20.06.1986 tarihi dev gibi eserlere imza atmış çok değerli bir sosyoloğumuzun 38. ölüm yıldönümüdür. Rahmetli Eröz İÜ İktisat Fakültesi İçtimaiyat Enstitüsünde bizlerden önce büyük ilim adamı baba hoca Or.Pof.Dr.Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun asistanlığını yapma şansına sahip olmuştur. Bu ağabeyimiz, doğruları hep dile getiren, kalemi ile ihanet odaklarıyla mücadele eden örnek bir Türk milliyetçisidir. Eserleri ve araştırmaları hala temel kaynaklar arasındadır. Türklüğü ile daima gurur duyan ve ömür boyu ona hizmet şuuru ile yaşayan, sosyal yapımızın değişik pencerelerini araştırmaları ile ele alan bu değerli, ilim adamı karakterine sahip mert insanı saygı ve rahmetle anarız. Eserleri ile yine aramızdadır ve yaşatılmaktadır. İnanıyorum ki günümüzde Türkiye’de sırıtan cehalet ve bilgisizlik karşısında, eğer yaşasaydı çok rahatsız olacaktı.
Sadece bayramlarda ve anayasa değişikliklerinde değil; her zaman milli egemenlik ve milli bağımsızlığı vazgeçilmez saymalıyız. Özellikle yeni anayasa tuzaklarının önümüze konduğu, Türk Milletinin adeta yok farz edildiği, milli ve üniter yapıyı yok etme çabalarının, küresel saldırıların ve kuşatmaların, milli sınırlarımızın değiştirilmek istendiği günümüzde…
Milletleşme, mahalliliğin, millet altı dar kalıpların, etnik ve mezhep taassubunun aşılmasıdır. Etnik sıfatı ne olursa olsun; vatandaşlık bilincine, Türk Milletine mensubiyet şuuruna sahip olanların, emperyalizme ders verenlerin şuurlu birlikteliğidir. Bu duygu ve düşüncelere sahip davranış sergileyen bir Türk Ermenisi, Türk Rum’u ve Türk Yahudisi de milli kimliğin ve Türk Milletinin kapsamındadır. Milletleşme, ayrıştırmayan, kaynaştıran bir olgudur. Boy, kabile, aşiret, mezhep, bölge ve etnik taassubun aşılmasıdır. Bazıları geçmişteki anayasa çalışmalarında başka arayışlar içinde olsa da Türkiye’de tek devlet ve tek millet vardır. Kendini Türk olarak hissedeni de dışlamak ve ötekileştirmek hakkına sahip değiliz. Yeter ki bazıları kendi kendilerini ötekileştirmesin. Dini azınlıklarımız gibi mahalli ve kısmen etnik sıfat taşıyan vatandaşlarımız dışlanmıyor ki onlar Türk kabul edilmesin.
Türk kimliği; Irak, Makedonya, Kosova, Batı Trakya, Almanya, Fransa, Bulgaristan, Hollanda, Belçika, Avustralya, Avusturya, ABD ve Kanada gibi göç verdiğimiz ülkelerde Türk etnikliği kapsamında ele alınabilir. Türkiye’de Türk kimliği, milliyet ve tabiiyetin hakim kültürün, devleti kuran kurucu iradenin adıdır. Bundan dolayı etnik çağrışım yapmaz. Etnisiteyi çok aşar. Gazi TBMM’nin bizzat yürüttüğü Milli Mücadele birkaç millet veya gecekondu devlet yaratmak için yapılmamıştır. Kimseden izin de alınmamıştır.
TC kurulduğu günden beri bir kavimler ittifakı değil ki, çokkültürlülük tuzaklarına ve dayatmalarına maruz kalabilsin. Türkiye’de kalabalıkların birlikteliğinin yerini milletleşme süreci almıştır. Bu süreç değişik yönlerden tahrip edilmeye çalışılmaktadır. Osmanlı bile farklı dinlere göre nüfusu tasnife tabi kıldı. Etnik gerekçeler daha sonra da öne çıkarılmamıştır. Bu bakımdan, kültürel ve ırki farkları zikretmemek asla bir eksiklik değildir. İnsanları mutlaka birbirine ötekileştirmek ve daha sonra da çatıştırma yanlışı yapılmamalıdır. “Anayasal vatandaşlık, çokkültürlülük” ve “Türkiyelilik” kavramları TC’nin milli devlet niteliğinin kökten değiştirme boş çabalarıdır. Türkiye’nin sosyal dokusu çokkültürlülüğe uymamasına rağmen, dış dayatmalar görülmektedir. Günümüzde bazı Batılı birçok ülke için tehdit unsuru olan çokkültürlülük bize tavsiye ediliyor. Türkiye’de sadece Türk Milleti yok, başka milletler de vardır lafı açıkça bir cehalet örneğidir. Milletleşmiş toplumlarda emperyal baskılar aşılır. Milletleşemeyen toplumlarda etnik ve mezhep çatışmalarına uygun bir zemin doğar. Etnik ve mezhep çatıştırmaları beslenir. Egemen güçler tarafından bu durum kolayca tahrik edilir. Milletleşmiş toplumlarda milliyetçilik şuuru gelişir. Türk Milletinin milliyetçilik yolundaki şuurlu hareketi, onun asırlardır var olma kavgasını sürdürebilmiştir.