Neyi kaybettik?

196

Ben 1960- 1970 arasının toplumundan ve siyasetinden
geliyorum. Bizden çok kalmadı aslında. Bir elin, bilemediniz iki elin
parmakları kadar. Ve her ihtiyar gibi, bir araya geldiğimizde, “Hey gidi
günler”, deriz.

Adem babamız, Havva anamıza ne demiş? “Nesil bozuldu…”

Hayır nesil katiyen bozulmadı. Gençleri tanıyorum ve
tanıdıkça geleceğe umudum artıyor. Onlar sanki bizden daha yetenekli. En az
bizim kadar ülkülerine bağlı ve dürüstler. Tabi seçerek yapıyorum bu
değerlendirmeleri ama her zaman öyle yapılır. Biz o yılların, 60’ların,
70’lerin mücadelesinde az veya çok, bulunduk. Önemli olan şu: Biz kazandık.
Onlar da kazanacak. Eminim. Onlar da kazanacak ve tıpkı bizim zamanımızdaki
gibi, toz-toprak yatışıp tehlike sona erdiğinde haremlerinden çıkıp “Bu bir
oyundu, iyi ki biz bulaşmadık
” diyecek çelebiler bulunacaktır. Benim derdim
ne gençler, ne de haremlerde kışlayan günümüz çelebileri.

Silah arkadaşlığı- yoldaşlık

Benim derdim, siyasî partiler.

İşte partilerde işler şu ne günlerdi dediğim günlerden
farklı. Onlar için, bugünküler de eskiler kadar… Diyemeyeceğim maalesef. Aynı
değil. Yakın bile değil; bambaşka.

Nedir fark? Neyi kaybettik?

Yazar dostum Hakan Paksoy’un, Balyoz, Ergenekon, İzmir
Casusluk komploları için yorumu, benim soruma cevap veriyor. Hakan, emekli
kurmay Albay Mustafa Önsel’in Beşiktaş’ta Sırtlan Pususu (Balyoz)
kitabını anlatırken aynı soruyu sormuştu[i]: Neyi kaybettik? Cevap yıkıcıdır: Silah
arkadaşlığı hukukunu, silah arkadaşlığı duygusunu!
 Silah
arkadaşlığından kastettiği, ne yapması gerekiyorsa, onu yaparken arkasına bakma
gereğini duymamaktı. Ben millî hedefe ne kadar kilitliysem, arkadaşım da o
kadar kilitlidir; ben onun için hayatımı veririm ya; eminim, o da benim için
verir duygusuydu, güveniydi.

Türkçe’deki “arkadaş” sözünün de muhtemelen anlamı budur.
Dışardaki dünyayla uğraşırken arkadaşından emin olmak. Askerlik yemini
sırasında bir eliniz silah ve bayrağın üzerindeyken diğeri yanınızdaki
arkadaşınızın belini kavrar. Biz yemin ederken komutan bir birimizi kavramamızı
beğenmemiş ve bağırmıştı! Sıkı tut, sıkı sarıl evladım. Belki şehit olurken son
yudum suyunu o silah arkadaşın verecek!

Biz silah arkadaşı değildik ama silah arkadaşlığından çok
uzak da değildik. Gerçi Bulgaristan üzerinden gelen tabancalar da Ermenistan ve
Suriye üzerinden gelen Kaleş’ler de bize dönüktü ama asıl mücadele
beyinlerdeydi. Evet. Biz o hissi kaybetmedik. Silah arkadaşlığı olmasa bile
yoldaşlıktı. Şu camaraderie denilen şey. Yoldaşlık!

Bizim bir ülkümüz vardı, bir hedefimiz vardı ve ona
yürüyorduk. Kendi aramızda çekişmek, kim kimden uzundur, kısadır diye düşünmek,
aklımızın köşesinden geçmezdi. Böyle şeyler komikti anlamsızdı.

Masanın altından tekme atmak

On yıllar sonra gençlerle bir toplantıda, bir birlerine reis
diye hitap ettiklerini duydum. Herkes reisti. Garipsedim, düşündüm ve onlara da
söyledim. Biz kendimizi mücadeleye o kadar vermiştik ki, kim neyin başkanı, kim
kimin reisi pek hatırlamazdık. Yetkilerimiz değil sorumluluklarımız vardı ve
sorumluluklar yetkilerini kendiliğinden doğururdu zaten.

Bunları bir tarafa yazıyor ve bugüne dönüyorum. Bir partinin
içinde, görevli bir eski arkadaşıma soruyorum, nasılsınız, ne yapıyorsunuz
diye… Cevabı net bir fotoğraf gibi manzarayı gösteriyor: Bir masanın etrafında
oturuyor, bir birimize gülümsüyoruz ama masanın altından bir birimizi
tekmeliyoruz.

Son derece iyi gözlemci ve yorumcu bir genç arkadaşıma
soruyorum. Nedir bu hal diye… Profesyonel siyasetçiler diyor. Fikir önemli
değil. Hangi partide olsa siyaset yaparız, yeter ki yükselme, yükselip seçilme,
seçilip paraya ulaşma imkânımız olsun! Profesyonel siyasetçiler için parti ne
ise, dernek, STK da o. Zaten STK’ların çoğu, şu veya bu partideki yarışa,
birkaç adım önden başlama vasıtası.

Ne düşünür?

İkbaline kilitlenmiş adam siyasetteki veya toplumdaki
“arkadaşlarına” bakınca ne düşünür?

Kiminle, nereye kadar iş birliği yapmalıyım? Kimin ayağını
kaydırmalıyım. Kimler gereğinden fazla yükseldi, onu birkaç kademe aşağı
çekmeliyim… Tabi benzemez bizim günlerimize.

Peki, ne benzer? Yakın tarihi çok iyi bilmiyorum. Fakat
Feroz Ahmad’in İttihat ve Terakkî kitabındaki bir
değerlendirme dikkatimi çekmişti. İttihat Terakki’de diyor Ahmad, lider yoktu.
Enver, Talat, Cemal… Belki Halil, belki Niyazi. Yapılacak işe göre biri veya
diğeri başı çeker, öne düşerdi ve iş yapılırdı.

Bana bildik geldi, tanıdık geldi.

Kim bilir. Belki biz de onlar da, bugünün kodumu oturtan
liderleri kadar süper kahramanlar çıkaramadık da ondandır hallerimiz.

Şaka tabi; biz hepimiz süper kahramandık. Fark buradan doğdu
ve bu yüzden kazandık. Şimdikiler bu yüzden kaybediyor.(Alıntı: Milli Düşünce
merkezi)

Önceki İçerikMüminleri Allah’a Ulaştıracak Yollar… Tasavvuf Ana Bilim Dalı Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. ABDULHÂKİM YÜCE Anlattı.
Sonraki İçerikCovit19 Salgını ve Sonrası
İskender Öksüz
İskender Öksüz 14 Eylül 1945 tarihinde İzmir'de dünyaya gelmiştir. 1966 yılında Ege Üniversitesi Kimya-Fizik Bölümü'nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun yurtdışı bursuyla ABD'de Yale Üniversitesi'ne kabul edilmiş, burada, Oktay Sinanoğlu'nun danışmanlığında, 1968'de yüksek lisansını 1969'da da doktora derecesini almıştır. İskender Öksüz 1968-1979 yılları arasında; Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde bölüm başkanlığı, rektör yardımcılığı ve rektör vekilliği görevlerinde bulunmuştur. Yine aynı yıllarda senato üyeliği (ADMMA), Türkiye Atom Enerji Komisyonu 7. Dönem üyeliği, Atom enerjisi konusunda bakan danışmanlığı ve Töre-Devlet Yayınevi yöneticiliği yapmıştır. Öksüz, 1981-1987 yılları arasında, Suudi Arabistan'da bulunan University of Petroleum and Minerals'da akademik ve idari görevler, bilgisayar destekli öğretim koordinatörü, yeni öğretim üyesi seçimi ve terfi komitesi üyeliği yapmıştır. 1987 yılından itibaren sağlık, bilişim ve eğitim sektörlerinde çeşitli firmalarda üst düzey yöneticilik yapan Öksüz, çeşitli şirketlerde yönetim kurulu üyeliği, genel müdürlük ve holding genel koordinatörlüğü yaptı. İskender Öksüz 2012 yılında Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümünden emekli oldu. Otuzun üstünde bilimsel yayını yedi yüzün üzerinde atıfı bulunan Öksüz, KÜBİTEM (Kültür, Bilim ve Teknik Merkezi) kuruculuğu, Türk Ocağı Hars Heyeti ve Yönetim Kurulu üyeliği, Millî Düşünce Merkezi Yönetim Kurulu üyeliği; Töre, Devlet, Bozkurt, Türk Yurdu dergilerinde makale ve başka yazıları yayımladı. Üniversiteler de dâhil olmak üzere çeşitli platformlarda konferans, söyleşi ve röportajlarda bulundu.[5][6] Ayrıca Son Havadis, Yeni Ufuk ve Ayyıldız gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Karar gazetesinde köşe yazarlığına devam etmektedir. İskender Öksüz, 5 Mayıs 2021 tarihinde vefat eden ünlü romancı Emine Işınsu ile evliydi. Eserleri[7] Millet ve Milliyetçilik Bilim, Din ve Türkçülük Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi Türk'üm Özür Dilerim Niçin Geri Kaldık? Çin Dünyayı Ele Mi Geçiriyor? (Konuralp Ercilasun ile birlikte)