Cumhuriyet Halk Partisi’nin etkili bir ana muhalefet partisi olup olmadığı tartışılabilir. Ancak 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrası ilan edilen OHAL (Olağanüstü Hal), Kanun Hükmünde Kararnameler, FETÖ yargılamaları ile yaşanan mağduriyetler konusundaki tutumu bir muhalefet partisinde olması gereken tavırdır.
Her ne kadar kitleleri harekete geçirme yetersizliği, medyada gücünün olmayışı, güçlü STK’lardan destek alamayışı gibi sebeplerle yeterince etkili olmasa da CHP’nin yapmaya çalıştıkları doğrudur.
En azından hukuka aykırı olduğunu düşündüğü düzenlemeleri kamuoyu önünde eleştiriyor, hukuki yollara başvuruyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Meclis’te FETÖ ile mücadele konusunda ortak bir irade olduğunu hatırlatarak, mücadeleyi hukuk çerçevesinde ve Meclis’te ortak kararlar ile yapalım görüşünde. CHP, Meclis’in devre dışı bırakılmamasını, KHK’larla gelen maddelerin Meclis’te tartışılması gerektiğini savunuyor.
Cumhuriyet Halk Partisi hukuka aykırı olduğunu düşündüğü KHK’ların iptali için Anayasa Mahkemesi’ne müracaat ediyor. OHAL sebebiyle askıya alınan hukuk ilkeleri yüzünden mağdur olanlar için komisyonlar kurup durumu hükümete iletiyor.
Buna karşılık Milliyetçi Hareket Partisi adeta muhalefet partisi olduğunu unutmuş gibi. İktidarın her yaptığını destekleyen bir gizli ortak gibi davranıyor. 15 Temmuz’dan bu yana Hükümetin yaptığı her uygulamayı kayıtsız şartsız savunuyor.
MHP yönetimi KHK’lar ile açığa alınan, görevden alınan, FETÖ yargılamaları ile tutuklanan ve haksız yere mağdur edildiğini savunan vatandaşlarımızın feryatlarına kulaklarını tıkamış vaziyette. Hatta MHP ülkücü camiadan gelen mağdur şikâyetlerini umursamıyor.
“Ülkücü mağdurlar” MHP yerine CHP’ye veya AKP’ye müracaat etmek zorunda kalıyor.
***********************
İptali İstenen KHK’lar
CHP 668 ve 669 sayılı Olağanüstü Hal (OHAL) Kanun Hükmünde Kararnamelerinin (KHK) bazı maddelerin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne (AYM’ye) başvurdu.
668 sayılı kararname ile Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlığı İçişleri Bakanlığına bağlanmış, ‘FETÖ’yle bağlantılı olduğu gerekçesiyle 1684 asker TSK’dan ihraç edilmişti.
669 sayılı kararname ile bin 389 asker Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ihraç edilmiş, TSK kuvvet komutanlıkları ise Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmıştı. Aynı kararname ile tüm askeri hastaneler de Sağlık Bakanlığı’na bağlanmıştı.
OHAL kapsamında bugüne kadar sekiz kararname çıkarıldı. CHP bu kararnamelerden ilkinin görüşmeleri Meclis’te yapılacağı için, kanunlaştıktan sonra onu da AYM’ye taşıyacak. CHP yetkilileri diğer kararnameleri de AYM’ye götürme çalışmalarının devam ettiğini açıkladı.
Buna iktidar kanadından önce MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın‘ın tepki göstermesi ilginçti.
Semih Yalçın CHP yöneticilerini uyardı: “Anayasa’nın 148/1. maddesindeki düzenleme ile OHAL dönemlerinde çıkarılan KHK’lara karşı ‘iptal davası’ açılamayacağını hatırlatmak gerekir” dedi. “Buna bağlı olarak hak ihlalinin belirlenmesi için Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolunun da kapalı olduğunu” söyledi.
Oysaki “olağanüstü hal KHK’ları ile kanunlarda değişiklik yapılamaz!”
OHAL kararnamesi ile TCK’daki cezalar değiştirilemez memur ataması yapılamaz.
“Suç ve ceza koyma yetkisi yalnızca TBMM’ye aittir. Bir başka erke yasama yetkisinin devri Anayasa’nın 7. maddesi uyarınca mümkün değildir.” “Memur atamaları yetkili makamlarca yapılır.”
Bunun gibi Kanun Hükmünde Kararname vasfının dışına taşan, getirdiği hükümlerle bu kavramı aşan, anayasanın temel hükümleriyle çelişen kurallar getiren KHK’lar için, AYM’de iptal davası açılabilir.
AYM böyle olduğuna karar verirse ilgili KHK hükmünü iptal eder.
Ayrıca kişiler bireysel başvuru yoluyla AYM’ye gidebilir.
Anayasa Mahkemesinin bu konuda 10 Ocak 1991 tarih ve 1991/1 K. sayılı içtihadı varken MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın “iptal davası açılamaz” tezi hukuki değildir. MHP’nin bu tavrı anlaşılmazdır.
***************************************
İltisak VE İrtibat
Terör örgütü ile “iltisak ve irtibat” şüphesiyle çıkarılan KHK’lar ile görevden alınan kamu görevlilerinin sayısı yüzbin civarında.
Bu memur veya kamu görevlileri için çıkarılan KHK hükmü, “mahkûmiyet kararı aranmaksızın, rütbe ve/veya memuriyetleri alınır ve bu kişiler görev yaptıkları teşkilata yeniden kabul edilmezler; bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemezler, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler” şeklinde.
Bu kişiler görevden alındıkları gibi, lojmanlardan çıkarıldı, pasaportları iptal edildi, maaşları kesildi, emeklilik hakkı doğanlar emekli olamadılar, banka hesaplarına ve mallarına tedbir konuldu.
FETÖ ile “iltisak ve irtibat” şüphesiyle yapılan gözaltı ve tutuklama sayısı 32 bini geçti.
FETÖ’nün yaptığı hain darbe teşebbüsü sonrası, devletteki yapılanmasının ne kadar yaygın ve etkin olduğu, bunun Türkiye için gelecekte de çok ciddi bir tehlike oluşturduğunu hepimiz biliyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümetin FETÖ ile mücadele konusundaki kararlı olması iyi bir şey. Fakat FETÖ ile mücadele adı altında yapılanlar evrensel hukukun temel ilkelerine uygun olmalı.
“Masumiyet karinesi”, “kanunilik ilkesi”, “suçların şahsiliği ilkesi”, “adil yargılanma hakkı” gibi temel ilkeler göz ardı edilmemeli.
Kendi gözlemlerime göre bile bu ilkelere aykırı çok sayıda örnek olduğunu görüyorum.
Ayrıca yükselen mağdur feryatlarından “ölçülülük ilkesine” uygunsuzluk olduğu anlaşılıyor.
Örgütün A takımı diyebileceğimiz kişilerin sayısı için herhalde onbinli değil, binli rakamlar söz konusu olmalı.
Darbeye teşebbüse fiilen karışanlar, planlayanlar, emir ve talimat veren ve alanlar, soru çalarak, kumpaslar yaparak kendi kadrolarına yol açanlar, devletin gizli bilgilerini örgüt veya başka bir ülke lehine kullananlar vb suçları işleyenler için zaten ceza kanunumuzda yeterli düzenlemeler var.
Ancak “iltisak ve irtibat” diye nitelendirilenler, sempatizanlar, Bank Asya’da parası olanlar, hayır niyetiyle yardım edenler, bazı okul ve dershanelerde çocuk okutanlar veya öğretmen olanlar ne olacak?
Bunlar gibi “davranışları kanunlarda ‘suç fiili’ sayılmayan ilişkiler düzeyinde kalmış olan” herkesi cezalandırmak kanuna ve hukukun temel ilkelerine uygun olmaz.
Yasaklı olmayan üç kitap, bir iki CD, şifre niteliği olmayan bir dolar bulundurdu diye insanlar cezalandırılmamalı.
Suçluluğu ispatlanmamış insanların banka hesaplarının ve malvarlıklarının tümüne tedbir konulması, böylece temel ihtiyaçlarını dahi alamaz duruma getirerek ailelerinin cezalandırılması kabul edilemez.
Cumhurbaşkanı ve hükümet yetkililerinin bile “at izi, it izine karışmasın” kaygısı bu sebeple çok haklıdır.
Bunun için CHP’nin teklifine kulak verip, Meclis’i devreden çıkarmadan, hukuk ilkeleri çerçevesinde kalmaları öncelikle ülkeyi yönetenlere yarar.
Kamu vicdanını yaralayan uygulamalar FETÖ yöneticilerinin cezalandırılmasına karşı da mağduriyet algısı yaratabilir. Bu da en çok FETÖ’nün işine gelir.
MHP yöneticileri, hükümetin yanlışlarını gösteren bir muhalefet yapmamakla, hem ülkeye ve hem de AKP’ye kötülük yapıyor.