Niçin Gelişmiş Ülke Değiliz?

440

Kendimi bildim bileli aklımdaki, yüreğimdeki soru budur. Bu soruyu saplantı hâline getiren yalnız ben değilim. Eminim milyonlar da aynı soruyu sordu, soruyor. Niçin Geri Kaldık?’tan Alt Akıl’a kitaplarımın ve çoğu yazılarımın altında da bu soru yatar. Soruya bir cevap bulursunuz, diyelim ki “A’dan ötürü kalkınmış ülkeler arasında değiliz.” dersiniz; hemen arkası gelir, “Peki, A’nın sebebi nedir?” Böylece devam eder…

Benim lise çağım, 1960 darbesi ve onu izleyen fikir, doktrin, ideoloji karmaşasına denk gelir. O dönemlerde bu soruya bol bol  mühendisçe sebepler, sonuçlar, çözümler bulunuyordu: Köyden şehire göç; enerji dar boğazı; tasarruf, yatırım… Bunlar insana değil, maddi şartlara dayanan çözümlemelerdi ve muhtemelen yerden göğe haklıydılar da. O zamanki aklımla ben, epey farklı bir sonuca varmıştım. Şöyle ki: Almanya ve Japonya, İkinci Dünya Harbi’nden birer harabe hâlinde çıkmıştı. Bilhassa Almanya açlık ve sefalet içindeydi. Bölünmüş, sanayisinin büyük kısmı tahrip edilmiş, doğusunda kalan fabrikalar Rusya’ya taşınmış, çalışma çağındaki nüfusun büyük kısmı yok edilmiş… Ben, 1960’lardan baktığımda Almanya çoktan kendini toplamış, Avrupa’da ve dünyada tekrar başa güreşiyordu. Kol emeği gerektiren işlerde çalıştırmak için bizden işçi alıyordu ve bizim insanımız oraya gitme kuyruğundaydı. Ağır yenilginin, felaketin üstünden henüz 20 yıl bile geçmemişti. Yani bizim Ak Parti iktidarının süresinden daha kısa bir zaman. 

Almanlardan farkımız ne?

“O hâlde”, dedim, “gelişmişliğin sebebi, maddi şartlardan önce insana dayanıyor.” Acı gerçek şu idi: Bizi Almanya’ya, Almanları buraya taşısalar, yirmi yıl sonra Alman coğrafyası “kalkınmakta olan ülke”, buna karşılık Türkiye, Avrupa’nın bir numarası olacaktı! Öyle mi? Galiba öyle. O hâlde milyon liralık soru şu: Alman insanı ile Türk insanı arasında, birinciyi kalkındıran, ikinciyi bir türlü kalkındıramayan fark nedir?

İşte bu sorulara verilen cevaplardan biri şudur: “İnsan Sermayesi ~ Human Capital”.

Bu, diğer bütün sermayelerden kıymetli bir sermaye muhakkak. Fabrikalar sermayedir. Yollar, köprüler, araçlar, uçaklar, hazinedeki altınlar… Bunların hepsi maddi sermayedir. İşte bütün bunları sıfırlamış bir Almanya vardı ve çok şükür, kılına bile dokunulmamış bir Türkiye. Sonra… Sonra İnsan Sermayesi ile Almanya tekrar Almanya oldu ve biz bütün olumlu şartlara rağmen gönlümüzdeki Türkiye olamadık. 

Nedir bu İnsan Sermayesi? Her şeyin bir ölçüsü var. İnsan Sermayesi’nin de… Zaten ölçemediğiniz şey üzerinde konuşmak zordur. İnsan Sermayesi, tek tek insanlarınızın bilgi ve becerilerinin toplamıdır. İnsanlarınızın diplomalarıdır ama aynı zamanda o diplomalarının kalitesidir de. Çalıştıkları meslekteki tecrübeleri, kaç yıldır o işte ustalaştıklarıdır. 

İnsan sermayemizi arttıralım o hâlde

Cevap buydu. Bizim İnsan Sermayemiz, Almanya’nın epey gerisindeydi. 

O hâlde gençlerimizi okutmalıydık. Mezunlarımızı ustalaştırmalıydık. Gerekirse yurt dışına yollayıp bilgi ve beceri kazandırmalıydık. Yapmalıydık, etmeliydik dedik. Diyoruz. Bu hâlâ çözülmemiş meselemizdir. Nereden mi biliyorum? Eğitimi de ustalaşmayı da ölçen çalışmalar var. Dünyanın birçok ülkesinde, 15 yaşındaki gençlerin bilgi ve becerilerini ölçen PISA sınavı var. Yetişkinlerin bilgi ve becerilerini ölçen PIACC var. Üniversitelerimizin dünya üniversiteleri sıralamasındaki yeri, bir başka İnsan üretme ölçüsü. BunlaraBunlara girmeyeyim, tekrar olur. Bu sınavların, sıralamaların sonuçları yüzümüzü güldürmüyor. 

Dünyada parmakla gösterilen bir eğitime sahip değiliz. Değiliz ama sanki bize inat, pırıl pırıl gençlerimiz de yok değil. Yok değil de onların başarı hikâyelerinin çoğu, “Amerika’da bir Türk…”, “Almanya’da iki Türk…” diye anlatılıyor. 

85 Milyondan yeterli insan çıkar

Anlaşıldı. Gençlerimizi kalkınmış ülkelerdeki düzeylerde eğitemiyoruz, eğittikten sonra ustalaştıramıyoruz. Eğittiklerimizi ve ustalaşanları da elimizde tutamıyoruz. İnsan Sermayesi ölçümlerinde yukarı doğru bir hareket yok. Diplomalarımızın değeri artmıyor, azalıyor. 

Fakirleştikçe, paramız devalüe edildikçe bizi haczediyorlar. Yani alıp götürülebilecek neyimiz varsa, bizim değersiz paramıza karşı onlar, değerli paralarıyla ucuz ucuz satın alıyorlar. Bu ürettiklerimiz de olabiliyor, vatandaşlığımız da menkullerimiz de gayrı menkullerimiz de ve yetişmiş, ustalaşmış insanlarımız da. Onları da haczediyorlar. “Haczetmek” değerinin altında satın almaktır. Öyle oluyor. Giderlerse gitsinler diyoruz ya böyle dememize de gerek yok, zaten gidiyorlar.

Bunlar ortalamaları anlatan sözler. Fakat biz ortalamamızdan ibaret değiliz. Bu ortalamayı yukarıya doğru delip geçen gençlerimiz var. Değerli girişimcilerimiz var. Bakın biz büyük ülkeyiz; 85 milyonuz. Yüzde onumuz gereken düzeyi yakalasa… Sadece yüzde onumuzdan bir Avusturya, bir buçuk Finlandiya, iki İrlanda çıkar. O değerlerimiz niçin mükemmellik merkezleri oluşturmuyor? Kendi kendini üretip çoğaltmıyor? Ülkeyi tutup yukarı kaldırmıyor?

Niçin? İşte bu son “niçin”in cevabı da bir başka sermaye: Toplum Sermayesi. Onu da yazacağım. 

Önceki İçerikÖğretim Görevlisi Dr. Hüseyin Emin SERT ile İNSÂNÎ ve SOSYAL GELİŞİM’i konuştuk
Sonraki İçerikDava!
İskender Öksüz
İskender Öksüz 14 Eylül 1945 tarihinde İzmir'de dünyaya gelmiştir. 1966 yılında Ege Üniversitesi Kimya-Fizik Bölümü'nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun yurtdışı bursuyla ABD'de Yale Üniversitesi'ne kabul edilmiş, burada, Oktay Sinanoğlu'nun danışmanlığında, 1968'de yüksek lisansını 1969'da da doktora derecesini almıştır. İskender Öksüz 1968-1979 yılları arasında; Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde bölüm başkanlığı, rektör yardımcılığı ve rektör vekilliği görevlerinde bulunmuştur. Yine aynı yıllarda senato üyeliği (ADMMA), Türkiye Atom Enerji Komisyonu 7. Dönem üyeliği, Atom enerjisi konusunda bakan danışmanlığı ve Töre-Devlet Yayınevi yöneticiliği yapmıştır. Öksüz, 1981-1987 yılları arasında, Suudi Arabistan'da bulunan University of Petroleum and Minerals'da akademik ve idari görevler, bilgisayar destekli öğretim koordinatörü, yeni öğretim üyesi seçimi ve terfi komitesi üyeliği yapmıştır. 1987 yılından itibaren sağlık, bilişim ve eğitim sektörlerinde çeşitli firmalarda üst düzey yöneticilik yapan Öksüz, çeşitli şirketlerde yönetim kurulu üyeliği, genel müdürlük ve holding genel koordinatörlüğü yaptı. İskender Öksüz 2012 yılında Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümünden emekli oldu. Otuzun üstünde bilimsel yayını yedi yüzün üzerinde atıfı bulunan Öksüz, KÜBİTEM (Kültür, Bilim ve Teknik Merkezi) kuruculuğu, Türk Ocağı Hars Heyeti ve Yönetim Kurulu üyeliği, Millî Düşünce Merkezi Yönetim Kurulu üyeliği; Töre, Devlet, Bozkurt, Türk Yurdu dergilerinde makale ve başka yazıları yayımladı. Üniversiteler de dâhil olmak üzere çeşitli platformlarda konferans, söyleşi ve röportajlarda bulundu.[5][6] Ayrıca Son Havadis, Yeni Ufuk ve Ayyıldız gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Karar gazetesinde köşe yazarlığına devam etmektedir. İskender Öksüz, 5 Mayıs 2021 tarihinde vefat eden ünlü romancı Emine Işınsu ile evliydi. Eserleri[7] Millet ve Milliyetçilik Bilim, Din ve Türkçülük Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi Türk'üm Özür Dilerim Niçin Geri Kaldık? Çin Dünyayı Ele Mi Geçiriyor? (Konuralp Ercilasun ile birlikte)