Türkiye önce kendi vatandaşlarının can güvenliğini esas almalı, öncelikle kendi milli çıkarlarını düşünmek zorundadır. Milli menfaatleri reddetmek, milliyetçiliği küfür olarak görmek ile milli politika izlemek birbirine terstir. Türkiye son yıllarda Ortadoğu ağabeyliği özendirildi. Osmanlı’nın devamı olarak Yeni Osmanlıcılık akımının dolduruşuna gelerek elindekini de kaybetme yoluna girdi. Bu tuzakları ve projeleri önümüze koyanlar, herhalde Ortadoğu’da güçlü ve bölge liderliğine oynayabilecek bir ülke hedeflemediler. Bizler çok çabuk dolduruşa geliyor ve olmadık şeyleri gerçekmiş gibi görüyor, kendi kendimizi inandırıyoruz. Batılılar da, bizi bizden daha fazla tahlil ettiklerinden zaaflarımızı bize karşı kullanıyorlar.
Dün Irak, bugün Suriye gerçeği aynı yanlışlarımızın devam ettiğini gösteriyor. Bir ara bazı batılı kaynaklar Türkiye’nin ihraç edeceği en değerli varlığı askerleridir demişti. Bu Batının zihninde devamlı vardır. Askeri gücümüzü kullanmak isterler.
Suriye’deki sorun bölgesel hatta küresel bir boyut kazandı. Milli çıkarlar masaya yatırıldı. Bir tarafta her türlü terörist eylemi destekleyen, El Kaide gibi birçok terör örgütünü kuran, işi bitince dağıtan ABD ve onun dümen suyunda giden müttefikleri ve yanaşmaları, diğer tarafta Rusya ve Çin gerçeği. Bu iki ülke de ABD’nin Avrasya’ya açılımını yakından izliyor ve tedbirlerini alıyorlar.
Türkiye Suriye’de tabiiki Esed’in yanında olamazdı. Ancak Esed sonrası senaryolar tam ortaya konabildi mi? Saddam gitti Irak’ta İşler Türkiye’nin daha çok aleyhine döndü. Suriye’de de farklı olacağını zannetmiyoruz.
Bölgede Türkiye’ye düşen görev, taraf olmaktan kaçınarak gücünü test etme ihtiyacı duymadan, ağır başlı, itibarlı ve geleneksel olarak sürdürdüğü mezhepler üstü politikayı devam ettirmek olmalıydı. Sorunu çözmede güvenilir bir hakem rolü oynamaktan çok uzaklaştık. Neticede bir Müslüman ülkeye yapılacak bir Haçlı saldırısına merdiven oluverdik. Unutmayalım ki, Suriye’ye yapılacak bir müdahale, yüzlerce sivilin, çoluk-çocuk demeden ölümüne sebep olacaktır. Önce Suriye’deki muhalifleri her yönden desteklemenin, ardından PKK’nın Suriye’deki devamı olan örgüte sahip çıkışın akıl ve mantıkla bağdaşan tarafı yoktur.
Yanlış politikalarla, ekonomik desteklerle ve yatırımlarla önce Bağdat’a karşı Irak’ın kuzeyindeki Barzani yönetimini her yönden ayağa kaldırdık. Teröre karşı Barzani ile işbirliği bile yaptık. Oysa Barzani yönetimi kendini kuzeydeki Kürdistan’ın güneydeki devamı olarak gördü ve terör örgütünü sürekli destekledi. Bu hafta Kuzey Irak’ta 20 Türk tırının yakılması olayı basına da yansıdı. Bazı yayın organlarının bunu yazmaktan kaçındığını da gördük.
Türkiye Suriye’deki yönetimin değişmesi için elinden geleni ABD’den fazla yapmasına rağmen, müdahale söz konusu olduğu zaman, yine devre dışı bırakıldı. Yunanistan ve Kıbrıs’taki İngiliz üssü öne çıktı. Adana’daki İncirlik üssünü sürekli kullanma alışkanlığını kazananlar, Türkiye ile fazla irtibat kurmadılar. Bunda çok açık taraf olmamızın önemli bir payı vardır. Türkiye tabii Bölgesinde ve komşularında ortaya çıkacak sorunlardan kendini dışlayamaz ve ilgisiz de kalamaz. Ancak, bu ilgi yarın Türkiye’ye karşı kullanılacak hasmane politikalara da malzeme olmamalıydı. İsrail karşıtlığı ile yaklaşan seçimlerde rey toplama gayretleri ucuz politikadır. Türkiye gerek Bölgesinde, gerek Dünyada sınırlı etkiye sahip bir ülkedir. Gerçekçi olalım. Dünya Müslümanlarının önderi olmak, ümmeti kucaklamak, onların kurtarıcısı rolüne soyunmak kulağa ve göze hoş gelebilir. Ancak sizi dolduruşa getirenler, bir bakarsınız ki, Kürdistan’ı da size kurdururlar. Yarın sıra Batı Ermenistan’a da gelebilir.
Türkiye Suriye’de okadar taraf haline geldi ki, ABD Kongresinde Suriye’ye yapılacak müdahalenin gerekçeleri arasında İsrail, Türkiye ve Ürdün’ün korunması gösterilebildi. Demek ki ülkemiz yanlış politikalarla hedef haline getirilmiştir. Ülkeyi yönetenlerin herkese çatar şekilde beyanat vermeleri yanlış olmuştur. Hele Ankara Büyükşehir Başkanının Almanya’ya karşı çıkışı orada yaşayan ve çalışan vatandaşlarımızın aleyhine olabilir. İçerde yaptığımız yanlışları, dışarıya karşı tekrar etmeyelim.
Bir önemli husus da, Türk Dünyasını çözmede ve yanlışa zorlamada ülkemizin kullanılmasıdır. Bize yaptırılan yanlışlar, dost ve kardeş ülkelerin önüne serilerek onlar da yanlış yapmaya zorlanıyorlar. Türk Dünyası öncelikle küreselleştirilmeyi artı ve eksileriyle tartışabilmeli ve milli bağımsızlıkları için küreselleşmenin şifrelerini çözebilmelidirler. Aksi halde, her alanda teslimiyetçi politikalar bir çözüm ve çıkış yolu gibi yutturulabilir.