Öğretmenlik, dünyanın gelişmiş bütün ülkelerinde en kariyerli mesleklerden biridir. Bu yüzden de mali ve sosyal statüsü oldukça yüksektir. Fakat son günlerde başta Sayın Başbakan ve Milli Eğitim Bakanı olmak üzere bazı üst düzey devlet görevlileri, öğretmenliği yan gelip yatanların mesleği gördüklerini ortaya koyan şanssız beyanlarda bulundular. Bu, öğretmene değil, eğitime ne kadar değer ve önem verildiğinin somut bir göstergesidir.
Öğretmen, sadece yükseköğretimde öğrendiklerini öğrencilerine aktaran bir papağan değildir. Öğretmen, ailelerinin en kıymetli varlığı olan çocuklarını, sevgiyle kucaklayan, bilgiyle kuşatan, yeteneklerini geliştiren ve hayata hazırlayan ulvi bir mesleğin sahibidir. Bütün bilgi, görgü, beceri ve tecrübesini öğrencisiyle paylaşır. Yirmi dört saatini öğrencisinin gelişmesine ve başarısına adayan insandır. Çünkü okuttuğu, öğrettiği ve eğittiği çocuğun, gencin ülkenin geleceğinin sahibi olacağını bilir. Bu görev sorumluluğu ve bilinci ile çalışır. Öğretmen, basit bir masa memuru değildir, ülkenin geleceği ellerine teslim edilen insandır.
Öğretmen, sadece 15 saat ders anlatarak görevini tamamlayıp maaşını alan, iki ay yan gelip yatan bir devlet görevlisi değildir. Dünyanın her yerinde öğretmenler, toplamda en az iki ay tatil yaparlar. Bu mesleklerinin kolaylığından değil, yorucu ve yıpratıcı olduğundandır. Ayrıca öğretmenler branşlarında 15 saatten fazla ders kalmışsa, bu derslere, özel ders saatlerinin 50-150 lira olduğuna bakmaksızın, saati 7.8 liradan girerler. Birçok meslekte yıpranma payı, fazla mesai gibi ekstra sosyal haklar varken, öğretmenler böyle bir talepte bulunmazlar.
Öğretmen, ders saatleri dışında da eğitim etkinlikleri yapar; sosyal, sportif, kültürel ve sanatsal yönden öğrencilerine destek olur, rehberlik yapar; çeşitli yarışmalara hazırlar; onları araştırma yapmaya ve proje hazırlamaya yönlendirir, bu konuda danışmanlık yapar. Öğretmen, gece evinde de bir sonraki dersine hazırlanır, plan yapar, deney hazırlar, ödev ve proje konusu belirler, yazılı soruları hazırlar, ödev-proje ve yazılıları değerlendirir, bunlarla ilgili notları e-okul sistemine girer. Tatil günlerinde, Milli Eğitim Bakanlığı ve Milli Eğitim Müdürlükleri ile çeşitli Bakanlıkların, kuruluşların, ÖSYM ve Açık Öğretim Fakültesinin merkezi sınavlarında başkanlık ve gözcülük görevi yaparlar.
Öğretmen, öğrencisinin ailesinin kayıtsız bir üyesidir. Yerine göre öğrencisinin ikinci anne veya babasıdır. Öğrencisinin ailevi sorunları, maddi ve manevi sıkıntıları, sağlığı, çalışma ortamı ve şartları, çevresi, alışkanlıkları ile ilgilenir. Onları iyileştirici ve çözücü çalışmalar yapar. Bu konularda maddi ve manevi fedakârlıklardan kaçınmaz. Rehberi olduğu sınıfın bütün öğrencilerinin akademik performansları, ruhsal durumları, sosyal etkinliklerle ilgileri ve başarıları ile ilgilenir, devam durumlarını takip eder, yönetim, öğretmen ve diğer öğrencilerle problemlerinin çözümüne yardımcı olur, öğrenci gözlem formlarını doldurur.
Öğretmen, der s saatleri dışında, okuldaki sosyal etkinlik kulüplerinde danışmanlık, çeşitli komitelerde ve kurullarda üyelik yapar. Öğretmenler Kurulu, Şube Öğretmenler Kurulu ve Zümre Öğretmenler Kurulu ile Eğitim Bölgesi Öğretmenler Kurullarına katılır. Tatil günleri ve dönemlerinde Bakanlığın ve Milli Eğitim Müdürlüklerinin hazırladığı hizmet içi eğitim seminerleri, kursları ve sempozyumlarına, çeşitli kurum ve kuruluşların eğitim faaliyetlerine katılır.
Öğretmenin, burada ifade etmeyi unuttuğumuz daha birçok görevi vardır. Öğretmenin yaptığı çalışmalar, alt yapı yatırımları gibidir, herkes tarafından fark edilmez ve hemen sonuç vermez. Ama yüzde üç okuryazarı olan Cumhuriyet Türkiye’si, bütün olumsuzluklara rağmen bugün bir yerlere gelmişse, ülkemiz Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya ve Ortaasya’daki dost ve komşu ülkelerden daha ileri bir durumdaysa, bunu mezrada, köyde, kazada, şehirde bayrağımızı dalgalandıran, eğitim meşalesini taşıyan Türk Öğretmenlerine borçludur.
Millî devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin “hürriyet ve istiklâlini muhafaza ve müdafaa” görevini Türk Gençliğine, bu gençliğin yetiştirilmesi görevini de “Maarif ordusu” dediği ve dünyanın en muhterem varlıkları olarak kabul ettiği öğretmenlerimize teslim etmiştir. Onun için de, savaştan çıkmış ve yeniden yapılanma süreci içinde olan ülkemizde en iyi maaşın öğretmene verilmesine özen göstermiş, öğretmenin kimsenin gerisinde kalmasını ve kimseye muhtaç olmasını istememiştir. Bugün dünyanın gelişmiş ülkelerinde de, başta Japonya olmak üzere, öğretmen en iyi maaşı alan devlet görevlilerinden biridir.
Öğretmenin maaşı, ücreti veya zammı konuşulduğu zaman, başta Maliye Bakanı olmak üzere bütün yetkililerin en kolay başvurduğu savunma söylemi şudur: “Ne yapalım, sizin mevcudunuz 700 binin üzerinde, 10 lira zam yapsak şu kadar tutar, onun için fazla zam yapamayız”. Bundan daha saçma, mesnetsiz ve acımasız bir savunma olamaz. Sayılarının çok olması öğretmenin suçu mu, yoksa öğrenci nüfusunun fazlalığından mı? Bakan geçenlerde açıkladı: “127 bin öğretmen açığı var”. Bu açık kapanınca öğretmenlerin maaşı daha da mı azaltılacak? Liseler zorunlu eğitim kapsamına alınınca 40-50 bin öğretmen açığı daha meydana gelecek. O zaman ne olacak?
Sayın Başbakan evelemeden gevelemeden, daha önce “Dindar nesil yetiştirmek istiyoruz” dediği gibi herkesten açık konuştu: “15 saat çalışan öğretmene zam versek diğer memurlara haksızlık olmaz mı?”. Milli Eğitim Bakanı göreve gelir gelmez, eğitim kökenli üst yöneticilerin çoğunu görevden uzaklaştırdı, müfettişleri okul yöneticilerinin üzerine gönderdi, öğretmenleri de iki ay tatil yapan imtiyazlı memurlar gibi gösterdi, o yüzden de tatilde 5 haftalık eğitime alacağını söyledi. Maliye Bakanı da “Sayınız çok, ne yapayım kardeşim” dedi. Kısacası hepsi de öğretmeni yaz kış yan gelip yatan miskinler ordusuna benzetip sorunlarını ciddiye almadıklarını ortaya koydular. Eğer gerçekten, yan gelip yatan, verimsiz ve aldığı maaşı bile hak etmeyen öğretmenler varsa, bunlara gerekli yaptırımları uygula, amma görevini hakkıyla yapanın da hakkını ver.
Bugün bir yıllık öğretmen 1600 lira, otuz yıllık öğretmen 2000 lira maaş alıyor. Aralarında dört yüz liralık fark var. Ders ücreti 7.8 lira. Okulun ilkokul mezunu hizmetlisi ile üniversite mezunu öğretmeni arasında 50 liralık fark var, aynı tahsili yapan bazı memurlarla öğretmen arasında iki-üç kat fark oluşmuş durumda. Otuz yıllık bir öğretmen emekli olduğunda 1500 lira emekli maaşı alıyor. sözün bittiği yerdeyiz. Öğretmen öğrencisi gibi giyinemiyor, harcayamıyorsa, kitap, gazete, dergi alamıyorsa, çocuğunu istediği gibi giydirip, gezdirip okutamıyorsa, bu öğretmenden verimli olmasını, sorunlarından sıyrılıp kendini işine vermesini nasıl bekleyebilirsiniz? Hele bir de kiracı ise, bu kişinin geçim derdinden başka düşüncesi olur mu?
Değerli öğretmenlerimiz, bunların hepsi doğru ama, herkes toplumdaki yerini kendi tayin eder, Bu zorluklarınızın faturasını öğrencinize çıkarmaya kalkmak, “ben bu paraya bu kadar çalışırım” demek, öğretmenlik sıfatını taşıyan kişilere yakışmaz. Toplum hayatında bütün haklar büyük fedakarlıklar ve mücadelelerle kazanılmıştır. Lütfen kuzu postuna bürünmüş Öğretmen Sendikalarının patronlarını biraz sarsın, haklarınıza sahip çıkmaya zorlayın. Ağlamayan çocuğa ne meme, ne mama verirler. Verirlerse, çocuklarımıza 4+4+4 eğitim sistemi, öğretmenlerimize yüzde 11 enflasyonun gerçekleştiği ortamda 4+4 memesi verirler. Kimseyi suçlamayın, her toplum, her topluluk lâyık olduğu idare ile yönetilir.