“Öteki” Olma Durumu

48

“Bizden olmayan, diğeri” anlamında “öteki” veya “ötekileştirme” kavramı, ülkemizde özellikle son yirmi senedir literatüre giren bir kavram.

Ve literatüre giren pek çok kavram gibi bu da aslında Batıdan ithal.

Batıda “öteki” kavramının, daha güncel olarak, özellikle emperyalist politika uygulayan devletler tarafından, genellikle sömürgelerinden kendilerine göç eden insanları ifade etmek için kullanıldığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Zira onlar “Batı”lı değildir.

Dolayısıyla Batı’dan olmayan, “diğer”leridir.

Bu tanımlama kendini merkeze alan Batı’nın tarihinde “köklü” bir geçmişe sahiptir.

Ülkemizin tarihi geçmişine bakıldığında ise bizlerde ötekileştirme yerine bütünleştirmeye yönelik bir sistemin mevcut olduğu görülmektedir.

Yani “bizimle” yaşayan “bizdendir”.

O nedenledir ki bu sistem içerisinde mevcut düzenin temel taşlarına aykırı gelmemek şartı ile liyakat yani kişinin kabiliyeti ve donanımı doğrultusunda hemen her vatandaşın devlet sistemi içerisinde kendisine yer bulma imkânı söz konusu olabilmiştir.

Ancak son yirmi yıldır gündemde önemli bir yer edinen “öteki” kavramı ile milletimizin tarihsel geçmişinde yer alan bütünleştirme kültürünün de ciddi zarar gördüğünü düşünüyorum.

Çünkü bizde “öteki”leştirilmeye çalışılanlar, “bizden” olanlar.

Üstelik bu süreç kendi dinamiklerimizden ziyade bizim dışımızdaki etkenlerin tesiri ile ilerliyor.

Şöyle ki:

Dünya ekonomik sisteminin şirketler kapitalizmine dönüşmesi ve bunun sonucunda ulus devletlerin bu sistem için tehdit haline gelmesi, alt kültürlerin öne çıkarılmasını, söz konusu tehdide bir çözüm olarak doğurmuştur.

Ulus devletlerde alt kültürlerin öne çıkarılması demek o devletlerin “millet” tarifinin yeniden yorumlanması ve yapılması demektir.

Yeniden millet tarifi yapılması da o devletin temelinin dağılmasına giden sürecin başlaması anlamına gelir.

Son yirmi yıldır gündemde yer alan öteki kavramı ve bu ötekinin içine “kimlerin” girdiği mevzusunun, bizleri ülkenin doğusunda yaşanan hadiselere götürmesi gibi.

Üstelik ülkemizde öteki kavramına kimlerin girdiği meselesi, yönetimdeki siyasilerin düşüncelerine göre değiştiği için, burada kesin bir ayrım yapmak da söz konusu değildir.

Neticede bu kavram üzerinden devlet ile milletin arası açılmakta, milletin devletle olan bağı kopma noktasına gelmektedir.

Ancak:

Ülkemizde yaşayan her bir vatandaş kendini nasıl tanımlıyorsa tanımlasın, bu memlekette bir geçmişi olan herkesin, son zamanlarda ülkesinden kaçan göçmenlerin yaşadığı sıkıntılardan kendisine pay çıkarması gerektiği kanaatindeyim.

Yaşadığımız dünya düzeninde vatanını terk edenlerin kaderinde olağan (!) biçimde ya ayağına çelme takılmak veya önüne para atılmak suretiyle karşı tarafı eğlendirmek, ya da denizde boğulmak gibi sonuçların olduğuna hepimiz şahit oluyoruz.

Bu nedenle ülkemize sahip çıkmak çok daha önemli hale geliyor…

Zira yaşanan tüm sıkıntı ve zafiyetlere rağmen birlik olduğumuz takdirde, “öteki”nin hiç de “öteki” olmadığını, tarihi genlerimizin de yardımıyla, anlamamız mümkün olacaktır…

Bunu anladığımız an en önemli sorun çözülmüş demektir…

Ancak bölünme ve çatışma neticesinde “göçmen” olmaya başlarsak…

Daha doğrusu mecbur kalırsak…

Ve muhtemelen ilk tercih edilecek yer olan Batı ülkelerine “göçmen” olarak gidersek…

“Öteki”nin ne olduğunu işte o zaman “layıkıyla” tecrübe edeceğimizi unutmayalım…

Saygılarımla…