ABD’nin yakın geçmişte Irak’a yönelişi, Demokrasi havariliği kılıfına bürünerek gerçekleşmişti. Yine ABD, Suudî Arabistan’a yönelişini, aynı gerekçeye dayandırmıştı. Ayrıca İran’a yan bakışı, aslında sırada Türkiye’nin de olduğunu apaçık gösteriyor. En azından göz dağı veriyordu. Nitekim çok yakın geçmişte, Ege’debir savaş gemimizin tam alnından vuruluşunu ve buna güya kaza süsü verilişini unutmadık.
Özellikle Türkiye’nin kendisine gelmesini istememekle! Ham maddelerini gereği şekilde kullandırmamakla! Tren ve tren yolunu bile geliştirmemekle; Batılıların Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden aldıkları, arama ruhsatlarına rağmen; maden aramayıp, kilometre karelerce toprağı el dokundurmaz vaziyette tutmaları! Türkiye’yi kendilerine sakladıklarının en açık delil ve belgeleridir.
Nitekim “Türkiye, Türklere bırakılamayacak kadar önemli bir ülke!” diyen bunlar değil mi?
Evet, ne zaman ki, Türkiye’yi ekonomik bakımdan eli kolu bağlı bir duruma getirecekler.
Ne zaman ki, ellerindeki ham maddeler, tükenmenoktasına gelecek.
Ne zaman ki, Türkiye’yi Türklere bırakmadan sömürme imkanı doğacak.
Ne zaman ki, yabancı sermaye Türkiye’ye tam hâkim olacak.
Ne zaman ki, Türkiye tam bir Pazar olacak.
Ne zaman ki, Türkiye mevcut sanayisini bile terketmek zorunda kalacak. Daha doğrusu, terketmek mecburiyetinde bırakılacak.
Ne zaman ki, Türk Ordusu dünyanın çeşitli yerlerinde Batı ve ABD hesabına kan dökmeye başlıyacak; onlara jandarmalık yapacak. Nitekim Afganistan’da Türk askerini Kabil dışında görev yapmıya zorlamaya bile başlamışlardı. O zamanlar (2002 yılları); Türk Ordusu’nu Bağdat’a yürütme çabaları da bütün hızıyla sürmüştü.
İşte ne zaman ki, Türkiye içte – dışta kendi onulmaz dertleriyle meşgul edilecek bir duruma getirilir. İşte ancak o zaman; Türkiye’nin petrolünün de, madeninin de çıkarılma zamanı gelmiş olacak.
Daha doğrusu, varken yok sayılanlar; var sayılmaya başlanacak. Fakat ne çare, bu imkanlar Batı ve ABD’nin eliyle dünyaya sunulacak!
Türkiye’ye de, kendilerine hizmet ettiği sürece ayakta kalma şansı ve statüsü verilecek.
Hesapları bu; anlı şanlı AB, ABD ve içimizdeki işbirlikçilerin!
Tabii bütün bunların olması için Türkiye’nin bölük pörçük olması lâzım! Her etnik gruba özerklik verilmesi gerek! Türkiye’de devletçikler türetilmesi şart! Nitekim Türkiye’nin Kuzey-Doğu’sunda Ermenistan kurulmak istenmiyor mu? Türkiye’nin Doğu-Karadeniz bölgesinde Pontus devletinin ihyası için kıpırdanmalar yok mu? Türkiye’nin Güney-Doğu’sunu vatandan koparmak için çalışmalar yapılmıyor mu?
İşte bütün bunlar olursa. Yani Türkiye Cumhuriyeti parçalanırsa;değmeyin AB’nin keyfine!
Açıkçası bütün bunlar gerçekleşirse;dokunmayın ABD’nin zevkine!
Ne dersiniz aziz okurlar? Olur mu bütün bunlar? Diye sorarken, vereceğiniz cevapları duyar gibiyim:
-Güldürmeyin bizi!
Haklısınız diyor ve Koca Akif’in ölümsüz beytiyle, hislerinize tercüman oluyorum:
“Hangi kuvvet onu, haşa edecek kahrına râm?
Çünkü tesîs-i İlahî, o metîn istihkâm.”
993 – 995