1980
öncesinin en önemli sloganlarından biri “Ne Amerika ne Rusya ne Çin; Her şey
Türkiye ve Türklük için” idi. Ülkücü gençlik bu sloganı sol kesimin
Rusya ve Çin sempatizanı grupları ile merkez sağın Amerikancı politikalarına
tepki olarak söylüyordu.
Rusya’nın
Ukrayna’ya saldırısı ile başlayan savaş bilinçaltımızı açığa çıkardı. Görüyoruz
ki gençliğimizde söylediğimiz sloganlar düşünce sistemlerimize kalıcı
etkiler bırakmış.
Bir
kesim Amerika’ya haklı tepkisini gösterirken, Rus emperyalizmine destek noktasına
savrulmakta. Bunlar Rusya’nın güvenliği için tedbir almaya hakkı
olduğu tezine sarılırken, Ukrayna’nın güvenliğini aklına bile getirmiyor.
ABD ve Batıya yakınlaşması olmasa da Putin’in Ukrayna’yı işgal etme niyetini
görmezden geliyor.
Bu kesime göre Putin
haklıdır. Çünkü NATO’nun SSCB’den ayrılan 14 devleti bünyesine katması
yetmezmiş gibi Ukrayna ve Gürcistan’ı da Rusya’nın etki alanından kopararak
Karadeniz’de kuşatmaya çalışması Rusya’nın güvenliğini tehdit etmektedir.
Diğer
taraftan “ayıdan post, moskoftan dost olmaz” şeklinde zihnimize kazınmış
bir atasözümüz var. Bu atasözünü haklı kılan olaylar taptaze. Hadi Osmanlı
dönemini bırakalım, Suriye İdlib’de 34 askerimizi uçak bombardımanı ile şehit
etmelerinin daha 2. yıldönümündeyiz. Kırım’ın işgali içimizde bir yara.
Cumhurbaşkanımızı ve heyetini sekreter odasında bekletme terbiyesizliği malum.
Dikkat
ederseniz saldırının mağduru Ukrayna’yı değil ABD ve Rusya’yı konuşuyoruz.
Çünkü esas savaş bu ikili arasında.
*******************************
ABD’nin Tuzağı mı?
Rusya’nın
Ukrayna’yı işgal harekâtı başladığında aynı Kırım’ın ilhakı gibi olacak
algı oluştu.
Fakat
Ukrayna’da işgal beklenen hızda gerçekleşmiyor. Ekonomik yaptırımlar
uzun vadede Rusya’yı zayıflatabilir gibi görünüyor.
Bu
durum “Rusya ABD’nin hazırladığı tuzağa düştü” tezini güçlendiriyor. Bu
teze göre, ABD Rusya’nın Ukrayna’ya girmesini istiyordu.
Çünkü ABD
Rus ordusunun ve Putin’in güçlenmesini durdurmayı planlıyordu. Rus işgali
Rusya’yı öncelikle ekonomik açıdan zayıflatmaya yönelik yaptırımlar
uygulamak için haklı bir mazeret olacaktı. Ayrıca Rusya sınırına en yakın
bölgede enerjisini tüketeceği bir savaşın içine çekilecekti.
Rusya
kısa zamanda işgali tamamlayamazsa, Batının ağır silah yardımlarıyla da, Ukrayna
uzun sürebilecek vekâlet savaşlarına sahne olabilir. İstikrarsızlaştırılmış bir
coğrafyada Rusya büyük enerji kaybeder. Ekonomik yaptırımlarla Rusya ekonomisi
çok zayıflatılır. Putin’in karizması çizilir.
****
Bu tezi
güçlendiren başka iddialar da var: Ukrayna’nın Yahudi asıllı tiyatro
sanatçısı Başkanı Volodimir Zelenski “Ukrayna’nın en karanlık
oligarklarından İgor Kolomoyskiy’in seçtirdiği kuklaydı.” “Komedyen
Başkan” ABD ve İngiltere’nin dolduruşuna gelmiş ve NATO’ya girme hevesiyle
Putin’i tahrik etmişti. Hatta bu görüşe göre Zelenski Putin’e atılan
oltanın ucundaki yemdi.
*******************************
Putin Tuzağa mı Düştü?
“ABD tuzağı” denilen bir
plan varsa, Putin gibi dünyanın en tecrübeli ve üstelik KGB gibi bir istihbarat
teşkilatından yetişmiş bir devlet adamı bu tuzağa nasıl düştü?
Rusya
büyük bir devlet. Büyüklüğü zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarına
sahip olması ve nükleer gücü de olan çok etkili bir ordusu
olmasından kaynaklanıyor.
ABD ordusu için yıllık
750 milyar dolar ayırabilirken Rusya 60 milyar dolar harcama
yapabiliyor.
Çünkü
Rusya ekonomik açıdan en güçlü devletlerden biri değil. GSYH’sı Türkiye’nin 2
katı ama İtalya ekonomisi bile Rusya’dan daha büyük. (İtalya 8. Sırada, Rusya
11. Sırada.)
Rusya Devlet Başkanı Putin gücünden çok daha fazlasını elde etmeyi başaran usta bir devlet
başkanı. Suriye’de, Kırım’da ve Gürcistan’da elde ettiği kazanımlara Batı
sesini çıkaramadı. Eski SSCB devletlerinde Rusya’nın etkinliği artıyor. Bu Putin’de
haklı bir özgüven patlaması yaşatıyor. Tarihe güçlü Rus Çarları gibi
geçmek istiyor.
Putin NATO’nun
ülkesini kuşatmasına çare arıyor. Ukrayna’nın bağımsız bir devlet olduğunu
kabul etmek istemiyor. “Ukrayna Rusya’dır” diyor.
Putin, 2014’te
bir oldu bitti ile Kırım’ı ilhak ettiği gibi, Ukrayna’nın yarısını veya
tamamını ilhak etmeyi planlamış olabilir. Veya 2008’de Gürcistan’dan Abhazya
ve Güney Osetya’yı kopardığı gibi Ukrayna’nın bir parçasını koparmayı
hedeflemiş olabilir.
Hesabı
tutarsa gücünü artırır. Ama ya tutmazsa?
*******************************
Türkiye ve Türklük Açısından
Türkiye’nin
¾’ü büyüklüğünde, 41 milyon nüfuslu bir ülke olan Ukrayna’nın
işgalinden bahsediyoruz.
Öncelikle
uluslararası hukuka göre egemen ve bağımsız bir devletin işgal edilmesi
suçtur. İşgalci devletin kendi güvenliğini gerekçe göstermesi mazeret
olamaz.
Ancak
uluslararası hukukta güçlü olana yaptırım uygulamak çoğu zaman mümkün olmuyor.
Rusya
gücüne güvenerek bu suçu işlemiştir. Uluslararası dengeler ne derse desin, Ukrayna’nın
masum halkı bu zulmü hak etmemiştir.
Ayrıca “Karadeniz’in
Rus Gölü olması” Türkiye için hiç istenmeyecek bir durumdur. ABD ve NATO da
bunu asla kabul etmek istemeyecektir. Ukrayna’nın Karadeniz’e bağının
koparılması bu ülke ile ticaretimiz açısından zararlıdır.
Bu
durumda “Türkiye’nin tavrı Ukrayna’nın yanında olmasını gerektirir”
diyebilir miyiz? Dış politikayı maalesef duygularla değil, akılla ve
dengeleri gözeterek yapmak zorundayız.
Rusya’ya birçok açıdan bağımlıyız. NATO üyesiyiz fakat “müttefikimiz” ABD ile de aramız pek iyi değil.
Rusya’ya karşı tavır koyacak durumda değiliz. Ancak Ukrayna’nın toprak
bütünlüğünü koruması Türkiye’nin menfaatinedir.
Türkiye şu anda doğru bir politika izliyor. “Hem Ukrayna ve hem de Rusya bizim
dostumuz” doğru ama uygulaması çok güç bir politikadır. Her iki taraftan
kendilerinden yana olmamız için baskı gelecektir. Ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranamamış
duruma düşmek de vardır.
Ancak
Türkiye 8 yıllık (1980- 1988) İran- Irak savaşında bu politikayı çok başarılı
bir şekilde uyguladı. Sınırımızdaki savaştan zarar etmeden hatta kârlı çıkmayı
başardık.
Gerekirse
geçmişte yaşanan tecrübelerden ve yetişmiş diplomatlardan da yararlanarak bu
kıldan ince, kılıçtan keskince köprüden geçişi başarmalıyız.