Ötüken Neşriyat’tan Küçük Hacimli, Dev Muhtevâlı 3 Adet Eser:

106

Biz İmparatorluk
Geçmişimizi Hiç Unutmadık ki…

Belma Aksun Hanımefendi, Doğu kültürünü
ve batı medeniyetini bilen, köklerimize bağlı, millî ve yerli, aynı zamanda
çağdaş, kökü mâzide olan güzide bir yazarımızdır. Merhum ağabeyi Ziya Nur
Aksun’un fikir dünyamıza armağanıdır. Devamı beklenen eserlerinin şimdilik
sonuncusu olan Biz İmparatorluk
Geçmişimizi Hiç Unutmadık ki…
isimli kitabı ile okuyucularını iftihar
kaynağımız  mâzimizle buluşturuyor.

Her cümlesi,
okuyucuyu derin düşünceler yönlendiriyor. Okurken oluşan duygularımızın
memnuniyet mi hüzün mü olduğunu anlamak hayli zor… Buna rağmen 12 X 19 santim
ölçülerindeki 112 sayfalık eserin Suriye seyâhatine ait bölümü gurur ve
heyecanla okunuyor:

Suriye’de
hazırlanan haritalarda, İsrâil’e yer verilmemesinin sebebi sorulduğunda Halep
Vâlisi soru ile mukabele ediyor:

Yahudiler Filistin’de toprak istediklerinde Sultan
Hâmid ne cevap verdi
?’

Vâli Bey, Siyonist
Theodor Herzl’e verdiği o ünlü cevapla, İkinci Abdülhamid Han’ın, tâkip ettiği
siyasetin ne kadar isâbetli ve haklı olduğunu ifâde etmek istiyordu.

Hatırlanacağı gibi
1896’da ‘Juden Staat = Yahudi Devleti
adlı bir kitap yazarak mukaddes topraklarda bir Musevi Devleti kurma
ideallerini depreştiren Herzl, İstanbul’a da gelmiş, Sultan’la görüşmek için de
çok uğraşmıştır. Bu adam bütün Osmanlı borçları karşılığında Filistin’de bir
yer istemiş ve Sultan, Herzl’e şu müthiş cevabı vermiştir:

Bu yerler bana ait değil, milletime aittir. Bu yerlerin her karış
toprağı için şehid verilmiştir. ’93 Harbi’nde Orduyu Hümâyun’umun Filistin
Alayı’nın askerleri, bir tânesi dönmemek üzere şehid olmuşlardır. Ben, canlı
vücud üzerinde mukasseme (bölüştürme) yapmam. Filistin’e ancak cesetlerimiz
üzerinden girilebilir. Böyle bir teklif yapan adam, bir adım daha atmasın ve
memleketimi terk etsin
’.

Theodor Herzl:

Bu cevaptaki fatalist (Allah’ın hükmüne teslimiyet) kararlığı beni
titretti. Uzun bir zaman bütün ümidimi kaybettim
’ diye yazmış.

Ne acıdır ki, Osmanlı
hükümdarının görüşme konusu bile yapmaya razı olmadığı bu bölgede, daha sonra
Yahudilerin toprak sâhibi olmaları bizzat Araplar (Faysal-Weismann Anlaşması)
eliyle kolaylaştırıldı.

1917’de İngiliz
Başbakanı Balfour, kendi adını taşıyan beyannâmede ‘Majestelerinin hükümeti, Filistin’de Yahudi milleti için bir yuva
kurulmasını müspet karşılar’
demiş. Faysal-Weismann ise yayınladıkları
beyannamede bu tasavvuru tasvip etmişler, Yahudi ve Arap iki Samî ırkın Türk
baskısından kurtulup Kardeşçe (!) geçineceklerini ifâde etmiştir.

1948’de İngiliz manda
idâresine son verildikten 16 dakika sonra Tel Aviv’de İsrail Devleti’nin
kurulduğu ilan edilmiş ve ABD bu devleti hemen tanımıştır.

Evet, Suriye’de işte
böyle, neredeyse adım başında karşıma Sultan Abdülhamid Han çıkıyordu. Halep
Valisi, İsrail’in varlığını kabul etmeyişlerini, onun Theodor Herzl’e verdiği
cevapla açıklıyor, daha yerinde bir deyimle ispat etmeye çalışıyor,
gerekçelendiriyordu.

Belma Aksun
Hanımefendi’nin Suriye intibalarının özeti:

Yıllar yılı nasıl bir
akıl tutulması, nasıl bir aşağılık kompleksiyle benim içime sindiremediğim ama
çoğu aydınımızın, rahmetli Cemil Meriç’in deyişiyle ‘bir nişân-ı Zişan gibi gururla benimsediği, Hıristiyan Batı’nın
göğsümüze iliştirdiği ‘sen bir az gelişmişsin
’ idam yaftasını kabullenen
bir ülkenin değil, üç kıtada altı yüz küsur yıl hükümran olmuş, çeşitli din,
dil ve milliyette düzinelerce halkı adâletle, daha da önemlisi merhametle
yönetmiş, soylu geçmişinin haklı gururunu taşıyan bir cihan devletinin mensubu
olduğunu bilinçaltında (ne yazık ki, henüz bilinç düzeyinde değil) iliklerine
dek hisseden biri olarak döndüm ben Suriye’den. Evet, adâletle yönetmiş; buna
Allah da, yönettiğimiz milletler de şahittir: Belgrad Üniversitesi Târih
Bölümü’nden Sırp Prof. Dr. Alexander Fotic şöyle diyor: ‘Osmanlı’da neredeyse Müslüman nüfus kadar gayrimüslim vardı. Adâletle
hükmetmeseydi, süper güç olarak devam edemezdi. Hristiyan tebaanın hakları
güven altındaydı
.’   

Belma Aksun, T.C. vatandaşı olarak 1988
yılında başladığı Suriye seyahatinden, Osmanlı Cihan Devleti’nin vatandaşı
olmanın şuuru ve gururu ile dönüyor.    

Eserin 63. sayfasında başlayan ikinci
bölümünde 7 adet hikâye bulunuyor. Son derece sâde ve daha çok da samîmi
ifâdelerle kaleme alınan, hikâyeden çok yaşanan veya şâhit olunan hâdiselerin
nakli intibaını uyandıran metinlerdeki tahlillerden edinilecek tecrübeler var.
Ayrıca nutulmuş veya unutulmaya yüz tutmuş güzel tâbirlerimiz âdeta resmigeçit
yapıyor: ‘Bel bel bakıyor’, ‘Ağzı açık ayran budalası’, ‘vesselâm’, ‘dipsiz kile-boş ambar’, ‘soğanın
cücüğünü yemek
…’, ‘inhası-minhası’…
Bunlar Osmanlı Cihan Devleti’nden bize miras olarak intikal eden zengin
kültürümüzün küçük gibi görünen değerli unsurlarıdır.

Tekrar hayata kavuşmasına vesile olur
inşallah.  

BELMA AKSUN:

Konya’da doğdu. Konya
Kız Öğretmen Okulu’nu bitirdi. Gazeteciliğe Tercüman gazetesinde başladı.
Yaklaşık yirmi yıl boyunca yazılı basında ilk kez düzenli olarak her gün
yayınlanan kadın köşesi olan “A’dan Z’ye
Kadın ve Ev
”i hazırladı. Bunun yanı sıra araştırma yazıları yazdı: ‘Dünya Kadınları’, ‘Kadınlarımız’. Sovyetlerin çökmekte olduğunu dünyaya ilk kez haber
veren Helene Carrerre d’Encausse’un ‘Çatırdayan
İmparatorluk
’ adlı eserini tercüme etti ve Tercüman gazetesinde tefrika
edildi. Basında yankı uyandıran ‘Uzak
Komşumuz Suriye’
ve ‘Selâm Para Kelâm
Para, Merhaba Amerika
’ röportajlarını kaleme aldı. ‘Tercüman Kadın Ansiklopedisi’, ‘Tercüman
Görgü Ansiklopedisi
’, ‘Tercüman-Altıntabak
Büyük Yemek Ansiklopedi
’sinin genel koordinatörlüğünü yaptı.

Belma Aksun, yirmi
yılı aşkın süre Tercüman gazetesinde çalışmış, sürekli basın kartı sâhibi bir
gazetecidir. İngilizce, İtalyanca ve Fransızca olmak üzere üç yabancı dil bilen
yazarın 7 adet telif 11 adet tercüme eseri bulunmaktadır.

 

SUYU AŞAN
KILIÇLAR
                                                                                                                           Osmanlı’nın Kuruluşu
ve Rumeli’nin Fethinde Rol Oynayan Devlet Adamları

Dr. Öğretim Üyesi Kemal Ramazan Haykıran, 13,5 X 21 santim ölçülerindeki 119 sayfalık
eserinin önsözüne; Osmanlı Devleti’nin, Moğol istilâsı gibi vahim bir olayın
ardından onları dahi kendi kültürünün içine alacak şekilde âdeta Anka kuşu gibi
küllerinden doğan Anadolu Türklüğünün bu dönemde parlayan yıldızları olan
Osmanlılar hakkında; bir kısmı çok az bilinen diğer bir kısmı da kolayca
ulaşılabilen kaynaklarda yer almayan büyük kahramanların hayatları ve
özellikleri hakkında bilgiler veriyor. 

Eserde yer alan isimler:

Mütevazı bir şehzâde Alâeddin Paşa, sâdık bir
gazi Konur Alp, kadim bir dost vefalı bir gazi: Akça Koca, sâdık bir devşirme
Köse Mihal, Rumeli’nin Şehzâde fâtihi: Gazi Süleyman Paşa, devlet İçinde bir
çınar Çandarlı Kara Hayreddin Paşa, uçların beyi Gazi Evrenos,
Karesioğullarından Osmanlılara bir vefalı gazi Hacı İlbey, sâdık ve mimar bir
gazi Hacı İvaz Paşa, İrfandan gazaya Lala Şâhin Paşa, Bir heybetli vezir: Gazi
Hamza Bey, Kudretli bir vezir: Timurtaş Paşa, Kurt mu kuzu mu? Osmanlı mülkünde
bir vezir Çandarlı Halil Paşa, Sultanın has adamı Bayezid Paşa, Âlim bir gazi
Sinânüddîn Fakih Yusuf Paşa, yükselen Osmanlı’ya bir dost eli Gazi Umur Bey,
Osmanlı’nın Rumeli ilerleyişine bir destek Karesioğlu Yahşi Bey.

Bu isimler, Orhan Gazi etrafında destanlaşan,
Osmanlı’nın Rumeli’ye geçişinde önemli roller üstlenen, büyük kahramanlıklarına
şâhit olunan âbide şahsiyetlerdir.

Osmanlı’nın
tokadı
’ başlığı altında bilgi verilen ‘Deliler’,
Rumeli beylerbeyi yahut Bosna ve Semendire gibi sancak beylerinin emrinde
bulunurlar, maaşlarını da bu beylerden alırlardı. Bağlılıkları ve cesâretleri ile
tanınan deliler, tabîi olarak da beylerin yakın muhafızları durumundaydılar.
Beylerine karşı sadâkatleri ile nam salan delilerin adları târih içinde
yeniçeriler başta gelmek üzere diğer askerî sınıfların isyan vakalarının
hiçbirine karışmamıştır. Deliler, beylerin ve vezirlerin mâiyetinde yer
aldıkları için teşrifat ve seyir esnasında onların önlerinde yürür, görkemli
elbiseleri ile göz kamaştırır, muhtemel bir saldırıya karşı tedbir alırlardı.
Savaş durumunda ise sefere çıkan ordunun en önünde giderler, görünümleri ve
çıkardıkları seslerle düşmana korku salarlardı. Askerî strateji açısından ise
görevleri, düşman hatlarını yarmak ve arkadan gelen süvarilerin mevzilerini
açmaktı. Bunun yanında delilerin en can alıcı görevi, düşman hatları hakkında
istihbarat toplamaktı. Bunun yolu ise düşman mevzilerinden canlı asker esir
ederek onları konuşturmaktı.

KEMAL RAMAZAN HAYKIRAN

 1979 yılında İzmir’de doğdu. İlk ve
ortaöğretimini İzmir’in Çeşme ilçesinde tamamladıktan sonra 1998 yılında Uludağ
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Târih Bölümü’nde eğitime başlamış, buradan
2002 yılında mezun olmuştur. 2004-2007 yılları arasında Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Târih Anabilim Dalında (Orta Çağ Târihi) yüksek
lisansını, 2007- 2015 yılları arasında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Târih Anabilim Dalı’nda (Orta Çağ Târihi) doktorasını tamlamıştır.
Moğollar, Ortaçağ Türk ve İslâm târihi, kültür târihi üzerine çalışmaları olan
yazar hâlen Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Târih
Bölümü’nde dersler vermektedir.

 

TUĞRUL VE
EJDERHA
                                                                                                                                     Bir
Şaman Hikâyesi

Yazarın kitabı hakkındaki açıklaması:

Elinizdeki kitap, Hun
devrinin öncesinde, Asya’da bir yerlerdeki bir masal coğrafyasının en bilindik
efsânesini anlatıyor.

Kitaptaki manzum
kısımların hepsi, rüyamda gördüğüm ulu kamın ağzından duyup, hatırımda
tutabildiklerimdir. Yalnızca bir adedi, Yetik Ozan’a aittir ki, düşümdeki kam
da kendisiyle yakın dost olduklarını, ona bu türküyü ağbaşların esinlediğini
anlatmıştı. O manzum kısımlara bakınca, bildiğimiz, Türk târihinin çeşitli
çağlarından ve coğrafyalarından gelen türkülerden izler taşıdıklarını görebilirsiniz.
Mesela sevgili Tayfun Tanju Kara ile birlikte dinlediğimiz Alibiy Romanov
eserlerinden, Kaşgarlı’nın alıntılarından, Avşar ağıtlarından. Hepsinin esin
kaynağı, aynı kamdır, benzerlik bu yüzdendir.

Okuyucu için kitabın
sonunda bir rehber var. Muhayyilenizde hikâyenin doğru canlanması için okumanız
faydalıdır.

Baltar kültürü, târihi
ve dininin inceliklerinin geri kalanına, kitap boyunca âşina olacaksınız.

Kara mun
kelmeğinçe Kara Yalga keçme
!

Eserin arka kapak yazısı:

Dillerin büyülü
bilimine adanan hayatlar er geç bir dil yaratmak isterler. Usta Tolkien böyle
yapmıştı. Masallar, efsaneler, mitlerle örülü bir çocukluktan gelip, dünyâya
baktığında incecik bir tülün ardında belli belirsiz destan yaratıklarını
görmeye devam eden büyükler de kendi masal evrenlerini yaratmak istiyorlar
gibi.

En azından elinizdeki
kitabın yazarı için böyleydi: Anadolu’nun ücra köylerinde epey sıradan ve
özelliksiz görünen her taşın, korunun, kayalığın mutlaka bir hikâyesi vardır. O
hikâyeleri hâlâ hatırlayan birilerinden dinlediğinizde, atalarımızın neden
bütün nesnelerin ruhu olduğuna inandığını anlarsınız. Ruhlar âlemindesinizdir
artık, ‘gerçek hayat’ bütün
raşesizliğiyle akıp giderken, yalnız sizin gözlerinize görünen manzaralar
baktığınız her dağda, ayaklarınızı ıslattığınız her derede zihninizde bir
şehrayin resmeder.

Gök Atlılar Efsânesi,
bir masallar örgüsünün küçük, mütevâzı bir parçası. Mutasavver bir evrende
ihtiyar ebelerin çocuklara anlattığı nice masaldan biri, her biri esâsen eski
ve görkemli bir destanın küçülmüş, taşralaşmış kırıntılarından ibâret. Örgü
bittiğinde, bütün masalları dinlediğinizde, ölümsüz efsâne sizin de zihninizi
ele geçirecek – henüz destanının tamamını dinlemeye hazır olmayanları
hazırlamak için siz de masallar anlatmaya başlayacaksınız.

 

M. BAHADIRHAN DİNÇASLAN

Liseyi Nevşehir Fen
Lisesinde okudu. Üniversite eğitimine Yıldız Teknik Üniversitesi
Biyomühendislik Bölümünde başlasa da yarıda bırakarak, Türkiye derecesi
bursuyla Kültür Üniversitesi İletişim Sanatları Bölümüne başladı. Yüksek
lisansını Siyasal İletişim alanında yapıyor demek yalan olacaktır, bu alandaki
yüksek lisans macerası ebediyete uzayacak gibi görünen sonsuz bir sünme
hâlindedir. İngiliz Dili Edebiyatı alanında yaptığı yüksek lisansın akıbeti
hâlâ meçhuldür. Hayatı sürekli bir vazgeçiş ve terk edişten ibâret görünüyor.

Çocukluğunda anne ve
babasından dinlediği masalları hiçbir akranının bilmeyişine şaşırırdı.
Sonraları dedesinden ve ebesinden başka masallar dinledi. Büyüdü, mitolojiye
merak sardı. Bu alanda okudukça, metinlere nereden aşina olduğunu hatırlamaya
çalışır dururdu. Çocukluğu aklına düşünce zihninde bir ışık yandı ve anladı –
şiir ve nesirde aynı kaynaktan beslenen kendi masallarını yaratma hevesiyle
tutuştu. Elinizdeki kitap, bu tutkuyla yazdığı ilk nesirdir.

Evli, bir kedi ve bu
kitabın tamamlandığı dönemde müstakbel bir çocuk babasıdır.

 

ÖTÜKEN
NEŞRİYAT A. Ş.

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul
Telefon: 0.212- 251 03 50

Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: otuken@otuken.com.tr  www.otuken.com.tr  

Önceki İçerikOyuna Gelme Türkiye…
Sonraki İçerik“İhtiyar Savaşçı” ve Sürgün
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.