“Ne Kasetler Sevdim, Zaten Yoktular”

96

Magda’lı Meryem‘i taşa tutacaklarmış. Birisi demiş ki “İlk taşı günahsız biri atsın“.

Halkımızın en sevdiği diziler; Fatmagülün Suçu Ne?, Aşk-ı Memnu, Yaprak Dökümü, Küçük Sırlar, Arka Sıradakiler gibi hep kimin eli kimin cebinde tarzı düdükleme dizileri. Ve en çok seyretmeye bayıldıkları sahne kürtaj ve tecavüz sahneleri (Bkz: magazin kayıtları). 

Halkımızın en düşük katmanında (ortadirek, düşükdirek) bile dizi hayatı hükümferma. Hem hovardalık hemi de ayrılma / boşanma kısmıyla. Bu babta küçük Amerika olduk çok şükür. Bütün iktidarlara ve bilhassa şimdikine teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Yalnız tam da bu noktada ‘daha önce demiştik‘ repliğini kullanıyoruz. Solcusu – sağcısı, milliyetçisi – muhafazakârı, Atatürkçüsü, liberali fark etmeksizin bozulmuşlukta ve tefessühte bir birlik var.

 Ahlâksızlığın genel ahlâk, namussuzluğun namus, eyyamcılığın fikir, açıkgözlüğün jandarma, açgözlülüğün ve tamahkârlığın varlık, büyük vurgunculuğun zenginlik, karapara aklamacalığın kulüp başkanlığı, kokainmanlığın sanatçılık, telekızlığın mankenlik, 1 koyup 3 almanın siyaset / milletvekilliği olduğu bir dönemdeyiz.

Kasetli olanlardan bir miktar cin mısırı 12 Haziran öncesinde patlatıldı. Eyidir, temizlik imandan gelir. Fekat depoda yüzlercesi daha var biline. Tecessüs sahibi çıkardaşlar tavşan atletlerle ‘home made‘ imalatta bulunmuşlar. İtalya‘da Savcı Di Pietro‘nun başlattığı ve bizde bir türlü başlatılamayan “Temiz Eller Operasyonu”  MHP‘den başlatıldıysa darısı CHP, AKP ve yekdiğerlerinin başına.

Kimi der ki Belediyeler ve Bakanlıklardaki filimler binlerce disket eder. Şiir ve edebiyattaki haklı şöhretine çok güvendiğim Molla Kasım bile arasıra gelip Kocaeli‘de tefessüh tarihçesi hakkında kısa konferanslar veredururdu. Fakat benim ne sabrım ne de terbiyem dinlemeye yetişirdi. Aslında senaristler ve dizi rejisörleri için kamp malzemesi pek çoktur.

Ben hala şerlerden hayır çıkarma tarafındayım. Ve her daim duam “Yarabbi, hakkımızdaki şerleri hayra tebeddül eyle“dir. Zira şairin dediği gibi bütün renklerin aynı hızla kirlendiğine ve birinciliğin Türk Milletine verildiğine inanmışım.  Korkum bu tip toplumsal günahkârlıkların sosyolojik kırılmalarla normalleşmesi sürecidir. Yani bilgi ve bilinçle değil ekstrem veya olağanüstü durumlarla (çivi çiviyi söker metodolojisi) normatif yapıya uyarlanmasıdır.

Hz. Lût‘un kavmi Amalika‘ysa ona da eyalet olurduk ‘küçük Amalika Severler Cemiyeti‘ olarak. Halkımızın tüy pardon günah dökünmesi hayra alâmet. Üstad ne der: “Milet kendi dindar olmasa da başındakileri dindar görmek ister. Kendi günahkâr olsa da başındakini mümin görmek ister“. Seçim sandıklarımız ve toplumsal hayatımız bu düşünceye emanettir. O yüzünden söylenebilecek pek bir şey kalmıyor. Fakat şarjörümde 2 mısra var; sıkıyorum:

                        SULAR YÜKSELMİŞSE NE GAM
                        NUH’UN GEMİSİDİR VATAN!