Prof. Dr. Ayten Altıntaş ile Hârika Bitki Eğir (Acorus Calamus) Hakkında Konuştuk.

183

Oğuz Çetinoğlu: Eğir
isimli hârika bir bitkiden bahseden yazınızı gördüm. Lütfeder tanıtır mısınız?

Prof. Dr. Ayten Altıntaş: Bu bitki Orta
Asya Türk Dünyâsında çok tanınır. Kaşgarlı Mahmud tarafından 11. yüzyılda
yazılmış Divân-ı Lügati’t-Türk adlı eserde; ‘Karın ağrısını iyileştirmek için kökleri kullanılır, Bir adamın yanında
bu ilaçtan bulunursa ölmez çünkü karın ağrısına tutulan adam onu yerse kurtulur

diye kaydedilmiştir.  Türkistan’da
bitkinin sıcak külde pişirilerek ezilen kökünün öksürüğe ve vereme karşı
kullanıldığını, Orta Asya Türklerinin bulaşıcı hastalıklardan korunmak için
bitkinin kökünü çiğnediklerini, Tatar Türklerinin bitki kökünü içme suyunu
dezenfekte etmek için kullandıklarını biliyoruz. Evliya Çelebi 17.yüzyılda
yazdığı Seyahatnâme’sinde bir göl bitkisi olan eğiri de tanır. Eğirin Gerede
yakınlarındaki Çağa (Yeni Çağa) gölünde çok yetiştiğini bildirir. Osmanlı Tıp kitaplarında
da önemli bir tıbbî bitki olarak yer alır.  

Çetinoğlu: Avrupa’da
da bilindiğini yazmışsınız. Oraya nasıl gitmiş?
 

Prof. Altıntaş: Eğir bitkisi 16.
yüzyılda Avrupa’ya İstanbul’dan gitmiş.  Osmanlı
Cihan Devleti’nde vazifeli bulunan Avusturya İmparatorluğu elçisi Ghislain de
Busbecq tarafından 1557 de İstanbul’dan Prag’a gönderilmişti. Busbecq 16. asrın
hekimlerinden Mathiolus’a bu bitkiyi tanıması ve tanıtması için yollanmıştır.
Busbecq’in bu bitkiyi Nicomedia (yâni İzmit) yakınlarındaki bir büyük gölden
temin ettiği bildirilmektedir. Busbecq’in Avrupa’ya tanıttığı eğir bitkisi bu
ilk örneklerden evvelâ bahçelerde çoğaltılmış, sonra da yabanileşmiş olarak
Avrupa’ya yayılmıştır.

Çetinoğlu: Bitki
ile alakalı olarak Türkiye’de çalışmalar var mı?

Prof. Altıntaş: Var. İstanbul
Üniversitesi Eczacılık Fakültesinin kıymetli hocalarından Prof. Dr. Asuman
Baytop 1979 yılında yaptığı araştırma ile Türkiye’de yetiştiği bilinen Acorus
calamus L. bitkisine Sapanca (Adapazarı) ve Yeniçağa (Bolu) göllerinde tespit
etmiş, bu bitkinin sitolojik araştırmasında Avrupa örneklerinin triploit
yapısında olduğunu tespit etmiştir. Bu tespit Sakarya ve Yeniçağa göllerinde
yetişen Acorus calamus bitkisinin, Avrupa’da yaygın olan varyete vulgaris L.
sitotipine ait olduğunu ispatlamaktadır. Bu sonuç Busbecq’in raporlarıyla da
uyumludur.

Çetinoğlu: İlaç
olarak ne zaman kullanılmaya başlanmış?

Prof. Altıntaş: Eğir ilaç olarak
Avrupa’da 17. yüzyıldan sonra yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Gaz
söktürücü, iştah açıcı, kan dindirici, terletici, yatıştırıcı etkisinden
faydalanılmış. Gaz şişkinlikleri, mide bulantısı, gut hastalığı, sindirim
bozuklukları, kramp çözücü preparatların terkibine girmiştir. Ayrıca diş etleri
çekilmesi, böceklerden korunma ürünlerinin içinde yer alır.

Çetinoğlu: Sâdece
eczacılıkta mı kullanılıyor, ‘Şifâli bitki’ olarak piyasadan tedârik
edilebiliyor mu?

Prof. Altıntaş: Azak eğiri / Hazanbel
adıyla aktarlarda satılmaktadır. Prostata karşı tavsiye edilmektedir.

Çetinoğlu: Bitki
hakkındaki bilgilerin kaynağı biliniyor mu?

Prof. Altıntaş: Eğir bitkisi çok eski
devirlerden beri Orta Asya’da aynı adla biliniyor ve ilaç olarak kullanılıyordu.

Çetinoğlu: Kaşgarlı
Mahmud’un ‘Divan-ı-Lügat-it Türk’ünde yer aldığına göre bitkinin anavatanı Orta
Asya olmalı…

Prof. Altıntaş: Öyle olmalı. Bu
sözlükte; Karın ağrısını iyileştirmek için kökleri kullanılır, Bir adamın
yanında bu ilaçtan bulunursa ölmez. Çünkü ‘karın
ağrısına tutulan adam onu yerse kurtulur
’ diye kaydedilmiştir. Kuvvet
verici, idrar söktürücü, âdet söktürücü ve kasık fıtığında ilaç olarak tavsiye
edilmektedir. Türklerin dilini ve geleneklerini bizlere tanıtan Divân-ı
Lügati’t-Türk isimli bu çok değerli kitapta eğir bitkisi bir Türk atasözünde
yer alır; ‘Eğir Varsa Er Ölmez’ Atalar sözü eğir bitkisinin öneminin Türk
dünyasındaki yerini bize gösteriyor.

Çetinoğlu: Günümüzdeki tıp kitaplarında de yer alıyor mu?

Prof. Altıntaş: Eğir bitkisi Orta Asya tıp
metinlerinde yer alıyor. Türk dünyasının bu eski tıp kitaplarında diş
çürümelerine karşı kullanılan reçetenin içinde yer almaktadır.

Türkistan’da
bitkinin sıcak külde pişirilerek ezilen kökünün öksürüğe ve vereme karşı
kullanıldığını, Orta Asya Türklerinin bulaşıcı hastalıklardan korunmak için
bitkinin kökünü çiğnedikleri, Tatar Türklerinin kökünü içme suyunu dezenfekte
etmek için kullandıkları biliniyor.

Evliya Çelebi
de 17. Yüzyılda Anadolu’daki eğir otlarını bize tanıtıyor. Türkler o dönemde de
aynı isimle tanıyor ve ilaç olarak önemini biliyorlardı.

Çetinoğlu: Evliya
Çelebi bitki hakkında başka hangi bilgileri veriyor?

Prof. Altıntaş: Evliya Çelebi
17.yüzyılda yazdığı Seyahatnâmesi’nde bir göl bitkisi olan eğir otunun Gerede
yakınlarındaki Çağa (Yeni Çağa) gölünde çok yetiştiğini bildirir. Bu gölün
balıklarının iri ve çok lezzetli olduğunu, bunun sebebinin de ‘bu balıkların eğir otunu yemesidir’ der.
Çağa ahalisi, mevsiminde bunları toplar iplere dizer, kurutulduktan sonra
tüccarlar vasıtası ile birçok memlekete yük yük götürülüp satılırdı. Evliya
Çelebi eğir kökünün ilaç olarak çok faydalı olduğunu yazar; Midedeki
hazımsızlıklara, gazlara çok iyi olduğunu, gözü kuvvetlendirici olarak
kullanıldığını bildirir. Ayrıca Osmanlı Memleketinde Azak ve Kanije de de eğir
otu bulunduğu ama en iyisinin Çağa gölündeki olduğunu bildirir.

Çetinoğlu: Türkiye’de
yalnız Yeni Çağa’da mı yetişiyor?

Prof. Altıntaş: Evliya Çelebi
İstanbul’daki eğir bitkisini de tanıtır; Kâğıthane gezinti yerinde baruthane
çarklarını çeviren suyun geldiği Cendere boğazı bulunduğu yerde de çıktığı,
Azakta ve Gerede şehrinde çıkanlardan çok daha şifalı olduğunu yendiğinde bin
kere geğirttiğini bildirir.  Fakat
miktarı çok azdır. Çoğu zaman su kaplumbağaları onu yiyip bitirir. Evliya
Çelebi ‘Galata’dan Frenk tayfaları gelip
adı geçen kaplumbağaları avlayıp bütün çeşitli hastalıklar için ilaç ederler,
doğrusu bin kere şifası görülmüştür’
diye yazar.

Çetinoğlu: Osmanlı
tıp kitaplarında Eğir bitkisinden bahsediliyor mu?

Prof. Altıntaş: Bahsediliyor. Osmanlıca
yazılan tıp kitaplarında da ilaç olarak eğir bitkisi yer alır. Klasik Osmanlı
tıp kitaplarında ‘eğir, eğer, hazanbel, yel
kökü, kasık otu
’ olarak geçer. Bu rahatsızlıklara iyi gelen ilacın bitkinin
köklerinden yapıldığı, tatlı sularda yetiştiği, hoş kokulu olduğu, sonbaharda
köklerin toplanarak kurutulduğu yazılır.

Eğir bitkisi,
ikinci derecede sıcak ve kurudur. İyisi keskin kokulu, mum gibi yumuşak ve
tatlı olanıdır.

Genelde;
soğuktan olan hastalıklara faydalıdır. Kaynatılıp çay gibi içildiğinde, soğuk
yelleri vücuttan çıkarır,  böğür ağrısına
ve dalak ağrısına fayda eder. Özellikle hazımsızlıklarda, mide zayıflıklarında,
mide ve barsak gazlarını kesmek için kullanılır. Sevda hıltını temizler,
sirkencübün ile içilse tüm hıltları düzeltir. Tıkanıklıkları açar, nefes almayı
kolaylaştırır, idrar yolunu temizler, hayzı söker.

Eğir kökünü
yemek ve üzerine kereviz suyu içmekle hayalarda oluşan eti (Prostat) def eder.

Kökü
çiğnemekle diş ağrılarını geçirir, dişleri kuvvetlendirir. Eğer kulağa
damlatsalar tıkanığı açar. Eğer toz edilip göze çekseler görmeyi arttırır. Eğir
kökünü sütte bırakıp bu sütü içmekle zehirlenmelerden emin olunur, bu sebeple
hekimler ömrü uzatır diye yazarlar.

Çetinoğlu: Çok
teşekkür ederim Efendim.

 

Prof.
Dr. AYTEN ALTINTAŞ

11 Haziran 1948
târihinde Tokat’ta dünyaya geldi. İlk ve orta tahsilini Konya’da tamamladı.
İstanbul Üniversitesi Eczâcılık Fakültesi’nden 1970 yılında mezun oldu.

İstanbul Üniversitesi
Tıp Fakültesi Tıp Târihi ve Deontoloji alanında çalışmalarına Prof. Dr. Bedii
N. Şehsuvaroğlu’nun yanında başladı. Hocanın vefatı üzerine Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi Tıp Târihi ve Deontoloji kürsüsüne geçti. 1 Temmuz 1982 yılında
doktorasını tamamladı. 1996 yılında Profesörlüğe yükseldi.

Çalışmalarına Türk
Tıbbî eğitimi konusunda devam etti. Osmanlı tıbbında derin araştırmalar yapmış
bu araştırmalarını kitap haline getirmiştir. İstanbul üniversitesinde görev
yaparken emekli olmuştur.

Daha sonra Medipol
Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıp Târihi ve Etik Ana Bilim dalı bölüm başkanı
olmuştur. Günümüze kadar yayımlanmış 140 araştırma makalesi ve; Tabîb İbn-i
Şerîf, 15. yüzyıl Türkçe Tıp kitabı, 2 Cilt. (Proje Danışmanı olarak  2003 – 2004) Türk Tıbbının Önemli Adımları:
(Prof. Dr. Hüsrev Hatemi ile birlikte). Gül, Gülsuyu / Tarihte, Tedâvide ve
Gelenekteki Yeri, (İkinci Baskı: 2010 Gülbirlik) Gül / İlaçların En Güzeli:
Hayy Kitap, Rose,  Rose Water,
Historical, Therapeutic and Cultural Perspectives. Dünden Bugüne Türkiye Tıp
Akademisi. Hastahaneden Fakülteye Cerrahpaşa: 44.Yıl Hâtırâsına isimli
kitapları yayınlanmıştır. 

Prof. Dr. Ayten Altıntaş
evli ve iki çocuk annesidir.

Türk Tıp Târihi Kurumu, Türkiye Tıp Akademisi,
Milletlerarası Tıp Târihi Kurumu, Türkiye Biyoetik Derneği, Tıp Etiği ve Tıp
Hukuku Derneği üyesidir.

Önceki İçerikDezenformasyon Yasası
Sonraki İçerikİngiliz Başbakanını, Parti Liderini Kim Değiştiriyor?
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.