En güzel, en hoş fakat en zor meslek öğretmenlik;
Hele ilkokul öğretmenliği, gerektirir olmayı çok nazik.
Hele bir ve ikinci sınıf öğretmenliği, panik üstüne panik.
Ders yılı başlarında çocuklar; alıştıkları serbestlik, başıboşluk ve aklına eseni yapmaktan alıkonup; edep ve âdâp dairesine çekilmek istenince; bilinçsiz tavırlarla disipline girmekte zorlanırlar! Giriş çıkış saatlerindeki düzene, gayri ihtiyarî karşı çıkmak isterler.
Ders ziliyle girdikleri sınıflarda, her kafadan bir ses çıkar! Öğretmenin söyledikleri boşa gider! Dinlenilmez olur! Sınıfta öğretmen yokmuş gibi bir hava eser! Yerli yersiz, abuk sabuk konuşmalar; dersin havasını sabote eder! Öğretmen ne yapacağını şaşırır. Sözleri havada kalır.
Gerçekten, özellikle ilkokul bir ve ikinci sınıf öğretmenlerinin işi çok zor! Çünkü dur duraktan anlamayan öğrenciler; bir kargaşa ve bir kaos ortamında, birbirleriyle bilinçsizce kakışıp dururlar! Lâf olsun beri gel kabilinden; başıboş, hedefsiz bir hareket girdabında bağrışıp çağrışırlar!
Bu durumda öğretmen, dikkatleri derse çekmek için, yeri geldikçe öğrencilere kim ve ne olduklarını ve nasıl olmaları gerektiğini; onların seviyesine inerek, anlayacakları bir dille, kısa, özlü bir üslûpla, onları kendine getirecek ve düşündürecek şeyler söylemeye çalışmalı. Meselâ:
“Sevgili öğrenciler, diyecek: Ben sizleri çocuk olarak değil; yarınların büyükleri olarak görüyor ve öyle hayal ediyorum. Sizler yarınların mühendisi, mimar ve hâkimleri vb. gibi değerli meslek ve kişilik sahipleri olmaya adaysınız. Sizlerde, bunları gerçekleştirecek potansiyel enerji var. Sizler, yarınları hazırlayacak bu enerjinizi; yersiz ve lüzumsuz itip kakışmalar için harcamayın! Şimdiden kendinizi yarının büyükleri olarak görmeye başlayın. Onun gereklerini yapın. Yarınların temelini atacak tavır ve davranışlarda bulunun.
“Çünkü sizler insansınız. İnsan olarak yaratıldınız. İnsan olmak en büyük şeref. Yüce Allah herşeyi insan için, insanı da kendisi için yaratıp Dünya Okulu’na gönderdi. Unutmayın ki, dünya bir okul, sizler de onun talebelerisiniz. İşte okulunuz, okul içinde bir okuldur. Okula ise, okumak için geldiniz. Öyleyse gereğini yapınız. Yani okuyun. Kaldı ki, diğer canlılardan farkınız; işte bu okuma yeteneğinizdir.
“Sevgili çocuklar! Okumayan, insan olmanın gereğini yerine getirmiyor demektir. Yarınların büyükleri olmak; bu sıralardan, öğretmenlerinizi can kulağı ile dinlemekten geçiyor. Çünkü dinlemeyen öğrenemez. Öğrenemeyen yeri ve zamanı gelince güzel konuşamaz. Unutmayın ki sevgili öğrenciler! Öğrenmeyen kimse bakar, fakat göremez! Duyar fakat işitemez! Belki bilir, fakat anlayamaz!
“Yarınlarda iyi bir konuma gelmek; ancak bu hususları yerine getirmeye; kısaca sınıfta öğretmeni dinlemeye, onu sayıp sevmeye bağlı. Göreyim sizleri, önemsiz saymayın bu sözleri. Harekete geçirin artık; içinizde var olan potansiyel bilgiye susamış özünüzü.
“Çevirin çevrenize bakmak için değil, görmek için gözleri. Verin kulağınızı işitmek için değil, duymak için gerçekleri. Çünkü çevreniz sizden bekliyor alâka. Hâl dillerini anlamanız isteniyor sizden. Evet, çocuklar insan olmak büyük şeref. Buna lâyık olmak; olmalı en büyük hedef. İşte okul, işte öğretmen, işte sizler. Daha ne duruyorsunuz karşınızda öğretmeniniz. Onun nazarında birer cevhersiniz hepiniz. Sizler işlenecek birer cevher, öğretmen, sizleri işleyecek olan kimse. Yer ise okul. İstenen sizlerden sadece, dinlemek, anlamak ve öğrenmek; olsa da bir hece.”
Bu tür konuşmadan sonra öğretmen duyar gibi olur öğrencilerden şu sözleri:
“Öğretmenim artık üzmeyeceğiz sizi. Uslu çocuklar olarak göreceksiniz bizi. Ver bilgilerinizi bizlere dizi dizi. Oh ne güzel olmak öğrencilik. Saygımız büyük artık hocamıza.
Çünkü:
O artık karşımızda bir inci, Güneş gibi aydınlatacak bizi.”