacağını
savunan görüş. Fenomen: Şuur karşısında belirdiği, idrak ve imkân sınırlarının
içine girdiği kadarıyla varlık ve hâdise.

(8)teolojik: Belli bir dini ve
bu dine ait konuları ele alan görüşle alakalı düşünce.  Her din açıklamalarını, inandığı mukaddes
kitaplarına, peygamberlerinin bildirdiklerine ve din büyüklerinin yorumlarına
dayandırır.

(9)teolog: İlâhiyetçı. Dinî
bilgilerle meşgul olan ilim adamı.

 

 Prof.
Dr. NİYAZİ KAHVECİ

Trabzon’a
bağlı Köprübaşı ilçesinin tanınmış bir köyü olan Yılmazlar Köyünde doğdu. İstanbul
Beşiktaş’ta büyüdü.

Amcaoğlu
olan Adnan Kahveci, Merhum Vali Recep Yazıcıoğlu ve Diyanet İşleri
Başkanlığı, YÖK üyeliği, milletvekilliği gibi sıfatları bulunan, Devlet
Bakanlığı yapan Mustafa Sait Yazıcıoğlu da bu köydendir ve akrabadırlar.

 

Niyazi
Kahveci İlk ve ortaokulu İstanbul’un Beşiktaş ilçesinde okuduktan sonra Fatih
İmam Hatip Lisesi’nden mezun oldu. Marmara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi’nde lisans eğitimini tamamladı. İhtisasını Haseki Eğitim
Merkezi’nde yaptı.

 

İngiltere’de
Manchester Üniversitesi Sosyal İlimler Fakültesi Felsefe dalında master ve
doktora derecelerini aldı. Diyanet İşleri Başkanlığının her kademesinde görev
yaptı. TC Londra Büyükelçiliğinde diplomatik görevde bulundu. Anavatan
Partisi genel Başkan Yardımcılığı yaptı. Kırşehir Ahi Evran üniversitelerinde
İktisâdî ve İdârî İlimler Fakültesi’nde Dekan Yardımcısı, Adıyaman
Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesi’nde Dekan ve Rektör Yardımcılığı yaptı.
Hâlen Yıldız teknik Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak akademik hayatını
devam ettirmektedir.

 

Meslek
hayatı boyunca verdiği dersler: İnsan ve Toplum bilimleri, milletlerarası
İlişkiler, Felsefe, Sağlık Sosyolojisi, Ekonomi, Eğitim Felsefesi, Din
Kültürü ve Ahlâk Bilgisi, Sosyoloji, Siyâset Bilimi, Siyâsî Düşünceler
Târihi, Milletlerarası Politikada Din, Sosyal Yapılar ve Târihî Dönüşümler,
Din Sosyolojisi, Ahlâk Sosyolojisi, Gençlik Sosyolojisi, Bilgi
Sosyolojisi.   

 

Millî ve
milletlerarası bilgi şölenlerinde sunulmuş çok sayıda Türkçe ve İngilizce tebliği
ve ilmî makaleleri bulunan Prof. Kahveci’nin kitap hâlinde yayınlanmış
eserlerinden bâzıları: Mutezile ile Şi’a Arasında Siyâsî Tartışma, Tevrat’ta
Sosyal Düşünce, Tevrat’ta Siyâsî Düşünce, İslâm Siyâset Düşüncesi, İniş Sırası
ve Sebepleriyle Kur’ân-ı Kerim Tercümesi, Kuran’ın İngilizce Tercümesi,
Çağımızda Türkiye, Düşün ve Bilim Alanları.

Önceki İçerikTürk’ün Şifreleri
Sonraki İçerikAptal Kendini Akıllı Sizi Aptal Sanır
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.