Sanatkârların, halkımıza iyi örnek olmaları
gerektiğini hatırlatıyor, örf ve
âdetlerimize ters düşecek hal ve hareketlerden daima kaçınmalarını tavsiye
ediyor.
Oğuz Çetinoğlu: Kırım Türklerinden olduğunuz biliniyor. Aileniz hangi
tarihte ‘Ak Topraklar’ olarak adlandırdıkları Türkiye’ye gelmişler?
Nesrin Sipahi: Kesin
tarihini bilmiyorum. 19. yüzyıl sonlarına doğru olabilir.
Çetinoğlu: Kırım kökenli olmak sizde nasıl bir duygu oluşturuyor?
Sipahi: Aslen Türk
olan bir aileden gelmiş olmanın gururunu yaşıyorum. Kırım Türkleri ile Türkiye Türkleri etle tırnak gibidirler.
Çetinoğlu: Kökeniniz ile ilgili olarak; Kırım Türkleri, Kırım
Tatarları veya Tatarlar gibi isimlendirmeler kullanılıyor. Siz hangisi ile
anılmayı tercih edersiniz?
Sipahi: ‘Tatar’ kelimesi
aslında Rusların koyduğu bir ad. Fakat Kırım’da yaşayan Türkler, ‘Biz
Kırım Tatarıyız.’ Diyorlar. Bu, ‘Tataristan’da
veya Çuvaşistan’da yaşayan Tatarlardan
değil, Kırım’da yaşayan Tatarlardanız anlamında kullanılıyor.’ Kırım’da yerleşmiş
ve genel kabul görmüş bir isimlendirme hâline gelmiş. Hepsi Türk’tür.
Çetinoğlu: Evlenmeden önceki soyadınız Akcan idi. Devlet
Tiyatroları sanatkârlarından 2005 yılında ebedî âleme uğurladığınız Nihat Akcan,
ağabeyiniz oluyor. Ailenizde başka sanatkâr var mı?
Sipahi: Ailemde, merhum
ağabeyim Nihat Akçan’dan başka sanatkâr yok.
Çetinoğlu: Eşiniz Aldemir Sipahi Beyefendi, müzisyen olmamakla
birlikte, müzik dünyasının içerisindeydi. Çocuklarınızdan müziğe – sanata
yönelenler var mı?
Sipahi: Çocuklarım
sanatın her dalı ile severek ilgilenirler. Fakat icracı olarak herhangi bir
sanat dalı ile bağlantıları yok.
Çetinoğlu: Kurtuluş Savaşı’nda, İstanbul’dan Anadolu’ya silah sevk
eden, böylece savaşın kazanılmasına önemli katkılarda bulunan Yunus Fettah Bey
ailenizin bir ferdi. Biraz da O’ndan söz eder misiniz ?
Sipahi: Babam Yunus Fettah
Bey, Mavnacılar Cemiyeti Başkanı olarak
Anadolu’ya silah ve cephane sevkiyatını idare ediyormuş. Kendisi bu
yaptıklarından bizlere hiç söz etmedi. Ölümünden sonra akrabalarımızdan ve
okuduğum dergilerden öğrendim.
Çetinoğlu: Nesrin Sipahi, doğru bir tanımlama ile; ‘sahnelerimizin en hanımefendi sanatkârı’
olarak takdim edilirdi. Muhafazakâr aileler, müziğe istidadı olan ve sahneye
çıkmayı düşünen kızlarına, sizi örnek gösterirler, sizin gibi olmayı
öğütlerlerdi. Nesrin Sipahi olarak sizin genç kızlarımıza öğütleriniz nelerdir?
Sipahi: İcra edecekleri
sanat dalını iyi öğrenmeliler. Araştırmacı, gözlemci olmalılar. Sanatkârlar, daima göz önünde olan kişilerdir. Halkımıza
iyi örnek olmalılar. Örf ve adetlerimize ters düşecek hal ve hareketlerden daima
kaçınmalılar.
Çetinoğlu: Yalnızca müzik alanını düşünerek, nota bilen, şarkı
söyleyen, sahneye çıkan veya yaygın söylemi ile albüm çıkaran herkes sanatkâr
mıdır? Sanatkâr isimlendirmesinin bir tanımını yapar mısınız?
Sipahi: Sanatkâr unvanı,
insanının kendi kendisine vereceği bir sıfat değildir. Sanatını iyi icra
ediyorsa, halk kendisini beğenir ve severse, sanatkâr olarak anılır.
Çetinoğlu: Sanatkâr olmanın sorumlulukları var mıdır, nelerdir?
Sipahi: Sanatkârların
sorumluluklarını; ‘Kendisinden yalnızca
sanatı ile söz ettirmek, sanatının
gerektirdiği bilgilere sâhip olmak, hareketleri ve yaşayışı ile iyi örnek olmak
ve elbette her şeyin mükemmelini yapmaya gayret etmek…’ Şeklinde
özetleyebilirim.
Çetinoğlu: İlim adamları, Türk müziğinin tedavi edici
özelliklerinin bulunduğunu belirtiyorlar. Sizce, terbiye edici özellikleri de
var mı?
Sipahi: Konunun
uzmanları öyle diyorlar. Çevremde, Türk müziği alanında sanatkâr olarak bilinen
kişilerin aşırı ve hoş karşılanmayan davranışlarını görmedim.
Çetinoğlu: Ülkemizde Türk Müziği eğitimi veren okullardan söz eder
misiniz? Nerede hangi okullar var? Bunlar sayıca yeterli mi? Batılı ülkelerin
kendi müzikleri üzerine eğitim veren okullarıyla ilginiz oldu mu? Kemiyet ve
keyfiyet itibariyle bir karşılaştırma yapabilir misiniz?
Sipahi: Bizim
zamanımızda Türk müziği sanatkârları radyodan yetişirdi. Maçka’daki İTÜ
Konservatuarı’ndan başka, özel okullar var. Fakat sayıca yeterli olmadığı
kanaatindeyim.
Çetinoğlu: Türkiye’mizde, ilköğretim ve lise kademelerindeki okullarda
müzik eğitimi yeterli mi?
Sipahi: Hiç
sanmıyorum.
Çetinoğlu: Azerbaycan’da millî sazları olan tar çalmasını
öğrenmeyenin eline keman vermiyorlar, piyanonun önüne oturtmuyorlar. Kendi
müziğini öğrenmeyene, batı müziğini öğretmiyorlar. Bu uygulamayı nasıl
buluyorsunuz?
Sipahi: Çocuk müziğin
hangi dalını severse onunla başlamalı. Genç insanı baskı altında tutmak
taraftarı değilim.
Çetinoğlu: Sovyetler Birliği yönetimi altında kalmış Türk
Cumhuriyetleri ile Türk topluluklarında müziğe çok önem veriliyor. Türk veya
Slav… evlerin çoğunluğunda piyano, org, akordeon, gitar, klarnet ve bateri gibi
bir müzik âleti var. Bu durumun yorumunu yapar mısınız?
Sipahi: Oralarda;
önceki rejimin eğitim politikası gereği olarak çocukların ve gençlerin, müziğe
ve spor dallarına yönelmeleri için ailelere destek veriyorlardı. Bizde öyle bir
destek yok. Pek çok aile müzik âleti alacak maddî güce sâhip değil.
Çetinoğlu: Çok eskiden Türk filmlerinde Arapça sözlü şarkılar moda
idi. Bu tercihler sahnelere yansımadan unutuldu. Başka bir dönemde; Avrupa’da –
Amerika’da popüler olmuş şarkılar, Türkçe sözlerle okundu. Arabesk denilen bir tür, uzunca bir süre ön
plânda yer tuttu. Bu dalgalanmalar Türk müziğini nasıl etkiledi? Sahnelerde,
radyo ve televizyonlarda birinci tercihin Türk müziğinden yana olmayışının
sebepleri sizce nedir? Türk müziğinin içerisinde bulunduğu ortamdan memnun
musunuz? Değilseniz, çıkış yolunu nerede buluyorsunuz?
Sipahi: Giyim-kuşam
alanında olduğu gibi, müzik alanında da zaman zaman değişik tercihler ön plâna
çıkabilir. Sadettin Kaynak Arap filmlerine besteler yapmış. Zamanında ben de
yabancı sözlü şarkıları Türkçe söyledim, plaklar yaptım. Bir grup insanımız
arabesk müziği sevip dinledi. Artık arabeskin hızı kesildi. 90’lı yıllara kadar
büyük gazinolar varken şimdi taverna tarzı yerlerde ve hatta ‘bar’ olarak adlandırılan mekânlarda Türk
müziği ve fasıl icra ediliyor. Türk müziğine dönüş var. Henüz eski popülaritesine
kavuşamamış olsa bile Türk müziği hiçbir zaman tam anlamıyla bir kenara
bırakılamaz. Müziğimiz, yakın bir gelecekte yine eski parlak günlerine
kavuşacaktır. Buna inanıyorum.
Çetinoğlu: Günümüzde; az kullanılan makamlarda ve Divan
edebiyatımızdan yararlanarak beste yapanların sayısında, sıfıra doğru giden
azalmalar gözleniyor. Bu gelişmeleri
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sipahi: Divan
edebiyatı grubuna dâhil şiirlerin sözlerini yeni nesil anlamakta zorlanıyor. Bu
sebeple tercih edilmiyor. Her dönemin kendisine has özellikleri ve üstünlükleri
var. İnsanoğlu yenilikleri seviyor. Eskileri de unutmuyor. Yaşadığımız çağın
insanları pratik olmayı seviyor, kolay olanı tercih ediyor.
Çetinoğlu: Müzikle kültür arasında nasıl bir ilişki var?
Sipahi: Müzik zaten
bir kültürdür. Ancak, yalnızca müzik kültürünün yeterli olmadığı durumlarla da karşı
karşıyayız. Müzikle meşgul olanlar; genel kültüre, özellikle kültürün en önemli
unsuru olan Türkçe bilgisine sâhip olurlarsa, güzel konuşurlarsa… mesleklerinde
daha çabuk yükselme imkânı bulabilirler.
Çetinoğlu: Avukatlık, doktorluk, mühendislik gibi mesleklerde;
ilerlemek için çalışmak, birinci şart olarak kabul ediliyor. Müzikte ise;
yetenek ön plânda. Yalnızca yetenek sâhibi olmak müzik alanında yıldızlaşmak
için yeterli mi?
Sipahi: Yetenek şart.
Fakat geliştirmek için mutlaka çalışmak gerekli.
Çetinoğlu: Doktorluk ve müzisyenlik… birbirleriyle uyum sağlayan
iki meslek olarak biliniyor. Bu beraberliğin bir açıklaması var mı?
Sipahi: Tıpta yorulan
uzuvlar ve beyin müzikle dinlenip yenileniyor.
Çetinoğlu: Sahnelerden çekildikten sonra müzikle ilişkilerinizi
nasıl devam ettiriyorsunuz?
Sipahi: Müzikle
ilişkilerimi, müzik dinleyerek devam ettiriyorum.
Çetinoğlu: Repertuarınızda kaç şarkı var?
Sipahi: Türk
musikisinin klasikleri dâhil, aktif olarak müzikle meşgul olduğum dönemin şarkıları
repertuarımdadır. Sayısını
belirlemedim. Çok olduğunu
söyleyebilirim.
Çetinoğlu: İstanbul’un; Üsküdar, Fatih, Çamlıca, Emirgân, Bağdat
Caddesi, Beyoğlu, Teşvikiye, Nişantaşı veya sevdiğiniz diğer semtleri için
beste yapsanız, hangi semt için hangi makamı kullanırdınız?
Sipahi: İstanbul’un
her semtini seviyorum. Her semt için ayrı makamlar olması lâzım. İstanbul’un
tamamı için tek bir beste yapılacaksa, Kürdili Hicazkâr makamını uygun bulurum.
Çetinoğlu: Tek bir filmde rol aldınız. Mutlaka başka teklifler
gelmiştir. Film dünyası ile aranızdaki mesafenin sebepleri nelerdir?
Sipahi: Kalbimdeki Serseri
isimli film ilk ve son oldu. Tek bir denemeyi yeterli buldum.
Çetinoğlu: Kırım Türkleri ile sanatkâr ve dinleyici olarak en
etkileyici beraberliğiniz ne zaman, nerede oldu?
Sipahi: Dâvet edilip
gittiğim Kırım gecesinde hemşehrilerim ile sık sık aynı mekânda buluştuk. Hepsi
çok etkileyici idi. Kırım Türkleri, çok
candan, sıcak insanlar.
Çetinoğlu: SSCB’nin dağılmasından sonra Kırım’a gittiniz mi?
Sipahi: SSCB döneminde ve dağıldıktan
sonra… Kırım’a hiç gidemedim. Ata
yurdumu gezip görmeyi, Kırım Türkleri ile aynı mekânda olup onlarla sohbet
etmeyi çok arzu ediyorum. İnşallah gerçekleşir.
Çetinoğlu: Söyleşimizin son bölümünde, hayranlarınıza,
Türk müzik alanında ilerlemek isteyenlere mesajınız olacak mı?
Sipahi: Bizim
çalıştığımız zamanlarda radyolar başbakanlığa bağlıydı ve çok sıkı idi. Her
şeye dikkat etmek zorundaydık. Günümüzde güzel sesli sanatkârlar olmasına
rağmen üslup yönünden eskileri aratıyorlar.
Türkçe’nin doğru ve güzel konuşulması konusunda sanıyorum hocalar
gençlerin ihtiyaçlarına cevap vermekte yetersiz kalabiliyorlar. Ben sahne duruşumu, prozodi ve diksiyonumu
ağabeyimden öğrenmiştim.
Ziya Taşkent’in yönettiği bir
programda şarkı söylemek için Ankara’ya gitmiştim. Prova sırasında bazı gençlere, yanlışlarını düzeltmek konusunda yardımcı
olmaya teşebbüs ettiğimde Rahmetli; ‘Onlar
kendilerini allame sanıyorlar. Siz kendinizi yormayınız!’ demişti. Gençler, kendilerini
hiçbir zaman yeterli görmemeliler. Herkesin, özellikle mesleğe yeni
başlayanların, her zaman öğrenmeleri gereken bir şeyler mutlaka vardır.
Çetinoğlu: Efendim, size ve Aldemir Sipahi
Beyefendi’ye, sağlıklı ve mutlu uzun ömürler diliyorum.