Osmanlı Aydınları 

160

     19. asır ve 20. asırda Osmanlı aydınları,

     Şüphesiz ki, samimî olarak müslümandılar.

     Ama bu samimî ve içten İslâmî inançlarına bağlı oluşları

     Sathî, yüzeysel ve taklidî idi.

     İslâm’a bağlılık ve teslimiyetleri vardı.

     Fakat, ne Allah’ı lâyıkıyla tahkikî olarak tanıyorlar!

     Ne de Hz. Peygamberi, tahkikî bir şekilde biliyorlar!

     Ve ne de Kur’an’ı tahkîk ederek, doğru dürüst anlamışlardı!

     Yani gereği şekilde tanımamış, bilmemiş ve anlamamışlardı!

     Batı’da görüp de, almak istedikleri

     Meşrutiyet, Demokrasi, Hürriyet ve Cumhuriyet gibi,

     Mefhum ve kavramların ruh ve esaslarının,

     İslâmda zaten mevcut ve var olduğunun;

     Maalesef hiç mi hiç, farkında değillerdi!

     Bu yüzden milletin gözünde, tuhaf bir mahiyet arzediyorlar!

     Kendileri de bu netîceye bir mânâ ve anlam veremiyorlardı.

     Bugün de, yazık, çok yazık ki, değişen bir şey yok!

     Bütün bunlar; sadece bilmenin yetmediğini gösteriyor.

     Anlamak çok farklı bir şey.

     Bakıp da görmemek, duyup da işitmemek, bilip de anlamamak gibi,

     Bir durumla karşı karşıyayız!

     “Ol mâhiler (balıklar) ki, derya (deniz) içredir; deryayı bilmezler!”

     İfadesinde belirtildiği,

     Tıpkı balıkların içinde bulundukları denizden habersiz oldukları gibi. 

     Batı’daki Hürriyet havasını, Demokrasi iklimini ve Cumhuriyet ortamını

     Kendi ülkelerinde teneffüs etmek ve solumak isteyen münevver ve aydınlarımız;

     Dinde hassas, fakat akılla muhakemeden noksan idiler!

     Böyle oldukları için,

     Akıllı düşmanların, dine vermek istedikleri zararı;

     Bir kısım aydınlarımız kendileri veriyordu!

     Halbuki Meşrutiyet, Hürriyet, Demokrasi ve Cumhuriyet hususlarında;

     Batı’dan medet ve yardım ummaya hiç lüzum ve gerek yoktu.

     Çünkü Kur’an-ı Kerîm, zaten müslümanların bu kavramlarla karşılaşmalarını sağlamak

     Ve bunları; onların tatbik edip uygulamaları için,

     İlahî bir yol gösterici olarak gönderilmişti.

     Nitekim, Osmanlı aydınları Batı taklitçisi değil; iyi niyetli oldukları için,

     Meşrutiyet, Hürriyet, Demokrasi ve hattâ Cumhuriyet’i

     Osmanlı ülkesinde görmek istiyorlardı.

     Çünkü anlamışlardı ki meşveret, şura, seçmek, seçilmek, parlamento / meclis ve seçim

     Ve bu gibi kavramlar, içtimaî ve sosyal, siyasî yenilik tarz ve biçimler;

     Aslında Kur’an-ı Kerîm’de vardı.

     Çünkü meşrutî mânâ, hakikî adâlet ve şûra;

     On dört asır evvel, İslâmiyet tarafından ortaya konmuştu.

     Zira İslâmiyet; Hürriyetçi siyasî bir düşünceye dayanıyordu. Nitekim:

     “Türk milletinin bütün maddî ve manevî varlığını seferber ederek verdiği mücadelenin

     Netîcesi olarak 29 Ekim 1923’te

     ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’

     Kurulmuştur.” (Safâ Mürsel)

Önceki İçerikGazze’ de Soykırım Devam Etmekte
Sonraki İçerikDemokrat Parti Döneminde Dış Borçlar Sorunu
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.