Onların Öğretmenler Günü Hiç Olmadı

115

 

İl Milli Eğitim Müdürlüğünde idareci arkadaşımı ziyarete gittim; odaya, manevi yorgunluğu tüm fiziğine aksetmiş, hayattan umudunu kesmiş, yılların günahı olmasa da kömür karası saçları erken ağarmış 36-38 yaşlarında bir bey girdi. Yorgun bir ifadeyle elindeki kararnameyi uzattı. Arkadaşım kararnameyi imzaladı ve: “Ücretli öğretmen olarak tarih mi okutacaksın, hayırlı olsun,” uzamış sakallarını kastederek, “böyle derse girmezsin değil mi” diyerek kelam-ı kibar bir dille ikaz edince öğretmen; hastamız vardı,  hastaneden geliyorum tekrar hastaneye gideceğim, tabi ki derse böyle girmeyeceğim dedi ve ayrıldı.

Merak ettim ve araştırdım; 31 yaşında olduğunu, 9 senedir sınavlara girdiğini yeterli puanı almasına rağmen kadrosuzluktan atanamadığını, iş bulursa çalıştığını ve evlenmeyi aklından bile geçiremediğini, yaşlı anne babasıyla köyde yaşadığını öğrendim.

Onun gibi umut yorgunu olup “Öğretmenim” nidasına ve “Öğretmenler Günü’ne hasret” 250-300 bin öğretmen geçti gözlerimin önünden… Atanamayan öğretmenleri yazmayı düşünürken bir arkadaşımın gönderdiği “Neşe Öğretmenin Hikâyesini” okuyunca, yazmaktan vaz geçtim ve paylaşmayı istedim. Çünkü öğretmen olup öğretmenler gününü kutlayamayan daha başka masumlar vardı. Yazı bir alıntı, nereden alıntılandığına ulaşamadım fakat hikâye gerçek.

“NEŞE ÖĞRETMEN, Tekirdağ Şarköy’de, 1972 yılında, Alten ailesinin en küçük kızı olarak dünyaya gelmişti. Öğretmen olmak istiyordu. Eğitim Fakültesi’nden 1993 yılında mezun oldu. Ataması Diyarbakır’ın Bismil ilçesine yapıldı. Bölücü örgüt, öğretmenleri “Türk asimilasyonunun” en önemli parçası sayarak, eylem yapma kararı almıştı. Emri,  bu günlerde devletin geleceğini görüştüğümüz Apo vermişti. Neşe henüz 22 yaşındaydı. Çıtı pıtı, çocuk görünümlü bir kızcağızdı. “Bayrağımızın dalgalandığı her yere giderim” diyor, başka bir şey demiyordu. Nokta tayininin çıktığı teröre müzahir bölge olan Çavuşlu Köyü’ne ulaşır ulaşmaz, görev yapacağı okula gitti. Hali içler acısıydı. Köy muhtarı ve köyün ileri gelenleriyle konuşup, eksikleri gidermek için yardım istedi. Köylüler isteksizdi. Ancak “Parasını ben vereyim” deyince onarımı başlatabildi. İlk maaşının büyük bölümünü ustalara verdi, gerisini de borçlandı.

1993 yılının 26 Ekim’i… Neşe yorgun argın okuldan eve geldi. Program defterine ertesi günün derslerini yazdı. Biraz dinlendikten sonra babasına “Tamirat işleri yüzünden açıldık. Evde sivri biberimiz var istersen onları kızartalım ekmek ve yoğurtla yeriz” dedi. Henüz bir ocakları yoktu. Biberleri hazırladı, tavayı mavi piknik tüpüne koydu. Ekmek ve yoğurdu masaya bıraktı. Hava iyice kararmış, köydeki köpekler sürekli havlıyor; onun ötesinde uluyordu. Köpek ve rüzgâr sesinden, önce kapının vurulduğunu duymadılar. Sertçe çalmaya devam edince, babası “Kim o” diye seslendi. “Açın, hoca hanımla bir şey görüşeceğiz” dedi kapıyı çalanlar. Açtılar. Karşılarında silahlı iki militan. “Dışarı çıkın” diye bağırdılar. Türkçeyi düzgün konuşanı, “Biz faşist T.C.’nin hiçbir öğretmenini Kürdistan’a sokmayacağız, biletlerini iptal etsinler” demedik mi diyerek, Neşe’nin yaşlı babasını tokatlayarak yere yuvarladı. Neşe, köylülerden yardım gelir umuduyla bağırmaya başladı.  Avazı çıktığı kadar haykırdı ama köyden “yardıma gelen kimse” çıkmadı. Doğrulan babası “Yapmayın” diye yalvarıyordu. Militanlardan biri silahın namlusunu Neşe’nin babasının kafasına dayadı ve tetiğe bastı. Neşe donup kaldı. Tekrar bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. Kendini olduğu gibi yere bıraktı.

Neşe’yi saçından tutup tekme ve dipçik darbeleriyle köyün çıkışındaki tepeye kadar sürüklediler. Genç kızın üstündeki elbise paramparça oldu. Bedeni sefil yaratıkların gözleri önündeydi. Bu arada yarasaların sayısı beş olmuştu. Neşe gözleri açık ve donuk, ölüme hazır bir huri gibi bakıyordu. Biri kalaşnikofunu seriye aldı ve Neşe’nin sağ göğsünün üstüne dayayıp tetiği çekti. Beş mermi Neşe’nin göğsünü parçalamaya yetmişti. Yarasalar tatmin olmadı. Diğer göğsünün de hakkını verelim dediler gülerek. Aynı işlemi cansız bedeninin diğer göğsünde de tekrarladı biri. Ailesinin üzerine titreyip kıyamadığı Neşe’nin elbiseleriyle birlikte vücudu da lime lime oldu…”

“Neşenin ölümü insan hakları için mücadele ettiğini iddia eden hiçbir dernek tarafından kınanmadı. AB komiserleri kimseye “ne yapıyorsunuz” demedi. Sokak köpekleri için kıyameti koparanların sesi çıkmadı. Azıcık nasırına basılsa bağıranlardan tek bir açıklama gelmedi. Aydınlardan “bunu umursuyorum” diyen olmadı. Neşe öğretmen ve babasının arkasından on binler yürümedi, devlet büyükleri onun adını bile anmadı.”

*** Not: Olay tamamen gerçek olup, sınıf öğretmeni olan Neşe ALTEN, Diyarbakır İli Bismil İlçesi Çavuşlu Köyü İlkokulu’ndaki görevine 30.09.1993 tarihinde başlamış, yirmi beş günlük öğretmen iken, 26.10.1993 tarihinde şehit edilmiştir

PKK bu güne kadar 157 öğretmenimizi şehit etti. ME Bakanlığının sitesinde 124’ünün ismi var, 33’ünün adı yok. Birkaçının ismi okullara verildi, diğerlerini acılı ailelerinden başka kimse anmıyor.

Ahmet Kaya’yı ölümünün 13. yılında anan devlet büyüklerimiz, bu öğretmenler gününde bakalım şehit öğretmenlerimizi nasıl anacaklar???

Şehit öğretmenlerimiz için Fatiha okumayın! Okumamıza ihtiyaçları yok. Allah, mükâfatlarını fazlasıyla verecektir. Bu vurdumduymazlığımız için Allah’tan af dilesek, bilirim affetmeyecek. Çünkü kul hakkıyla gelmeyin diyor. Bu gidişle Şehit öğretmenler de haklarını bize asla helal etmeyecek. Ruhları şad olsun.