Fransa’nın Paris şehrinde İslâmı ve yüce Peygamberimizi hedef alan derginin basılması çok yönlü ele alınabilir. Uzun süredir Müslümanları tahrik eden, Peygamberimizi karalamayı ve hakareti alışkanlık haline getiren bu ateist dergi mensuplarının bu çirkin yayınları, fikir ve düşünce hürriyetine giremez. Ancak derginin basılması, birçok kişinin öldürülmesi ve yaralanması da tasvip edilemez. İslâm la tamamen ters düşen, İslamifobiyi tetikleyen, Avrupa’da ırkçılık ve yabancı düşmanlığını zirveye taşıyan bu olay, küresel gücün oyuncağı olan örgüt mensuplarınca gerçekleştirilmiştir.
Bir dönem yabancı kaynaklı nüfusu kabul ederek çok kültürlülük ile övünen Batı ülkeleri, artık bundan rahatsızdırlar ve güvenliklerinin tehlikede olduğunu görmektedirler. Yabancı kaynaklı nüfusu geri döndürme çabalarında bu ülkelerin istihbarat örgütleri de faal haldedir. Tekbir ile adam öldürenler ve güneyimizde kafa kopartan sözde Müslüman IŞİD ve benzeri örgütler patronlarının emirlerini yerine getiriyorlar. Müslümanlar, Müslümanlara karşı ve İslam düşmanlığına hizmet ediyorlar.
***
Dört bakanla ilgili yolsuzluk iddialarının Yüce Divan’a gönderilmekten kaçınılması, aklanmadan korkma anlamını taşımaktadır. Aklanma, TBMM’deki komisyonun oylamasıyla olamaz. Hukuk devletinde aklanma mahkeme kararları ile olur. CD ve tapelerin ortadan kaldırılmasında acele edilmesi şüpheler doğurmaktadır. Bunları ayakkabılarının altında ezeceklerini iddia edenler, hukuk devletinin altında ezilebilirler. Ayakkabı deyince hep kutular akla geliyor. TBMM’de yapılacak oylama da aklanma sayılamaz. “Biz Milli İradeyi temsil ediyoruz; millet bizi iktidar yaptı; şu halde, bu peşin bir aklanmadır” gibi yaklaşımlar çok yanlış değerlendirmelerdir.
2015 yılında 2000’li yılların yanlışlarını ve hukuksuzluklarını sürdürmeyelim. Aslında 2015 yılında siyasi kutuplaşma ve kamplaşmayı hafifletmek için iktidarı ve muhalefeti ile ülkemizin bir siyasi mutabakat belgesine ihtiyacı vardır. İçerde birbirimize karşı kullandığımız gücü dış saldırılara karşı kullanalım. Haksız ve belgesiz Ermeni soykırım iddialarına karşı ciddi hazırlıklar yapalım. Yunan Meclisi 2004 yılında sözde Pontus soykırımını tanıdı. 9 Eylül 1914 tarihinde de “Ermeni soykırımı yoktur” diyecek olanları da cezalandıracağına dair bir yasa çıkartı. Aynen Fransa ve İsviçre gibi… Biz neden TBMM’den benzer kararları çıkaramayız? Ege‘de küçüklü büyüklü bazı adalarımızda neden Yunan bayrağı dalgalanır ve neden Yunan askeri bulunur?
Biz bunlarla uğraşmayı bıraktık, milli kimliğimiz olan Türklüğü etnik gurup seviyesine indirip Anayasa’dan çıkarmaya çalışıyoruz. Bazı siyaset soytarıları “Anayasadan Türk kimliği çıkarsa, Türkiye demokratikleşebilir” diyebilmektedir. Bırakın dış tehdit ve saldırılarla uğraşmayı, Milli Devleti ufalamakla, Ankara’yı etkisizleştirmekle, eyalet sistemine geçmekle ve terör baskılı bir pazarlık sürecinde örgüte bol kepçeden tavizler vermekle uğraşıyoruz. Milli güvenliği dışlayan bir özgürlükçülük peşindeyiz. Sivil darbelerle zaman öldürüyoruz. Yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığını, hukukun üstünlüğünü ve kuvvetler ayrılığını göz ardı ediyoruz. TC’yi kuran milli iradeyle ve Türkiye’yi Türkiye yapan değerlerle çatışma ve hesaplaşmayı demokratikleşme zannediyoruz. Yapılması gereken vatandaşlık şuurunu güçlendirmek, Türk Milletine mensubiyet duygusunu geliştirmektir. Her ciddi devletin yaptığı gibi… Millet, ufalanarak ve kalabalıklaştırılarak daha iyi bütünleştirilemez. Sözde çözüm süreci ve Yeni Türkiye masalları ile oyalanmayı ve tezgâhları bir tarafa bırakalım. Mezhepçi yaklaşımları terk edelim. Ülkeyi yolgeçen hanı olmaktan kurtaralım. Yer adlarını değiştirmeyelim. Kamuda sarı sendikacılığı desteklemeyelim. Egemenliği paylaştırmayalım. Siyaseti kirletmeyelim ki; dürüst, kaliteli ve haysiyetli insanlar siyasetten soğumasın.