Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)’İn Örnek Ahlakı

86

Allahu Teâlâ insanların her iki cihanda huzur ve mutluluğa erişmeleri için kitaplar ve peygamberler göndermiştir. Kutsal kitaplarda emredilen ibadetler ve güzel davranışlar peygamberlerin hayatında sembolleşmiş ve birer örnek halini almıştır.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen son peygamber Hz. Muhammed (S.A.V.)’in hayatı ve güzel ahlakı Kur’an-ı Kerim’de Müslümanlar için en mükemmel örnek olarak gösterilmiştir:  “Andolsun Allah’ın Rasûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için en güzel bir örnek vardır.” (Ahzâb, 21)

Hz. Muhammed (S.A.V.) sadece Müslümanlara değil, bütün insanlık için bir rehberdir. Çünkü O, insanlığı şereflendirdiği günden bugüne ve hatta kıyamete kadar bu özelliğini ve güzelliğini muhafaza edecektir. O, vaaz ettiği kaide ve kurallarla kalpleri ve gönülleri yönlendirmeye ve aydınlatmaya devam edecektir.

Çünkü O’nu yetiştiren, âdâbı öğreten bizzat Allahu Teâlâ’dır. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte buyuruyor ki: “Beni Rabbim edeblendirdi (terbiye etti), edebimi de üstün ve güzel eyledi.”

Sevgili Peygamberimizin doğrudan doğruya Cenab-ı Hak tarafından terbiye edilmesi çok önemli bir özelliktir. Bu edep ve terbiyenin beşeriyetin huzur ve saadeti için ne kadar önemli olduğunun açık delilidir.  Gerçekten de edep, hayâ, terbiye ve güzel ahlak insanı eşref-i mahlûkat yapan, diğer bütün varlıklardan üstün bir mevkie çıkaran değerlerdir.

Kâinatın Efendisi bütün ahlaki özellikleri üzerinde toplamıştı. O, hayatı boyunca doğruluktan ayrılmamış, dost düşman herkesin güvenini kazanmış, daha peygamber olmadan insanlar O’ndan itimat edilir, güvenilir, kendisinden kötülük sudur etmez anlamına gelen “Muhammedü’l Emin” diye bahsetmişlerdi.

Yüce Allah’ın “Biz seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik” (Sebe, 28) hitabının sahibi Hz. Muhammed (S.A.V.)’in bütün insanlığın örnek alacağı ve hayatına uygulayacağı kaide ve prensiplere karşı duyarsız kalmak iman sahibi insanlara yakışan bir vasıf asla olamaz.

Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) örtüsüne bürünmüş bâkire bir genç kızdan daha edebli idi. Aşırı hayâsından, ömründe hiçbir adamı azarlamamış, yürürken sukûnetle yürümüş, hiçbir zaman kahkaha ile gülmemiştir. Hâlbuki O devirde Arabistan’da ve diğer memleketlerde edeb ve hayâya zerrece riayet edilmezdi. Böyle bir devirde dünyayı şereflendiren Efendimiz (S.A.V.), insanlık için bir kurtuluş lideri olarak Allah tarafından gönderilmiştir.

Hz. Peygamber (S.A.V.) edeb ve hayâsından halk içinde, kalabalık yerlerde, çarşı ve pazarlarda yüksek sesle konuşmaz, hoşa gitmeyecek sözler söylemezdi. Yine müstesna edeb ve hayâsından hiçbir kimsenin yüzüne dikkatlice bakmazdı. İnsanların görülmesini istemedikleri yerlerine ve kusurlarına bakmaz, görse bile görmezden gelirdi. O, insanları edeb ve hayâya teşvik eder, hayânın imanın bir parçası olduğunu ifade buyurur, onları harama gitmekten sakındırırdı. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz’in ahlâkını Hz. Aişe Vâlidemize sordular. Kısa ama çok güzel bir cevap verdi: “O’nun ahlakı Kur’an’dı.”

Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)  daima güler yüzlü ve tatlı dilli idi. İnsanların yüzüne bakarak, tane tane, az ve öz konuşurdu. Zengin-fakir, büyük-küçük, âlim-cahil ayırımı yapmaksızın bütün müminleri severdi. Önce kendisi selâm verir, herkesle musafaha ederdi. Davet edilirse, davete mutlaka icabet ederdi. Vefakârdı, kendisiyle uzaktan yakından ilişkisi olan her insanlara, ömrünün sonuna kadar ilgi ve alakasını devam ettirmiştir. Yetim, öksüz ve küçük çocuklara karşı çok şefkatli davranır; yaşlı, kimsesiz, yoksulları himaye ederdi. Çocukları çok sever, başlarını okşardı. Zayıf, yoksul ve yetimlere karşı çok merhametli idi. En mahrum durumlarda bile elindekini başkaları ile paylaştığı, bazen aylar geçtiği halde evinde ateş yanmadığı bilinen bir peygamberin ümmetiyiz.

Asla öfkelenmez, Allah’ın emri çiğnenmedikçe kimseye nefsi için kızmaz ve intikam almazdı.  İnsanların kusurlarını yüzlerine vurmaz, tenkitlerini isim vermeden topluma yapardı. Hayatı boyunca kimseyi incitmemiş, kimseyi kırmamıştır.

Peygamberimiz toplulukta yemek yemeyi severdi. Yemeğe besmele ile başlar, sağ elini kullanır, tıka basa doymadan sofradan kalkar, yemekten önce ve sonra ellerini yıkardı. Sağlığa zararlı ve dinen haram olan veya kokusuyla çevresindekileri rahatsız edecek şeyleri yemez; bunların dışında hiçbir yemek için “sevmiyorum” demez ve var olan nimete şükrederdi. Sofra kurallarına mutlaka uyar, bu konuda çevresindekileri de sabırla ve nezaketle eğitirdi.

Giyiminde temizliğe ve sadeliğe önem verir, pejmürdelikten hoşlanmazdı. Temizliği “imanın yarısı” sayardı. Bizzat kendisi temiz olduğu gibi bu alışkanlığı etrafındakilere de kazandırmaya çalışırdı. Lüks ve ihtişama önem vermez, geçici sıkıntıları tasa edinmezdi. Diğer müslümanlara da kanaatkâr olmayı, hayata daima iyimser bakmayı telkin ederdi.

Gönlü zengindi. Affetmeyi sever, kimseyi incitmez, düşmanlarının dahi iyiliğini isterdi. Kur’ân-ı Kerîm’de onun bu meziyetinden övgüyle bahsedilir ve şöyle buyurulur: “Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, muhakkak ki insanlar çevrenden dağılır giderlerdi…” (Âl-i İmrân,159). O,

Yeri gelince eşsiz bir yiğit, yeri gelince de son derece halim selim idi. Adaleti titizlikle korur; insanlara sırf mevki ve makamlarına göre muamele etmezdi. Aksine fakirlerin, kimsesizlerin, yetimlerin, hastaların, gariplerin, çocukların daha çok ilgi ve mutluluğa muhtaç olduklarını bilir ve bunu onlardan esirgemezdi. O, fakir, yetim ve öksüzlerin koruyucusu idi.

Kibirlenmekten nefret eder, kibirle imanın bir kalpte birleşemeyeceğini söyler; kimseye karşı ululuk taslamaz; fakat düşmanları karşısında da ezilip küçülmezdi. Mütekebbire tekebbür sadakadır düsturu ile hareket ederdi. Otoritesini sürdürmek için sunî ve zorlama tedbirlere başvurmaz; meclislerde boş bulduğu yere otururdu. Dalkavukluktan nefret ederdi. Kendisine bir ilâh gözüyle bakılmasına asla razı olmaz; kendisinin de bir insan olduğunu, sadece Allah’ın korumasıyla hata ve günahtan kurtulabileceğini hiçbir kaygıya kapılmadan samimiyetle ifade ederdi. Halkın arasına katılır; insanlarla olan ilişkilerini herhangi bir insan gibi sürdürür; hastaları, dostlarını, komşularını ziyaret eder; Müslümanların acı ve tatlı günlerini paylaşmaktan geri kalmazdı. Aile mensuplarına yardım etmekten büyük haz alırdı.

Mübarek yüzünden tebessüm eksik olmazdı. Bir şeye üzüldüğü zaman da somurtmazdı. Cömertlikte emsalsizdi. Kendisine ne gelirse, hepsini geldiği zaman akşama kadar dağıtırdı Akşam gelmişse sabaha kadar evde bekletmezdi, dağıtırdı.

İnsanların en merhametlisi ve en şefkatlisi olan Hz. Muhammed (S.A.V.)’e ümmet olma şerefini lütfeden Yüce Allah’a binlerce, yüz binlerce defa şükürler olsun. Allahu Teâlâ bizlere Peygamber (S.A.V.)  Efendimiz’in ahlâkıyla ahlâklanmayı, böylece rızasını kazanarak hem dünyada hem de ahiret hayatında mutlu olmayı nasip eylesin.