İhanetin bedeli ölümdür: Kayıtbay sebilinin bulunduğu yerden dışarı çıkılan kapının yanındaki pencerelerin birinin üzerinde kral arması ve Ürdün bayrağı mevcut. Bu pencerenin iç tarafında Şerif Hüseyin ve oğlu kral Abdullah’ın mezarlarının olduğunu öğreniyoruz. Şerif Hüseyin Osmanlı’nın son meclislerinde bölgesinin milletvekili olarak bulunmuş bir isimdir. Büyük Arap Devleti krallığı hayali ile İngilizlerle işbirliği yapmıştır. Bölgeden Osmanlı yönetimi kalkıp İngiliz hâkimiyeti oluşturulduktan sonra İngilizler ile anlaşamayınca Kıbrıs’ta ikamete mecbur tutuluyor ve Hicaz bölgesi Suudi ailesine veriliyor. Medine müdafii Fahrettin Paşamıza karşı kendine bağlı birlikleri ile savaşan oğlu Abdullah ise Ürdün ile yetinmekle kalıyor. Kral Abdullah daha sonraki süreçte Filistin’in bağımsızlığı yönünde çalışmadığı düşüncesiyle, Mescidi Aksa camiinde cuma namazı girişinde Filistin davasına ihanet ettiği söylemi ile 1951 de bir Filistinli tarafından vurularak öldürülüyor. İşte bu pencerenin iç tarafında yatan kişiler bunlardır. Hemen bitişiğindeki pencerenin iç tarafında ise Kudüs’ün bağımsızlığı için çalışmış Hz. Hüseyin soyundan gelen Hüseyni ailesinden gelen bir zatın mezarı mevcut.
Ağlama duvarına gidiyoruz: Kasımpaşa şadırvanı ve Kayıtbay Sebilinin bulunduğu bölgedeki kapıdan çıkıp (silsile kapısı) Yahudilerin dua yaptığı ağlama duvarına çarşı içinden geçip varıyoruz. Kontrol noktasında rehberimiz gerekli izinleri alıp içeriye giriyoruz. Buradaki tuvaletlerin bile daha temiz ve kontrollü olması insana ilgi ve bilgili çalışmanın farkını gösteriyor.Farklı, çeşitli ve dikkat çeken kıyafetleri ile aşırı dindar yahudiler bizim için ilginç idi. Alana başı açık girilmiyor. Kadınların da başı örtülü, erkeklerin de tamamının başlarında takke var.Girişte takkesi olmayanlar tek kullanımlık kipaların olduğu kutudan ücretsiz alabiliyor. Fötr şapka benzeri değişik başlıklar dikkat çekici. Kadınlar ve erkekler ayrı alanlarda dua yapıyorlar.
Ağlama duvarı 2. Mabedin yapıldığı zaman yapılan bir avlu duvarı. M.Ö. 35’li yıllarda yapılmış olan 2. Mabet, M.S. 70’li yıllarda Romalıların hakimiyeti zamanında, Titus tarafından tapınak yapıları yıkılıp yağmalanmış. Yalnız bu duvar kalmış. Romalılar bu bölgede daha sonra Hadrian tapınağını yapıyorlar. Bu pagan tapınağı da sonra yıkılıyor ve bu bölge 638’de Müslümanların yönetimine girinceye kadar unutulup çöplük alanı gibi kullanılıyor. Buradaki ilk mabet ise M.Ö. Hz. Davut tarafından başlanıp Hz Süleyman tarafından tamamlanan mabettir. Hz. Musa’nın 10 emrinin saklandığı sandığın saklandığı kabül edilen bu mabet M.Ö. 586’da Babil kralı Buhtunnasır zamanında yağmalanıp yıkılmış ve bölgedeki Yahudi nüfus o günkü coğrafyanın değişik yerlerine sürgün edilmişti.
Kudüs, Romalıların hiristiyan olmasından sonra, özellikle Doğu Roma imparatoru Konstantin’in annesi Helena zamanında yeniden önemli bir imar faaliyeti görmüştür. Kutsal tepe çöplük gibi kalmakla beraber başta kıyam kilisesi, yeniden doğuş kilisesi gibi yapılar o dönemlerde yapılmıştır. Hz.Ömer’in M.S.638 de Kudüs’ün anahtarını alıp şehri gezmesi ve kutsal tepeyi işaret etmesi sonrası burada küçük bir ahşap mescit yapılmıştır. Bölge önce çöplük olmaktan kurtulmuş ve daha sonra ise peyderpey diğer islami eserler yapılmıştır. 1099’da haçlıların şehri ele geçirmesi sonrası bu yapılarda değişiklikler olmuştur. Selahattin Eyyubi’nin 1187 de bölgeyi fethinden sonra Kudüs 1917’ye kadar Müslümanların yönetiminde kalmıştır.1917’den 1948 yılına kadar İngiliz yönetiminde olan Kudüs 1967 deki Arap-İsrail savaşı ile tamamen İsrail kontrolüne girmiştir.
İsrail yönetiminin buradaki Süleyman mabedi ile ilgili arayış ve çalışmaları olduğu biliniyor. Ağlama duvarı bölgesinden girilen bir tünel ile bu mabedin temellerini bulma çalışmalarının devam ettiği iddiası mevcut. Rehberimizin bize verdiği bilgiye göre bu çalışmalar sonucunda mescidi aksa camiine doğru değil de daha kuzeye doğru giden bu tünel ile büyük taşların kullanıldığı böyle bir temel inşaat kalıntısına ulaşılmıştır. Buraya girişin özel müsaade gerektiği ama zamanımız kısıtlı olması sebebiyle giremeyeceğimiz bildirildi.
3. gün El Halil diğer adı ile Hebron’a gidiyoruz:
Kudüs’ün 40 km güneyinde 200 bin nüfuslu, 1000 kadar İsrailli dışında Filistinlilerin yaşadığı bir şehir. Resmi olarak Filistin yönetimine bağlıdır. Bir otobüsün zor geçtiği sokaklardan geçerek İbrahim camiinin olduğu yere geliyoruz. Hz. İbrahim M.Ö. 1600 yıllarında Harran’dan gelip buralarda yaşamıştır. Buradan Mısır’a gidip geldiği, Hz. Hacer ile Hz. İsmail’i alıp Mekke’ye de buradan gittiği söylenir. Buradaki atalar mağarasında oğlu Hz. İshak, torunu Hz. Yakup ve eşlerinin ve de Hz. Yusuf’un mezarlarının burada olduğu bilinir.
Bu camii Emeviler zamanında mağaranın olduğu alana yapılmıştır. Selahattin Eyyubi zamanında büyütülmüştür. Selçuklu devletinin Halep Emiri Nurettin Zengi’nin yaptırdığı, kundekari sanatının şahaserlerinden olan 3 minberden biriside bu camidedir. Fanatik bir yahudinin 1994 de burada yaptığı silahlı eylem sonrası cemaatten 29 kişi ölmüş, 300 kişi yaralanmıştır. Bu olaydan sonra camiinin 2/3 sinagoga çevrilmiştir. Hz. Yakup ve Hz. Yusuf sinagog bölümünde bulunmaktadır, El Halil şehrinde de İsrail askerlerinin kontrolleri altında giriş ve çıkışlar yapılmaktadır.
Yolumuz Lut Gölü ve Eriha: Deniz seviyesinden 400 m. Aşağıda olan Lut Gölü’ne gidiyoruz. Yolda sıfır noktasında durup bir hatıra fotoğrafı çektiriyoruz. Çıplak, hiç yeşillik olmayan dağların arasından gayet güzel bir karayolu ile Şeria ırmağı ve Eriha şehrinin olduğu ovaya giriyoruz . Dikkatimizi çeken bir detayda buralardaki duraklarda ve geçişlerde bile yol işaretlerinin varlığı ve kaldırımların engellilerin kullanımına uygunluğu dahil her detayın düşünülerek yapılmış olması idi . Düzlüğe inilince yolumuzun etrafında birçok hurma bahçesi görüyoruz. Bu yol üzerinde Hz. İsa’nın ilk vaftiz olduğu nehir kenarını görmeye gidiyoruz. Şansımıza burada iki otobüs Afrika, Somali’den gelmiş olan turistler vardı ve biz bunların vaftiz törenlerini izledik.
Eriha antik bir şehir. 11 bin yıllık bir yerleşim yeri ve Filistinliler yaşıyor. Hıristiyanlık tarihinde önemli bir yer. Hz. İsa’nın ilk inzivaya çekildiği ve 40 gün şeytanla mücadele ettiği mağara buradadır. Mağaranın bulunduğu manastıra teleferik ile çıkılıyor.Mağaraları otobüsümüzden uzaktan görmekle yetindik. Burada Emevilerden kalma ve bitirilmeden depremde yıkılan Hişam sarayı kalıntılarını görmeye de yorgunluk sebebi ile gitmedik. Öğle yemeğimizi güzel ve temiz bir lokantada yiyip şehrin bir camisinde namazımızı kılarak Lut gölüne hareket ettik. Burası çevreden gelenlerin ve turistlerin yoğun olduğu göl kenarına kurulmuş, yüzme havuzlarının da bulunduğu bir tesis. Göle girenler ve tesisteki havuzlardan istifade eden birçok insan var. Tıpkı bizim sahillerimizin yaz dönemlerindeki hareketliliğin, canlılığın yaşandığı plajlarımız gibi, otopark da otobüs ve otomobillerle dolu idi. Göl çamurundan yapılan ve çeşitli hastalıklara iyi geldiği iddia edilen sabun ve benzeri maddeler yanında Kudüs hurmaları da satılıyor.