İnsanın, İnsanlığın, ülkelerin zamanla, yıllarla, sayılarla ifade ettikleri dönüm noktaları vardır. Birinci yılım, 10. Yıl 50.yıl, 100 yazım. Benimde KAO yazacağım 100. Yazı. Nasıl bir yazı yazsam diye düşünürken “Soyut Düşünce” konusunda yazdığım yazı aklıma geldi o yazı dizisini tamamlayamadım. Onu da tamamlayacak Ontoloji üzerine bir yazı yazıyım dedim. Soyut düşünme, Analitik düşünme, olaylara Ontolojik olarak yaklaşma konusunda, toplum olarak çok başarılı olduğumuz söylenemez.
Bu tip düşünme tarzları bize ne kazandırır. Hayatı daha iyi okumayı, bilim yapma yeteneğimizin artması ve diğer bir çok yetimizin artmasında çok yardımcı olacaktır.
Antik Yunan, Orta cağ, doğu, batı, İslami düşünce sistemlerine bakıldığında bilgilenme ve algılama biçimlerinin felsefi değerlendirmelerin çok yüksek olduğunu görüyoruz. Bugünün düşünürleri de referans olarak o döneme ait eserlere atıf yapmaktalar. Bende bazen çok eski dönmelere ait kitapları okurken kullandıkları cümle kalıpları, düşüncelerin açıklayış şekillerine, hayretle ve hayranlıkla bakmışımdır.
Ancak bilgi üstü bir çağda teknolojik imkanların artması haberleşme ve ulaşım hızlarındaki baş döndürücü hız ile birlikte bilgilenme ve algılama biçimlerinin zaman ve mekanla olan ontolojik ve epistemolojik ilişkinin yönünün nereye gittiği ne gibi değişikliklere uğrayacağının araştırılması gerekiyor. Ayrıca bu değişimin sonuçları hakkında doğru değerlendirmeler yapmak gerekir.
Antik yunan düşünce sistemi Aristocu yaklaşımı kabul eder. Bu da kozmolojik bütünlük içinde metafizik yaklaşıma dayanır. Varlık ve oluş soruları teolojik bir algılama ile sunulur. Değişim günümüze göre ağır ağır olurken bu çağın hiç öyle olmadığı gözlenmektedir. Mekan ve zaman kavramları iç içe geçmiş ve farklılaşmıştır. Mekan artık izafi duruma geçmiştir. Zamanı da farklı ve çoklu işlerle uğraşabilmektedir.
Klasik ontolojik yaklaşımla şimdiki ontolojik yaklaşımlar arasında ciddi farklar olduğu gibi gelecekte de ciddi farklar olacağını görmekteyim. Geriye gidip değişimleri gözleyebiliyor ve bazı çıkarımlar çıkarabiliyoruz. Ancak gelecek ile ilgili değişim çok hızlı olacağa benzer ve aralarında ciddi geçirgenlikler olup geriye bakıldığında belki değişim noktaları bile zor ayırt edilecektir.
Televizyon, elektronik medya, sosyal paylaşım siteleri ile birlikte özel ve toplumsal alan birbirine karışmıştır. Toplum mekan-zaman madde bağlantısını kurmakta zorlanmaktadır. Çevre ile merkez ortadan kalkmıştır. Siz oturduğunuz yerden yeni çevreler edinmekte ve ilişki biçimlerinin çeşitliliği arttıkça da farklı yeni çevreler edinmektesiniz. Çevre ile merkez arasında bu şekilde ayrım kalmamaktadır. Dolayısı ile klasik ontoloji, varlığın bulunduğu çevre olarak ifade ettiği mekan anlayışı yıkılmış gözükmektedir.
Bakıldığında dijital devrimle birlikte sesli ve görüntülü haberleşmenin yaygınlaşması neticesinde aynı anda bir çok yerde olabilme/görünebilme mümkün olmaktadır. Artık beden mesafe kat etmeden aynı anda iki veya daha fazla mekanda görünme ve sesli iletişim kurma becerisine sahip. Cep telefonları, medya araçları, video konferans, sosyal siteler sayesinde bazen de kalabalık bir gurupla iletişime geçmek mümkün olmaktadır.
Bütün bu baş döndürücü gelişmeler aslına baktığınızda birçok alışkanlıklarımızı, iş yapış şekillerimizi ve birçok konuda geçmişten gelen algılarımızda özellikle mekan, çevre, zaman, mahremiyet, diğer bir çok konuda değişikliğe sebep olacak. Aynı zamanda belirsizlik ve farklılaşma ile karşı karşıya kalacağız. Dolayısı ile klasik ontoloji yaklaşımın yerine yeni bir ontolojik yaklaşımla hayatın her yönüne bakmamız gerekmektedir.
Hayat yepyeni anlayış, görüş, iş yapış, haberleşme, paylaşım, aile ilişkileri, öğrenme, akraba ilişkileri, yaşamsal ritüeller, sosyal ritüeller, inanca dayalı ritüellerde ciddi değişimlere uğrayacak küresel ve teknolojik yaklaşımla birlikte değişim hızlı ve kaçınılmaz olacaktır. Sizce Bu değişimde bizler yerli ritüeller geliştirebilecek miyiz? Yoksa Küresel yapı bizi içine mi alacak?