Özrü Kabahatinden büyük Beyanlar

47

                Şu bir gerçektir ki, tarih boyunca cephede Türk Askerinin kazandığı zaferler, çoğu zaman masa başında Türk diplomatların yetersizliği sebebiyle kaybedilmiştir. Bazen de hain devlet adamları ve paşalar yüzünden tek kurşun atmadan Selanik’in elimizden çıktığı gibi, Balkanlar ve Ortadoğu’da yüzbinlerce Kilometrekare toprağımız elimizden çıkmıştır.  Bu yazımda iki önemli konuda iki kişinin hatalarının nelere mal olduğunu sizlere anlatmaya çalışacağım.

                Kıbrıs’ta Yunanistan’daki askeri cuntanın emri ile 15 Temmuz 1974’te gerçekleştirilen darbe Kıbrıs Millî Muhafız Ordusu – Yunan-Rum Paramiliter ordusu EOKA-B ile beraber organize edildi ve darbe sonucunda Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios görevden alındı ve yerine EOKA-B’nin lideri Nikos Sampson getirildi. Darbenin amacı Kıbrıs’ta Yunan ilhakının gerçekleştirilmesi ve Kıbrıs Helenik Cumhuriyeti’nin kurulmasıydı.

                Türk siyasetinin en renkli simalarından Turan Güneş,1973’te kurulan CHP – MSP Koalisyon hükümetinin dışişleri bakanlığında bulunuyordu. 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı öncesinde Kıbrıs’la ilgili 2. Cenevre müzakereleri sonuçsuz kalınca “Ayşe Tatile Çıksın” parolasıyla Türk askerinin Kıbrıs’a çıkma konusunu dönemin başbakanı Bülent Ecevit’e iletiyordu.

                Türk Askeri, 20 Temmuz 1974 – 18 Ağustos 1974 Kıbrıs birinci ve ikinci Barış Harekâtlarıyla Kıbrıs’ta görevini lâyıkıyla yerine getirmesine rağmen ki,(Dönemin MHP Genel Başkanı Alpaslan Türkeş: “Harekâtın yarım bırakılmamasını, adanın tamamının kontrol altına alınmasını öneriyordu.) o günlerde yapılan ancak kaale alınmayan ufak olarak nitelenen hatalar zinciri Barış Harekâtının 50. Yılını kutlayacağımız bugünlerde karşımızda büyük bir problem olarak hâlâ devam ediyor.

                Kıbrıs Barış Harekâtından sonra Avrupa ve Birleşmiş Milletler (BM), adada Yunanistan ve İngiltere ile birlikte garantör olan Türkiye’nin Zürih ve Londra Antlaşması’nın 4. maddesine istinaden gerçekleştirdiği Harekâtı ‘işgal’ olarak tanımlandı.

                Birleşmiş Milletler oylamasında karar aleyhimize çıktığında, aleyhimizde oy kullanan bir Afrika devleti için(devletin ismini şimdi hatırlayamıyorum) Dışişleri Bakanı Turan Güneş: “Yahu dünyada böyle bir devletin var olduğunu ben bilmiyordum, ismini yeni duydum.” Demiştir.

                Bu süreçte elin oğlu Birleşmiş milletlere dâhil bütün ülkeleri gezip aleyhimize karar çıkarttırıyor ama bizim böyle bir ülkenin varlığından dahi haberimiz yok. “Alın size Diplomasi!”

İsviçre Rezaleti

                15 – 16 Haziran 2024 tarihlerinde Rusya’nın çağrılmadığı “Ukrayna Barış Görüşmeleri” için İsviçre’ye giden Hakan Fidan ile Fener Rum Patriğinin de İsviçre’ye çağrılması tam, tamına rezaletin daniskası. Patrik Hazretleri! Hadi çağrıldı gözlemci olarak orada bulunsa bir derece, üstüne üstlük toplantıda birde konuşma yapıyor ve sonuç bildirisinin altına imza da atıyor. Hakan Fidan adına Türk dışişlerinin yaptığı açıklamada: “Fener Rum Patriğinin “Ekümenik”(Yeryüzü Patriği” sıfatıyla İsviçre’ye çağrıldığını ve konuşma yapacağını bilinmiyordu, toplantıyı tertip eden ülkelere konunun gerekçesini sorduk cevap bekliyoruz” denildi.

                2010 Yılından buyana (MİT) Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığında bulunan Hakan Fidan’ın bırakın Dışişleri Bakanı olarak olaydan haberdar olmamasını, istihbaratçı olarak da mı haberdar olmadı? Bu beyandan anlaşılacağı gibi sınırlarımızın nasıl kevgire dönüştüğünü siz varın anlayın.

                Hadi Rum Patriği konuştu diyelim, aynı bildirinin altına Patrikle birlikte imza atmakta ne oluyor, neden konferans protesto edilip geri dönülmedi?

                Aynı görüşmede Vatikan Başpiskopos’u da bulundu ama konuşma yapmadı, görüşmelerin altına imza atmadı, sadece gözlemci olarak katıldı. Bizim Patrik kendi konumunu Vatikan’dan daha üstün görüyor ki, hem konferansta konuşuyor(Fener Bayrağı ile birlikte) ve hem de görüşmelerin altına imza atıyor. Hâlbuki Fener Rum Patrikhanesi İstanbul/Fatih kaymakamlığına bağlıdır. Bu hakkı nereden alıyor anlaşılır gibi değil! Atılan bu imzayı tanımak, devlet içinde başka bir devletin olduğunu da kabul etmek demektir ki, bu görüş Lozan anlaşmalarına doğrudan doğruya ihanettir ve Lozan Türkiye’nin: “Tapu Senedi”dir ve bu senet böyle vahim hatalar yüzünden sürekli aşındırılmaktadır.