İnsanlar hayatının birçok yerinin gidişatını kendisi tayin edemez. İnişler – çıkışlar, güzellikler – çirkinlikler, başarılar – başarısızlıklar, sevgiler – sevgisizlikler vb. hepsi insanlar içindir. Hayatımızın bazı karelerini yaşama mecburiyetimiz vardır. Mesela, daha güzel ve rahat yaşamak için, doğarken zengin bir aileyi seçme şansımız yoktur. Memur isek, tayin yerimizi seçme şansımız yoktur.
Çok iyi huylu diye evlendiğimiz eşimizin patileri sonradan tırnaklaşmış ise, onu değiştirebilme şansımız yoktur. Evlatlarımızı süper kaliteli ve başarılı yetiştirebilme şansımız (dış çevre ve kontrol edemediğimiz faktörler nedeniyle) her zaman yoktur. Askerdeki çirkin huylu bir koğuş arkadaşımızı değiştirme şansımız yoktur. Geçimsiz kapı komşumuzu kovalama şansımız yoktur. 6 kişilik dost meclisinde fincancı katırlarını ürküten bir arkadaşımızı rencide edip düzeltmeye kalkma şansımız yoktur.
Deprem, su baskını, yangın, kaza, tsunami, terör vb. sevimsiz durumların ortasında kaldığımız zaman, tereyağından kıl çeker gibi kurtuluverme şansımız her zaman olmayabilir.
Bekâr iken evliliğin güzel yönlerine, evli iken de bekârlığın güzel yönlerine hayıflanmak, hayal kurmak, gıpta ile bakmak, ah-of çekmek hiç akılcı bir yaklaşım değildir.
Bir önceki makalemde “anı yaşamaktan” bahsetmiştim. Gerek kendi kararlarımız ile, gerekse kaderimizin sürüklemesi ile, şu anda hangi durum ve şartlara sahip isek, o durum ve şartların iyi taraflarına bakarak, kötü taraflarını arkaya bırakıp, mutlu yaşamanın imkanı vardır. Tabi becerebilene…
Her türlü koruyucu, önleyici, geliştirici önlem ve tedbirleri aldıktan sonra, kaşığımıza ne çıkarsa, onun tadını çıkarabilme yetenek ve gücü her kaliteli insanda vardır ve olmalıdır.
Çalışıyorsak amirlerimizi, işyerimizin fiziksel yapısını, örgütsel iklimini değiştirme şansımız kısıtlıdır. O halde yeni amirimizin ve çalışma şartlarımızın iyi taraflarını öne çıkararak, olumsuz yönlerini de arka plana atarak, çalışma şartlarımızı mutlu hale getirebiliriz. “Ahhh önceki amirim nerede? Bu adama on basardı”. “Bende talih olsaydı buralara gelmezdim”. “Şans bizi mi bulmuş uğrayacak” gibi olumsuz düşünceler; hem mevcut anımızın güzelliklerini görmemizi engelleyecek, hem de bedavadan mutsuzluğun kollarına kendimizi atmış olacağız.
Eşinden ayrılmış birisi, bir süreliğine bekâr yaşamaya mahkûm olmuş ise, eski eşinin güzel taraflarını, evliliğindeki tatlı yönleri sürekli hatırlayıp, hayal ederek, hayatını zehir ediyorsa vay haline… Şu anda bekârsak, bekârlığın iyi ve güzel taraflarını yaşamanın yollarını bulmamız gerekiyor. Yeniden evlenince ise, nasıl bir eşe ve yaşama şartlarına kavuşmuş isek, yeni durumun güzel ve olumlu yönlerine odaklanmamız gerekiyor.
Üniversite sınavında istediği tercihi gelmeyip, bir alttaki tercih gelince, etkin bir karar verilmelidir. İlla o tercihe yerleşmeyi hedeflemiş ise, kayıt yaptırmayıp yeniden hazırlanacak. Ama arkadaşlarım yerleşti diye saçını başını yolmayacak. Seneye kazanacağı sevdiği fakültenin güzel hayalini kurup, daha etkin ve verimli çalışmanın zevkine varacak.
Sevgilisinden ayrılan bir kişi, (kabahatin kimde olması önemli değil) ayrılığı kaldıramayıp kendisine veya sevgilisine zarar vermeye kalkarsa, “Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan da olacaktır”. Doğru olan bir müddet sevgilisizliğin tadını çıkarmak ve daha iyisini bulacağın yeni sevgilinin hayali ile mutlu olmanın tadını çıkarmaktır.
Deprem, yangın, kaza, terör gibi beklenmedik ve istenmedik bir sevimsizliğe maruz kaldığımız zaman; ağır yaralı isek, ölmediğimize, sağlamsak yaralanmadığımıza, şükretmemiz ve tevekkül etmemiz gerekir. Kazada bir ayağımızı kaybettiysek eğer, iki bacağı ve iki kolu olmayan efsane insan NİCK VUJİCİC’İ hatırlayıp binlerce kere şükretmeliyiz.
Aynı işi yapan iki iş adamının ikisi de iflas eder. Birisi iflasın acısını yüklenemez, havlu atarak intihar eder. Diğeri ise, “yiğit düştüğü yerden kalkar”, “yeniden zıplamak için en iyi yer diptir” der ve birkaç yılda eskisinden daha güçlü olabilir.
Bazen aldığımız muhtemel yanlış kararlar, bazen iyi olacak diye planladığımız yeni bir projenin olumsuz gitmesi sebebiyle, beklentilerimiz ve hayallerimiz suya düşmüş olabilir. Olmasa iyiydi, ama oldu ne yapalım. Saçımızı başımızı yolup kel kalmanın çözüme bir faydası var mı? O zaman yeni durumun en güzel yönlerini araştırıp ortaya çıkarma, olumsuzlukları ise arakaya atarak görmezden gelmenin tam zamanıdır. Suçlu aramak, suçlamak, kurban rolü oynamak, kadere kahretmek, bahane bulmak, mazeret üretmek, kalitesi epeyce pörsümüş insanların işidir.
Her türlü önlemi almamıza rağmen, yine de bizim hayal ve beklentilerimiz, elimizde olmayan ve kontrol edemediğimiz olumsuz iç ve dış çevre faktörlerinin hücumuna uğrayabilir. İşte o zaman, soruna odaklanarak onu amip gibi çoğaltmak yerine, çözüme odaklanıp; çözümün ve başarının bilgelik merdivenlerinin basamakları olduğuna inanarak, yeni durumu başarı ile yönetmek yüksek kaliteli insanların işidir.
Bulmasını bilebildikten sonra, her bir yeni durumun iyi tarafı da vardır, kötü tarafı da vardır. Gülün dikeni, armudun sapı, üzümün çöpü gibi…
Bizim gözümüz dikende, sapta samanda değil, gülde, meyvede, sevgide, tebessümde, iyi niyette, güzelliklerde, başarıda, paylaşmada, destek olmada, olumlu ve güzel düşünmede, pozitif yaklaşmada, hikmetine kulak vermede olmalıdır.
Selam, sevgi ve dualarımla… Allah’a (cc) emanet olunuz.