Bilim adamlarının başlıktaki bu acı tespitinin manasını bir A4 boyutunda sınırlandırmanın zorluğunu takdir edersiniz. İnsan ve toplum yaşamında ‘Milli Kültür’, ‘Küresel Kültür’ ve ‘Popüler Kültür’ün önemli bir yeri olduğu hep söylenmekte ve bu konuda çeşitli görüşler ortaya atılmaktadır. Bu yazıdaki esas amacım kültür üçlemesinin insan ve toplum üzerindeki etkilerini okuyucu ile birlikte ele almak ve okuyucuyu bu konuda biraz düşündürmekten ibarettir. Bu süreçte bilimden yararlandığımı ama yazımı bilimsel kalıpları kullanarak oluşturmadığımı peşinen belirtmeliyim…
Konuyu seçmemde küreselleşmenin amaçlarını gerçekleştirmede yaşanan kültür dayatmaları ve bu dayatmalar paralelinde önce Çinlileşme, sonra Farslılaşma ve Araplaşma ve dahi Batılılaşma adına öz kültürümüze sırt dönmedeki milli zaaflarımızın etkili olduğunu inkâr edemem.
Tam bağımsızlık, ulus devlet, üniter yapı ve Cumhuriyet bağlamında olduğu kadar kimliğimizi yaşama bağlamında da büyük bir tehlike üstümüze doğru geliyor. Kültür alanında şansımız nedir ona birlikte göz gezdirelim ve tabi bu mesele sizi ilgilendiriyorsa!
İnsan ve toplumların hayatının ürünü olan medeniyet, insanlığın çalışarak ortaya koyduğu teknik eserlerin bütünü iken; kültür, bir toplumun kendi tarihi içinde meydana getirdiği değer hükümlerinden oluşur. Bunlar ilim, sanat, ahlak ve dine ait değerlerdir. Bu yönüyle medeniyet, kültürü yaratan düzendir. Her toplumun kendi kültürü vardır ve kültürün yükselmesi, ilerlemesi ve gelişmesi medeniyetin doğuşunu sağlar. İlim adamlarının ifadesiyle; “kültür ne ise halk odur.” Öyle ise halkın medeniyet üreticisi ya da tüketicisi oluşu doğrudan doğruya yaşadığı kültürle ilgilidir.
Sosyal bilimcilere göre kültürün 166 çeşit tanımı bulunmaktadır, bu kadar çok tanımı olan bir şeyi tanımlamak zor.
Kültür tarihçileri, insanlığın gelişme ve ilerleme göstererek hayatta kalma ve varlığını sürdürme başarısını, kültürel bir varlık oluşuna yani öğrendiklerini birikiminde saklayıp yeni nesillere aktarma becerisine bağlıyor. Kültürün gelişim sürecinde önce sözlü, sonra yazılı kültür söz konusudur.
Sanayi çağı ve hızla yaşamımıza giren bilgi çağı ile birlikte iletişimi hayatın vazgeçilmezleri yapan radyo, TV, bilgisayar, internet, cep telefonu ve bunlara bağlı sosyal ağların oluşturduğu ‘iletişim devrimi’ toplumun ortak değerlerini yani kültürünü ciddi manada değişime uğrattı. Bu değişim neticesinde toplumların hayatına ikinci ve üçüncü kültür çeşitleri hâkim olmaya başladı. Ulusal kültürleri değişime uğratan ‘küresel kültür’ ve bunun neticesinde ‘popüler kültür’ oluştu.
Küreselleşme ekonomik ve kültürel boyutu olan bir kavram. 21. yüzyılın egemen güçlerinin icadı olan bu kavram, yerel etnik kültürlere ve demokrasiye ağırlık verme iddiasına rağmen gelişmiş ülkelere yarıyor. İnsanlığa dayatılan bu yeni projede maddi değerler, çevre ve insan haklarının önüne geçiyor, demokrasiler zayıflıyor ve halkların bağımsız karar alma süreçleri zayıflatılıp etkisizleştiriliyor. Çok kültürlülük iddiasına karşın tek bir dünya kültürü dayatılıyor. Bu sayede sınırlar belirsizleştiriliyor, yerel etnik kültürler serbestleştiriliyor gibi yapılırken ulus devletler ve üniter yapılar zayıflatılarak küresel kültür güçlendiriliyor ve ulusal kaynaklar küresel şirketlerin kullanımına açılıyor, bireylere çılgın bir tüketim kültürü aşılanıyor.
BM Genel sekreterlerinden Kofi Annan’ın,’ küreselleşmeye karşı çıkmak yerçekimine karşı çıkmak gibidir’ diye tariflediği bu karşı konulmaz güç karşısında kitleler, popüler kültüre sarılarak hayata tutunmaya çalışırken gittikçe ısınan su kabındaki kurbağanın akıbetine doğru istekle koşuyor!
Küreselcilerin ekonomik ve siyasi hırsları reklamla birleşip kitle iletişim araçlarına ve içeriğine müdahaleyi başlattı, psikoloji ve sosyoloji ilimlerinden de destek alınarak toplum ve bireyin beyin dili yeniden programlandı. Bu yeniden yapılandırmada insani, ahlaki ve bilimsel olandan ziyade insan nefsine hoş görünen ön plana alındı ve bunun sonunda Nietzche’ın;” teknoloji bakımından geldiğimiz noktaya bakın, ahlak olarak eski Yunan’ın gerisindeyiz” dediği yozlaşmayı beraberinde getiren ‘kültür endüstrisi’ oluştu.
Popüler kültür toplumun her alanına yayılmakta ve her yerde, evde, işyerinde, sokakta, okulda vs kendini göstermektedir.
İzlenirliği yüksek iletişim araçlarında yayınlanan programlar toplumsalın da ötesinde, insani değerleri yok edebiliyor ve halk bunu seve seve izleyebiliyorsa işte bu ‘popüler kültürün’ ta kendisidir ve bu manada;” popüler kültürünüz neyse, halk odur” tanımlamasına ancak şapka çıkarılır
İzlenen TV dizileri, reklamlar, reklama konu olan mankenler ve reklamın önceliklediği ürünler bir süre sonra insanların yaşantısını şekillendirmeye başlar ve onunla birlikte kültürel yozlaşma… Popüler kültürün bu yönüne küreselleşme sürecini de dikkate alarak baktığınızda, onun küreselleşmenin amaçlarının bir aracı olduğunu görürsünüz.( devam edecek)