Türk Dünyâsı
âşığı Dr. Ali Şâmil, Türk Dünyâsının
acı hakîkatini, son yazdığı eserinin adı olarak bir defa daha cihana duyuruyor.
‘Parçalanmış Türkistan’
1500’lü
yılların ilk yarısına kadar Türk Dünyâsı; ‘Uluğ
Türkistan’ olarak anılıyordu. Coğrafî bölgeler olarak Asya kıtasında
yaşayanlara ‘Doğu Türkleri’, Avrupa
kıtasında yaşayanlara ‘Batı Türkleri’
deniliyordu.
Altın Orda
hâkanı Toktamış Han, büyük bir yanlışlık yaparak kendisini Hanlık koltuğuna
oturtan Emir Timur ile ihtilafa düşünce, 1390 yılında hükümdarlığı, 1406
yılında ise hayatı sona erdi. Böylece Rusya gelişme imkânı buldu. Kinezlikler
birleşti, Rus Çarlığı kuruldu.
Rus Çarlığı
1472 yılında Kasım Hanlığı’nı, 1552 yılında Kazan Hanlığı’nı, 1556 yılında
Astrahan Hanlığını; 1724, 1731 ve 1738 yıllarında üç parça hâlinde Kazakistan’ı,
1722 – 1735 yılları arasında Azerbaycan topraklarında bulunan hanlıkları, 1783
yılında Kırım Hanlığı’nı, 1864’de Özbekistan sınırları içerisinde bulunan Hokand,
1868’de Buhara ve Semerkant, 1873 yılında Hive Hanlıklarını, 1881 yılında
Türkmenistan’ı hâkimiyeti altına aldı. Doğu Türkistan 1872 yılında Rus-Çin
anlaşması ile Çin hâkimiyeti altında kaldı.
1917 yılında
Çarlık rejimi devrildi. Sovyetler Birliği kurulurken, milletlere bağımsızlık
verileceği vaadi, bir müddet sonra sert müdahalelerle iptal edildi, Türklerin
esâret hayatı, sürgün ve katliama mâruz kalmaları 1991’e kadar devam etti. 1991
yılında Sovyetler Birliği dağıldı.
Azerbaycan,
Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan bağımsızlığına kavuştu ise
de bağımsız 5 Türk cumhuriyeti, Ali
Şâmil’in tespitlerine göre bütünleşememiştir. Parçalanmışlık devam
etmektedir. Aralarında siyâsî, iktisâdî ve askerî işbirlikleri kurulamamış kendi
başlarına buyruk Türk cumhuriyetleri var. Oralarda yaşayan Türklerden bir
kısmı, kendilerinin Türk değil; Azerî, Kazak, Kırgız, Özbek ve Türkmen
olduklarını iddia ediyor.
İçler acısı bu
durum, Ali Şâmil’in eserine sunuş
yazısı yazan Bakü Devlet Üniversitesi Filoloji İlimleri Profesörü Vagıf
Sultanlı tarafından da teyid ediliyor:
‘Bir zamanlar yeryüzünün büyük bir
coğrafyasına hâkim olmuş, pek çok sayıda imparatorluklar, devletler, hakanlıklar
kurmuş olan Türklerin târihi, medeniyeti, edebiyatı, folkloru gelenekleri ile
alâkalı meselelerin araştırılması, tahlil edilmesi, çeşitli yönlerden
değerlendirilmesi çok önemlidir. Ancak ne yazıktır ki, bunca zengin târihe
sâhip Türk soylu insanların, yüzyıllar boyu kendi soylarına karşı sergilediği
ilgisizlik, bu gün de devam etmektedir.’
Bilinmesi gerekir
ki bu durum; Çarlık Rusya döneminde başlayan, Sovyetler Birliği tarafından
ağırlaştırılarak devam ettirilen ‘parçala,
böl ve yönet’ kirli propagandasının oluşturduğu çarpık zihniyettir. Türk
soyundan gelen insanların, ‘Türk halkları’
olarak anılması da aynı propagandanın dilimize yerleştirdiği zehirli dikendir.
Sovyetler Birliği; Ruslar, Türkler, Gürcüler, Ermeniler, Baltık milletlerinden
oluşan karma bir topluluktu. Her bir millete, kendi soylarını unutturmak, târihle
olan bağlarını kesip yok etmek için ‘Sovyet
halkı’ tâbiri ileri sürülmüştü. Osmanlı Cihan Devleti’nde de aynı politika
hâkimdi. Türk, Arap, Acem, Sırp, Slav, Bulgar, Macar, Gürcü, Arnavut Rum,
Ermeni, Yahudi gibi çeşitli etnik gruplar bir arada yaşıyordu. Hepsine birden ‘Osmanlı’ deniliyordu. Artık Osmanlı yok,
Türkiye Cumhuriyetinde Türkler yaşıyor. Artık Çarlık Rusya’sı, Sovyetler
Birliği yok… Bağımsız Türk cumhuriyetleri var. O cumhuriyetlerde yaşayan
insanlar, ‘Türk halkları’ değildir,
asil ve necip ‘Türk milleti’dir. En
dar kapsamlı lügatlerde, sözlüklerde bile halk kelimesi ile millet kelimesinin
açıklamaları ayrı ve farklı olarak verilmiştir.
***
Ali Şâmil’in, nerede yaşıyor olurlarsa olsunlar, Türk milletine
mensup fertlerin mutlaka okumaları, özellikle de seçilmiş ve tâyin edilmiş yöneticilerin
dikkatle ve defalarca okumaları gereken kıymetli eserinden dikkat çeken
başlıklar:
*Vize rejimi Türkmenistan’a ne
kazandırır? (Demek
ki Türkmenistan, Azerbaycan’dan gelen soydaşlarına vize uyguluyor. Ne büyük
fâcia… Tatmin olmak için Ermenistan ve Rusya’dan gelenlere vize uygulamasını
kaldırmayı düşünüyor mudur?)
*Issık Göl efsânesi.
*Kazakistan’daki
Azerbaycanlılar. (Bu
tâbir yanlıştır. Kazakistan’da Azerbaycanlılar yoktur. Azerbaycan Türkleri
vardır. Bütün Türk Cumhuriyetlerinde Türkiyeliler değil, Türkiye Türkleri
vardır. Ülke dâhilinde ‘Bakü veya Sumgaytlı, İstanbullu veya Ankaralı’
denilebilir. Fakat bir başka ülkede yaşayan Türkler için Bakü’lü, Ankaralı
denilemeyeceği gibi, Azerbaycanlılar, Türkiyeliler tâbirinin kullanılması
zinhar yanlıştır. Bizler, Türklüğümüzle anılmak ve bu sıfatla saygı görmek
isteriz. Kim olursa olsun, Azerbaycan Türkleri için ‘Azerî’ veya ‘Azerbaycanlı’
diyenleri uyarmalı, iftihar ettiğimiz, ‘Türk’ kelimesiyle anılmayı istemeli ve
sağlamalıyız.)
*Ahmed
Yesevî yurdunda Türkoloji kongresi.
*Özbek dilini ortak Türk diline çevirmek isteyen ideolog. (Ne güzel. Ortak
alfabe de var mı?)
*Çimkentli Ahıska Türkleri. (Türkiye’de yaşayanlar dâhil, Türk
devletlerinin hepsinde yaşayan Türkler, Ahıska Türklerinden Türklük ve
İslâmiyet dersi almalı.)
*Köroğlu
Konferansı. (Köroğlu,
Türkleri birbirine yakınlaştıracak ve sevdirecek, birlik olmayı sağlayacak
önemli bir unsur. Hoca Ahmed Yesevî ve Nasreddin Hoca gibi…)
*Konferansta
Rusya’nın ağırlığı. (Çok
üzücüdür ki Rusya’nın ağırlığı sâdece Türkmenistan’da değil, Asya Türk
cumhuriyetlerinin hepsinde hissediliyor.)
*Konferans
günlerinde tanıdığım âlimler… (İnşallah
Ali Şâmil Bey Türk âlimlerle Rusça değil, Türkçe konuşmuştur.)
*Aşkabat’taki
Azerbaycanlılar. (Aşkabat’ta
da Azerbaycanlı yoktur. Azerbaycan Türkleri vardır. İkinci bir mesele: Aşkabat’taki
Azerbaycan Türkleriyle, Kırgızistan Cumhuriyeti vatandaşı olan Türkler, kendi
aralarında hangi dille konuşuyorlar acaba?)
Not: Parantez içindeki cümleler bu satırların
yazarına aittir.
***
Sovyetler
Birliği’nin dağılması ile soydaşlarımız kavgasız, savaşsız ve güle oynaya
müstakilliğini elde etti. Bilâistisna hepimiz çok sevindik. Bu sevinci Ali Şâmil Bey’in kitabının her
satırında hissetmek mümkün. Fakat gelinen noktanın çok da sevindirici
olmadığını, endişeli değilse de hüzünlü cümlelerle belirtiyor.
Dr. Ali Şâmil
Bey, Türkistan’da gezerken, parçalanmışlıkları gördüğü gibi tarafsız bir gözle
baktığı için güzelliklerle birlikte, çarpık uygulamaları da görüp kitabına dercetmiş.
Eserinin son makalesi ‘Türkmenistan
hakkında düşüncelerim’ başlıklı yazısında bunu çok açık bir şekilde ortaya
koyuyor. Aksaklıkların nasıl ortadan
kaldırılacağı hakkındaki uygulanabilir çözümleri de belirtiyor. Öyle
anlaşılıyor ki, Türk cumhuriyetlerinin çağdaş dünyâda hak ettiği yeri
alabilmeleri için Komünist dönemden kalma köhne uygulamaları silip atması
gerekiyor. Onlar için işbirliği yapılabilecek en mükemmel ülke Türkiye’dir.
Bunun için ortak alfabeye, ortak iletişim diline ihtiyaç var. Sonrası
kendiliğinden halledilecektir.
Ali Şâmil Bey
eserini Azerbaycan’ın henüz bozulmamış güzelim Türkçesiyle yazmış. Dertlerimizi
gözlemlere dayanarak anlatmış. Çok da iyi yapmış. Tebrik edilmeye, şükran
hisleriyle takdir edilmeye sezâ bir hizmet.
Bu kitabın;
(Türk Cumhuriyetleri arasında ortak alfabe, ortak iletişim dili oluşturuluncaya
kadar) Kazakistan, Kırgızistan Özbekistan ve Türkmenistan Türkçesine çevrilerek
yayınlanmasında faydalar vardır. Maalesef bütün Türk dünyasını alâkadar eden
meselelerin ele alındığı kitaplar için bu yöntemin kullanılması elzemdir.
Aksi takdirde
Türk dünyasının insanları olarak, aynı verimli topraklarda yetişen verimli
meyve ağaçları gibi kalırız. Birbirinden habersiz, desteksiz, işbirliğinden ve
yardımlaşmaktan uzak… Sâdece aynı
toprak, aynı güneş ve havadan beslenmiş oluruz. Hepsi o kadar…
Bizler
birbirimize sâhip çıkmazsak, Her birimize ayrı ayrı sâhip çıkmış gibi görünüp
bizi birbirimize düşürmeye çalışanlar olacaktır. Ali Şâmil Bey, dikkatleri bu tehlikeye çekmeye çalışıyor.
Kitabın temini
için: alishamil@yahoo.com // ali.shamil94@gmail.com