Mustafa Zihni Hızal (1919 – 1964)

213

“Gördükçe yurdumda akan kanları – Istırap çektikçe mazlum milletim  

Ey yarınki neslin kahramanları – Budur sizlere en son vasiyetim

Görmeden karışsam eğer nisyana – Hasretle ruhumda duyduklarımı

Mezarımdan söküp vurun düşmana – Ölürken sıkılan yumruklarımı”  

Şair San’an

44 yıl önce elim bir uçak kazası sonucu kaybettiğimiz değerli babam, M. Zihni Hızal’ın hayat hikayesi ve fikirlerini 1964 yılında çeşitli dergilerde kaleme almıştım.  Arada geçen bunca zamana rağmen onun ileri görüşlerinin bir kat daha önem kazandığını gördüm. Milliyetçi, dindar Türk kamuoyuna Kafkas davasını tanıtıp benimseten, fitne ve karışıklık ortamında daima birlik ve beraberliği savunan merhumun hatırası ve fikirlerini tekrar saygı ile anıyorum.

Mustafa Zihni Hızal ismini, memleketimizde komünizme ve batının yozlaşmış, halkına yabancılaşmış görüşlerine karşı mücadele eden, milli cephe aydınları iyi tanır. Onu, Rusya ve Çin baskısı altında kalmış Türk – İslam ülkelerine mensup aydınların da yakın dostudur.

3 Şubat 1964 Pazartesi gününün o dondurucu karanlık gecesinde,  kar fırtınası içinde, 25 yıldan beri ecelini kovaladığı uçağı ile birlikte Hakk’a yürüdü. Hiç şüphesiz ki, onun aramızdan bu beklenmedik ayrılışı, yalnız  Kafkasya ve diğer baskı altındaki milletler için değil, Türkiye’deki anti komünist milliyetçi cephe için de büyük bir kayıp olmuştur.

O yalnız başarılı bir pilot, ailesi ve dostlarını derin acılar içinde bırakarak göçüp gitmiş bir aile reisi değildi. Ona Allah’ın ihsan ettiği sahabe ahlakı, yakınları arasında büyük bir saygı uyandırmıştı. Fedakar ve vefakardı. Kimseyi geri çevirmez, herkesin derdine koşar, Hakkı ve sabrı tavsiye ile elinden gelen yardımı esirgemezdi. Her zaman gariplerin yanında olmuştu. İdealist, vatansever, yürekli bir yazar, inanmış bir dava adamı idi. Dimdik, şahsiyet sahibi bir mücahitti. Olağanüstü bir enerjiye ve hamle gücüne sahipti, cesur, Hak’tan başkasına dağlar gibi sert ve eğilmezdi. İnandığı ülküsünde tek başına kalsa bile sonuna kadar gidecek bir iman kuvveti taşıyordu.

Merhum inandığı İslam davası uğrunda bütün din ve insanlık düşmanı sapık hezeyanlara karşı son anına kadar mücadeleyi bırakmadı. Dahil olduğu her meseleyi, her şeyden önce İslam ahlak ve nizamı ile ölçerdi.

Allah’ın rızasını kazanmayı en büyük mükafat saydığı içindir ki, Hak ve Adaletin gerçekleşmesi yolunda sessiz, nümayişsiz, hiçbir menfaat gözetmeksizin tevazu ile çalışırdı.” Şan ve şeref kimin olursa olsun fayda Vatanındır!” işte onun şiarı buydu.

Zamanımızda, yalnız Türkiye’yi değil aynı zamanda bütün Dünya’yı, maneviyat buhranının sebep olduğu sosyal hastalıklar, uluslararası fesat şebekelerinin bozguncu faaliyetleri vasıtasıyla sarmaktadır. Manen ve maddeten insanlığı yozlaştırmak ve köleleştirmek gayesinde olan bu şer kuvvetlerine karşı mücadele edenler Dünya’daki Allah’ın sınavını kazanacaklardır. Merhum da bu mücahit ve bahtiyar insanlardandı. Özgürlük adına  yozlaşmaya, sömürü ve menfaatperestliğe ödün veren kapitalizme karşı olduğu gibi, insanları köleleştiren, rakama indiren şahsiyetsiz sosyalizmin de mücadele etmişti. O daima Allah’ın yarattığı insana saygı duydu, insanlık onurunu, Hakk’a yol alan gerçek özgürlüğü müdafaa etti. Yazıları hatırı sayılır bir uyarma meydana getirmiştir.     

O büyük hayaller taşıdı. Büyük fikirler ve düşünürlerle arkadaşlık etti. Hep yücelerde gezindi. Mesleği icabı ölümle haşir neşir olduğu için kıldığı namazı son namazı gibi kılar, Dünya hayatını cephede gibi yaşardı. Her davadan önce ruhun kurtuluşu davasına inanmıştı. Her mihnete ve belaya karşı Allah’a verdiği vefa sözüne sadık kaldı. İnsanların verdikleri söze önem vermedikleri bir zamanda o daima sözünün eri olarak yaşadı. Arkadaşlarında da aynı vefayı görmüşümdür hepsi de Allah yolunda vatan ve millet için canını sebil etmiş serdengeçtilerdi.

Oğlu ve dava arkadaşı olarak manevi yakınlığı olan bir insan sıfatı ile hayat çizgisinden, yetiştiği çevreden ve ideallerinden bahsetmek isterim.

Merhum 1919’da Düzce’de Dünya’ya geldi. Babası Mehmet Refik Annesi Müslimet hanımdır. M. Zihni ilk ve Ortaokulu Düzce’de bitirmiş, Eskişehir Hava Lisesinden 1939’da mezun olmuştur. 1951 yılına kadar askeri pilot olarak Türkiye’nin çeşitli illerinde bulunmuş, bu tarihten uçak kazasına kadar Türk Hava yollarında kaptan pilotluk yapmıştır. Amir ve arkadaşları tarafından bütün mesleki hayatı boyunca mükemmel ve usta bir pilot olarak sıfatlandırılmıştır. Birçok tehlikeli kazalar geçirmişse de soğukkanlılığı, cesareti ve mahareti sayesinde kurtulmuştu. Ne çare ki son seferinde Allah’ın takdiri ne ise o oldu.

Dış ülkelerden Mısır, Suudi Arabistan, Sudan, Ürdün, İsrail, Lübnan, Kıbrıs gibi Orta-doğu ve çeşitli Avrupa ülkelerine görevli olarak seferler yapmıştır. Bu vesile ile değerli dostlar edinmiş, her gittiği yerde kendini sevdirmesini ve saydırmasını bildiği için çevresi olmuştur. Muhataplarına son derece saygı göstermiş, karşılığında da saygı görmüştü.

1962 Temmuzunda “Sovyet Rusya Mahkumu Milletlerin Kurtuluş Birliği” (Paris Bloku) adlı teşekkülün kongre ve konferanslarına resmi davetli olarak Kuzey Kafkasya delegesi olarak katılmıştır. Paris Bloku Sovyet esaretinde yaşayan Rus olmayan milletlerin milli kurtuluş davalarını savunan ve bu milletleri Hür Dünya’da temsil eden milli merkezlerin Paris’te akdettikleri bir konferans neticesi vücut bulmuş bir teşekküldür. M. Zihni Hızal bu konferansta Kuzey Kafkasya davasını, liyakatla savunmuştur.

Hür Dünya’ya iltica etmiş baskı altındaki  ülkelere mensup liderlerle ve çeşitli antikomünist dernek ve teşekküllerle devamlı bir haberleşmesi vardı. Kendi gayret ve çalışması ile kendini yetiştirmiş, İslam – Türk Tarihi – kültürü ve Kafkasya konusunda değerli bir kütüphane toplamıştı. Otodidakt (kendi kendini yetiştirmiş) ilme iştiyakı büyük insanlardandı. Kuzey Kafkasya (Hürriyet ve İstiklal Davası) adlı eseri kaleme alırken beni cesaretlendirmiş ve yol göstermişti. Babamın kütüphanesi olmasa idi o eser de olamazdı. Fikir ve ruh olarak ben de onun bir eseriyim.

Nerede emperyalizme karşı milliyetçi vatan ve mukaddesatı savunma gayesi ile meydana gelmiş bir teşekkül varsa Hızaloğlu’nu orada görürsünüz. Türkiye’de milliyetçileri destekleyen Son Havadis, Yeni İstanbul, Yeni İstiklal, Serdengeçti, Düşünen Adam, İslam, Hilal, Mücahit, Ölçü, Hürsöz, Türk yurdu, vb basın organlarında birçok yazıları çıkmıştır.

Ayrıca basılmış eserleri:

Şeyh Şamil (Şimali Kafkasya İstiklal Mücadeleleri) Ankara 1958

Kuzey Kafkasya’da Sovyet Rus Vahşeti (1944 Faciası) Ankara 1964

Demokrat Parti tarafından kapatılan “Türk Milliyetçiler Derneği”nde faal bir rol oynamıştır. 1962 yılında merhum cesaret, gayret ve teşebbüsü ile Ankara’da Kuzey Kafkasya Kültür Derneğini kurmuştur. İhtilal ortamında bir çoklarının korku içinde imzalarını inkar ettikleri, ateist, solcu, Rusçu zihniyete kaydıklarını görünce merhum Allah’a sığınmış, gerçek dostlarına dönmüştür:

“O münafıklar müminleri bırakarak kafirleri dost tutarlar, onların yanında izzet (şeref ve galibiyet) arıyorlar. Bulamazlar çünkü bütün izzet Allah’ındır. (Ve Ona inananlarındır.) (Nisa suresi 139)

20.4.1963 tarihinde Ankara Türk Ocağında ” Kuzey Kafkasya Hürriyet Savaşları” konusunda arkadaşları ile bir konferans tertiplemiş ve 1944 faciasını geniş bir dinleyiciler kitlesine anlatmıştır.

O, inandığı ülkü uğruna sonuna kadar mücadele etmiştir. Sonuçta Hakk’ın zafer kazanacağına inancı tamdı. En büyük ideali Rus ve Çin esaretindeki Türk – İslam ülkelerinin bağımsızlığına kavuşması ve Türk bayrağının yanı sıra Batı ve Doğu Türkistan, İdil-Ural, Kuzey Kafkasya, Azerbaycan, Gürcistan bayraklarının dalgalandığını görmekti. Komünizmin yıkıldığını, parçalanmış dahi olsa Orta – Asya Türk cumhuriyetlerinin kısmen bağımsızlığa adım attıklarını görmek şüphesiz onu ümitlendirirdi.

Kuzey Kafkasya’da akan kanların dinmemesi ise onu çok üzerdi. Baltık milletlerinin ve Ukrayna’nın batı desteği ile bağımsızlığını kazanmaları, yer altı servetleri dolayısı ile Müslüman milletlerin işbirlikçilerin eli ile tahakküm altında tutulmalarına da kahrolurdu. Ama artık ” sabah yakındır.”  Sadece bir nesil sonra Rusya Federasyonunda Müslümanlar çoğunluğu alacaktır. Her sene sayıları azalan Ruslar ümitsiz bir paranoya içinde İslamiyetin yükselişini seyrediyorlar. Çin de bir gün elbet layığını bulacaktır. İsrail ve Siyonizm de bütün Dünyaca teşhis edilecek ve İslam alemini test eden bu bela uyanma sebebi olacaktır.

Türk- İslam Aleminde parçalanma ve birbirine düşme felaket sebebi olmuştur. Birlik ve beraberlik ise yükselişi sağlayacaktır. Bu inanç aşılamadan ve çağı idrak etmeden hiçbir ciddi adım atılamaz. Bu da ancak “yetiştiriciler” eli ile ruhun kurtuluşunu ve yükselişini sağlamakla mümkündür. Genç nesillere idealist bir yolda ışık tutan, örnek olan Mücahit Hızal’a Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın. 

Fikir Ve Görüşlerinden Parçalar: Kafkaslının Kalbindeki Hasret

“Bugün için kuvvete sahip vahşi zalim, kuvvetsiz mazlumu ve hürriyeti çiğnemektedir. Hakikat mahzundur. Fakat bizler yarına ve her şeyden önce Yüce Allah’a inanıyoruz. Kafkaslının kalbinden bu imanı çıkarmak ve onun gözlerinde gizlenen derin hasreti ve kederi silmek imkansızdır..” (Şeyh Şamil, Ş. Kafkasya istiklal mücadeleleri s.74 Ankara 1958 )  

Madde ve İnsan

“Çağımızda teknoloji alanında görülen baş döndürücü gelişmeye mukabil ortaya çıkan sosyal, iktisadi ve siyasi buhranlar ruhi ve ahlaki çöküntüler, bazı düşünürlere insanlık kendi eli ile kıyameti mi hazırlıyor dedirtmiştir. Medeniyetin meşaleleri delilerin ve canilerin elinde.. Zekanın intiharı diyebileceğimiz bir hal.. Zeka Hakk’ı bilme noktasından hareket etmeliydi;

Her maddi gelişme ahlaki bir disiplin içinde olmalıydı. Toplumları tehdit eden düzensizliğin, başıboşluğun ve bütün sapıklıkların kaynağı işte budur.” (Madde ve İnsan adlı yazısından İslam Mecmuası 4. cilt sayı: 9 1961 ) 

Modern Putperestlik

“Tarih boyunca Dünya’nın birçok ülkelerinde, şahısların putlaştırılması şeklinde sapkınlıklar görülmüştür. Komünizm materyalist mistik mahiyeti haizdir. Bu zelil akideye inananların peygamberleri (!) havarileri(!) azizleri(!), hezeyanname halinde kitapları, telkin ve iğfal vasıtaları vardır. Allah, “Biz şeytanı inanmayanların evliyası yaptık” buyuruyor. Ateist oldukları halde Marks, Engels, Lenin, Stalin gibi putlaştırılmış liderleri veya ikonalarına taparlar. Şüphe yok ki diktatörlük ve korku riyakarlığı doğurur.” (Komünist Mistikleri ve Modern Putperestlik, Mücahit Dergisi s.17-18 1959) 

Müşterek Cephe:

“1. Türkiye’de Kafkaslılar fikir ve işbirliği çerçevesinde yaşadıkları ülkede dindaşlarının ilgi ve sevgisini kazanarak ulvi gayelerini gerçekleştirmeye çalışmalıdır. Nefret çekerek bir yere varılamaz.

2. Bu vatanda azınlık olanlar yalnız gayrimüslimlerdir. Onlar hukuken eşit haklara sahip vatandaşlardır. Bir takım isimler altında yapılacak azınlık milliyetçiliği ülkemiz için vahim sonuçlar doğurur. Ayrılıkçılık sadece bu vatanın düşmanlarına yarar. Yolumuz ruhi kardeşlik ve müşterek düşmana karşı müşterek cephedir. Hakk’a uyan Halkın iradesi en sonunda galip gelecektir. Türkiye’nin bütünlük ve bağımsızlığına zarar verecek her çeşit cereyanla mücadele etmek vatanseverliğin icabıdır. Hür ve kudretli bir Türkiye Rus ve Çin esaretindeki Türk- İslam alemi için başlıca ümittir.

3. Kafkaslılar kendi aralarında kabilecilik, bölgecilik gibi ilkel bir zihniyetten kaçınmalıdırlar. Mahkum milletlerle ve insan haklarına saygılı hür dünyanın hassasiyet sahibi insanları ile yeni bir dünya kurulması için birlikte çalışmalıdır.

4. Ancak yüksek bir inanç, ahlak ve kültür seviyesinde birleşme gerçekleşebilir. Cehalet, imansızlık ve nefsaniyet en büyük düşmanımızdır.

5. Toplumun ahlakını bozucu kozmopolit cereyanlarla ve her çeşit soysuzlaşma ile mücadele etmeliyiz. Ahlakını kaybetmek vatan kaybetmekten daha büyük bir felakettir.

6. Milli ülkü yolunda techizatlı, kaliteli bir kadro yetiştirmeli ve bu kadro ile neşriyat yapmalıyız. Dernekler milli günlerimizi ve milli kahramanlarımızı anmak üzere toplantılar tertiplemelidir.

7. Müslüman olmakla iftihar ederiz. En yüce idealleri, ferdi, milli ve insanlık ölçüsünde gerçekleştirmeyi hedefleyen İslam bizim için en yüce değerdir. Ateist bir milliyetçilik, inanç, ahlak ve istikametten mahrum basit bir ırkçılıktır; yalnızlığa mahkum, çaresizlik içinde bir sürüklenmedir. Dinini ciddiye almayanlar, Müslüman olmaktan utananlar, ahiret kapısı önündeki zavallılıklarını unutmuş görünüyorlar.” (M.Z. Hızal’ın not defterinden 1962)

(45 sene önce yazılmış bu satırlar dine kayıtsızlığın başıboşluğunda solculuk ayağı ile kandırılan nasipsizleri anlatıyor. Basit bir sürü içgüdüsü ve azınlık ırkçılığından başka bir amaçları olmayan, geçmişin felaketlerine aldırışsız, gelecek ile ilgili ufukları dar bir güruh İslam düşmanlığı hezeyanları içinde bir müddet solcularla kol kola gezdikten sonra Moskova’ya yöneldiler. Hala aynı gaflet devam edip gidiyor. Boşuna dememişler, “gafiller sofrasında ihanet aş olur” diye..)

Mücadele İçin Yaratıldığını Unutma:

“1.Allaha ibadet ve Hakikate hizmet üzere ol

2. Nefsini islah et, kendini bil, kendine hakim ol  

3. İşini ciddiye al

4. Mücadele için yaratıldığını unutma

5. Mukaddes Vatanımıza ve milletimize karşı sorumluluğumuzu unutma” (Mektuplarından)

Müslüman Türk Kızına Öğütler

“Değerli kızım!  Sana şerefli gayeler ve yüksek idealler tavsiye ederim. Gayesiz insan için hayat anlamını kaybeder. Hakka giden yolda sabırlı ve iradeli olmalısın. Akıllı, merhametli, Allah korkusu olan insanlara yaklaş, onlardan feyz al. Bil ki gerçek özgürlük Hak ve Hakikate ram olmakla mümkündür. Allahın insana bahşettiği özgürlük kalbin tercihini kolaylaştırır, sorumluluk getirir. Baskı, riyakarlık doğurur. Allaha kul olmak nefsine ve şeytana kul olmaktan insanı korur. Ana babaya saygı, kardeşlere ve yakınlara sevgi, muhtaçlara yardım Allah’ın emri ve insanlığın icabıdır.. Hakk’ın çiğnenmesi karşısında ruhun ıstırapla sarsılmalıdır. Hamiyet işte budur.

Bilmek kadar hissetmek de güzeldir. Senin için hissetmenin anlamı ruh asaletinin icabı manevi bir idraktir. Temizlik, intizam ve sadelik işte senin muhitin. Milletinin  istikbali sana bağlı olduğu gibi, hali hazır seviyesi de seninle ölçülür. Her davranışında, düşünce, gaye ve hissiyatında öyle bir şahsiyet belirt ki, her an milletini temsil edebilesin.” (İslam Mecmuası s.27 Ankara 1959)

Kafkas Davasını Türkiye kamuoyuna benimseten M. Zihni HIZAL hayatında ve vefatında bu yolda değerlendirilmiştir:

“Çok az konuşan arkadaşımız, söz Kafkasya’ya, intikal etti mi, cepheden yeni dönen bir kahraman heyecanı içinde konuşur. Şeyh Şamil’i, onun zuhurunu, onun hem nefsiyle, hem düşmanlarla yaptığı esatiri mücadeleyi, Kafkaslar üzerinde yükselen bu iman şahikasının Moskof orduları ile vuruşa vuruşa nasıl eridiğini… sonra onun şer’i meclis kararı ile. ihtiyarlar dul kadınlar öksüz ve yetim çocuklardan başka kimsecikler kalmayan sevgili yurdunu. Güzel Kafkasya’yı naçar kalarak ardına baka baka terk edişini…. Kafkasya’nın kendisi gibi eğilmeyen dik sarp, yalçın ulu dağlarını, yeşil vadilerini, halkı kıyama davet ettiği camilerini, öksüz minarelerini, nice nice generalleri dize getirdiği, Allahın huzurunda secdelere kapandığı bu mukaddes toprakları bu topraklar için can veren henüz bıyığı yeni terlemiş Kafkas delikanlılarını, gelinlik kızları…

Sonra 19 yerinden ağır yaralar alan Şeyh Şamilin Peygamber topraklarına inişini son vazifesini son nefesini verişini.. Bir kasırganın dinişini.. Bir güneşin batışını.. Bütün bunları heyecanlı hüzünlü bir hava içinde konuşur, dertleşirken adeta zaman mekan, imkan şartlarının üstüne çıkar, Zihni adeta Şeyh Şamilin hüviyetine bürünür, ben de Anadolu içlerine Moskof sarkmasını önlemek için silaha sarılan ecdadım Bayraktar Osman Ağa olurdum…” (Osman Yüksel Serdengeçti Şeyh Şamil adlı eserin ön sözünden s.5)

Savaş Pilotu

“Saint Exupery  Savaş Pilotu eserinde insanı sürekli bir savaş duygusunun içinde ele alır, insanın tabiatla savaşının çağdaş destanını yazar. İnsan bu savaşta olağanüstü şartlar içindedir. İnsan ona göre bir pilottur. Tabiat göktür, tipidir, fırtınadır dağdır. İnsanın tabiatla arasında gidip gelen alınıp verilen savaş aracı da uçak. Dün sabah böyle bir ruh hali içinde kalkmıştım. Birden gözlerim Esenboğa uçak kazasının haberine ve o haberi ölüm gibi çevreleyen resimlere kaydı. Tabiatla savaş Exupery’nin eserlerini kıskandıracak çetinlikteydi. Ve uçak bir tepeye çarpmıştı. En gergin çatışmadan en korkunç şoka geçilmişti. Ve üç dipdiri, canlı genç insan şimdi ölüydü. Bu üstün ve evrensel savaşın ışıklı ölülerinden ikincisi bizim Zihni Ağabey..

Zihni Ağabeyi anlatmak, Kafkaslı bir soydan geliyordu demek onu bizden bir parça yükseltir. Kafkas şartlarını düşünürüz de ondan. Ama yetmez. Dağlılardandı demek onu bir parça aydınlatır. Yani Şeyh Şamil’in ülkesinden ve insanlarındandı. Ama yetmez. Kartal bakışlıydı demek bir parça gözümüzün önünde canlandırır onu. Dimdik dururdu, onun hiç eğildiğini görmedim demek onu anlatmaya doğru atılan ilk adımlardır. Ama neye yarar bunlar dış çizgiler..

Susardı, fakat susuşu bulunduğu toplulukta bir elektrik ampulü gibi yanar ve bütün konuşmaları aydınlatırdı. Konuşmaya başladı mı herkes gerçek konuşma vaktinin geldiğini bilir ve susardı. Herkes onun sözlerini bir hüküm gibi kabul ederdi. Doğruydu, dosdoğru. Yalan onun bulunduğu odaya bile giremezdi.

Zihni Ağabey Kafkasyalı Müslümanların Rus elinden kurtulması için bu davayı anlatmak üzere gece gündüz çalışan bir mücahitti. O davasını yalnız dar bir bölgecilik ve ırk meselesi ve tarihi bir kin olarak görmüyordu. İslam idealiyle içi ve dışı dolu bir idealistti. İslam’a inanır ve onu yaşar tam bir Müslüman ve mümindi. Kendi yurdu Müslüman kartallar diyarı Kafkas davasını İslam davasından ayırmazdı, onun ayrılmaz bir parçası sayardı. Yazdığı Şeyh Şamil isimli eserinde, gerek kendisinin gerek arkadaşlarının çıkardığı dergilerde yayınlanan yazılarında İslam davasıyla, Rus zulmü altında inleyen Müslümanların davası iç içedir aynıdır.

Sağken farkında değildik. Şimdi anlıyorum ki, Zihni Ağabey tevazuunun keskinliğinden bunu belli etmemeyi başarmış. Nerede bir sağcı oluş, bir sağ düşünce görmüşse oraya koşmuş, orada bir mum gibi sessizce yanmış..”

“Şüphe yok ki o tam bir şehittir, ondaki inanç, o şuur, o uyanıklık ve o inancın savaşını yazma azmi ve gücü, onun her anında bir şehitliği saklıyordu.

Allah onu layık olduğu rahmetinin güneşine çekmiştir. “

“Onun ruhunun bir kartal gibi Kafkas dağlarına uçtuğunu ve orada arkadan gelecek ruhçu savaş pilotlarının öncüsü ve bekçisi olarak karlı dağlar üstünde süzüldüğünü duyar gibi oluyorum.” Değerli fikir adamı ve şair Sezai Karakoç (Yeni İstanbul 7.2.1964)      

Toprağa Düşen Kartal

“… O tam bir Müslüman olduğu içindir ki, fikri yakınlıkları cismani yakınlıklara tercih etti. İslam’ın men ettiği her türlü tefrika ile (ayrılıkçılıkla) sonuna kadar mücadele etti. “memleket çocukları bir gün onun şimdi meçhul kalmış hizmetlerini de öğrenecekler, sessiz şamatasız, fakat son derece verimli çalışmanın ne demek olduğunu anlayacaklardır.” (Tanınmış fikir adamı: Prof. Dr. Erol Güngör Yeni İstanbul 9.2.1964)

O Samimi Bir İdealistti (Tanınmış Tarihçi Ord. Prof. Zeki Velidi Togan, Sohbetlerinden) 

Taşıdığı Büyük Aşk ile Bizi Sürüklüyordu. (Tanınmış fikir adamı Necip Fazıl Kısakürek, sohbetlerinden)

Milliyetçi Cephenin Kaybı

“.. M. Zihni Hızal yalnız iyi bir pilot değil aynı zamanda vakur ve pek değerli bir milliyetçi, yazar ve konferansçı idi.

– Hakk’a güvenmek en büyük kuvvettir, kulun kula güvenmesi hüsranı davettir. Derdi. Acaba niçin bu kadar şuurlu ve ateşli bir milliyetçi idi. 1919 felaketler yılında doğmuştu. Aslı Kuzey Kafkasyalı idi. Asırlarca Rus istilasına göğüs geren kahramanların soyundandı. Bunun için Rus tehlikesinin rengi ne olursa olsun Türk milleti için büyük bir tehlike olduğunu iyi anlamıştı. Bu konuda kitaplar yazmış, konferanslar vermişti. Milliyetçilerin saflarını bir kat daha sıklaştırması gerekmektedir. Çünkü kendilerini aydın, ilerici, sanan, kızıl soysuzlar sinsi sinsi Vatana ve millete hiyanetlerini arttırmaktadırlar. Türk milliyetçi cephesi pek değerli bir Er kaybetti. Bir Er ki generale bedeldi. Allah rahmet eylesin.” (Kadircan Kaflı Tercüman gazetesi 16.3.1964) 

Milli Haklarımızın Savunucusu

“Merhum M. Zihni Hızal bey yakın doğu ve Orta -Asya ülkeleri nezdinde milletimizin siyasi hakları için hiç yorulmadan mücadele eden vatansever bir kardeşimiz idi. Onu kaybetmek bizim için ağır bir darbedir. Allah rahmet eylesin” (K. Kafkasyalı, Ramazan Traho, mektubundan München 10.11.1964)

Kafkas Davasının Cesur Savunucusu

“Şeyh Şamilin açtığı mücadelenin izinden yürüyen M. Zihni Hızal Kafkas davasının en cesur savunucularındandı. Tutsak Türklerin problemlerini gayet iyi bilen, olgun kültürlü, ateşli yürekli bir hatip, komünist düşmanı, milletine ve vatanına sadık tam bir Kafkas çocuğu idi. Pilotluk gibi ciddi bir mesleği olan M. Zihni dili ve kalemi ile millet ve din düşmanları ile mücadele ederek esaret altındaki Türklerin özgürlük ve bağımsızlık davalarını Dünya’ya duyurmaya çalışmıştır. O öyle müessif bir kaza ile değil müdafaa ettiği dava yolunda alnından vurulmaya layıktı. Allah gani gani rahmet eylesin” (Toprak  s.27 1964 Doğu Türkistanlı Mücahitlerden Hızırbek Gayretullah)

Şehid Hızal

 

“O bir güneşti ki mahreki iman – Vatan sevgisi idi ruhunda taban (parlayan)

Gerçek aydındı o bencil değildi – Faziletin özü örnek bir insan 

Esir dindaşların alamı (önderi) idi – Alev alev kalbinde yanan volkan

Allah mayasını temiz yaratmış – Toplumda sanki adim-ül akran (akransız)

Meleklerle yoldaş iken göklerde – Nüzulüne indi Haktan bir ferman

Ecib İlahi Ğufran (Emrine icabet ettim bağışla ya Rabbi) (1383 Hicri Ebcet hesabı ile vefat tarihi)

“O bir uruc (yükseliş) idi, Hak ona döndü – Seyri tamam oldu Rabbine döndü

Arş okşadı ferş (yer) kucakladı – Kar şehrayin yaptı (donattı) onu sakladı

Tarihe sordum kim o ? dedi derhal: O Mustafa Zihni, O ŞEHİD HIZAL (1383 Hicri ebcet hesabı ile düşürülen tarih) (Tanınmış İslam alimi Hasan Basri Çantay, İslam mecmuası mart 1964 s.78 )

Ağıt (Hızaloğlu Mustafa Zihni Bey’e)

“Anadolu semalarında garip – Ulvi bir davanın ruhuna sahip

 Bu şevkli cismini semaya saldın – Nesli Kafkasya’dan gelmiş kartaldın

 Şamil’in yolunda giden mücahid – Kalır mı yerde o mukaddes şehid

 Bayraklaşan ruhsun Tanrı da şahid – Bu şevkle cismini bekaya saldın

 Gerçi cismin topraklara gömülü – Lakin ruhun rahmetle örtülü

 Bir aziz şehidsin Cennet bülbülü – Bu şevkle ruhunu Mevla’ya saldın

(Yücel İPEK Birleşik Kafkasya Dergisi sayı: 6 shf: 40 İstanbul 1965 )