31 Mart seçimlerinde, Ak Parti’nin İstanbul sonuçlarına yaptığı itirazlar nedeniyle -yasaya aykırı olarak – gerçekleştirilen tekrar sayımlar seçim heyecanının 17 gün daha uzamasına neden oldu. Seçimleri kazanan CHP adayı Ekrem İmamoğlu 17 günün sonunda mazbatasını alarak görevine başladı.
İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerin kazanılması ve de ülke genelinde nispeten daha az oy alınmasına rağmen ülke nüfusunun yarıdan fazlasının muhalif belediyelerce yönetilecek olması onyıllardır seçim mağlubiyeti yaşayan muhalefete ciddi bir özgüven getirdi. Muhalefet taraftarları hala zafer şarkıları söylemeye devam ediyor. Ancak muhalefetin özgüvenini korurken gerçeklerden de uzaklaşmaması ve bu havadan biraz da olsa sıyrılması lazım. Çünkü ister Cumhur İttifakı açısından ister Millet İttifakı açısından ele alalım, 31 Mart seçimleri “kaybedeni olmayan seçim” olarak tarihe geçmiştir. Bu nedenle zafer sarhoşluğundan çıkılmalı ve artık muhalefetin ayakları yere basmalı.
Kaybedeni Olmayan Seçim
İstanbul ve Ankara’yı 25 yıl aradan sonra muhalefetin kazanması, muhalefette bir zafer havası estirmesinin yanında iktidarda da bir kayıp hissi uyandırdı. Seçim sonuçları nedeniyle Ak Parti yönetiminde ciddi bir rotasyona gidileceği kesin. Ama şunu da unutmamak lazım, Ak Parti 31 Mart’ta %45, ortağı MHP ise %7 oranında oy aldılar. Yani Cumhur İttifakı toplamda %52’lik oy oranını muhafaza etti. Dolayısıyla, 31 Martta millet belediye başkanlarını değil de Cumhurbaşkanını ve milletvekillerini seçiyor olsaydı hem Tayyip Erdoğan ilk turda Cumhurbaşkanı seçilmiş hem de Cumhur İttifakı 300’ün üzerinde vekil kazanarak Meclis çoğunluğunu elinde tutuyor olacaktı. Bu nedenle 31 Mart seçimleri için kaybedeni olmayan seçim ifadesini kullanıyorum. Ve yine bu nedenle İstanbul ve Ankara’nın muhalefet tarafından kazanılmış olmasının yanıltıcı olduğunu düşünüyorum.
HDP Faktörü
Muhalefet her ne kadar açıkça dile getirmeye korksa da İstanbul, Ankara, Mersin, Adana ve daha başka il ve/veya ilçelerde Millet İttifakının kazanmasının asıl nedeni HDP’nin bu illerde aday göstermemesidir. Özellikle de muhalefet tarafından kazanılan büyük şehirler açısından HDP faktörü göz ardı edilmemelidir. Çünkü bu şehirlerde HDP aday göstermiş olsaydı ne Ekrem İmamoğlu, ne Mansur Yavaş, ne de diğer muhalefet adayları kazanamazlardı.
Buradan Millet İttifakı ile HDP’nin iş birliği yaptıkları sonucunu çıkarmak insafsızlık olur. Çünkü HDP eski müttefiki olan Ak Parti’ye kendi önemini bir ders vererek göstermek istemiştir. Ak Parti-MHP İttifakından sonra kapalı kapılar arasında gerçekleşen Ak Parti-HDP flörtü, Ak Parti ve MHP’nin kurumsal olarak tek çatı altından birleşmesinden sonra tekrardan açık bir ortaklığa dönüşecektir.
Siyasetin Yeniden Dizayn Edilmesi
31 Mart seçimleri, Başkanlık sisteminin Türkiye uygulamasının ne kadar hatalı olduğunu ve sistemin ülkeye ne kadar zarar verdiğini uygulamalı olarak gösterdi. Türkiye’de yönetim sistemi kadar siyaset kurumunun bizatihi kendisinde çok ciddi arızalar yer almaktadır. Bu arızaların giderilmesi için siyasetin yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Hatta siyaset kurumu sil baştan inşa edilmelidir.
Türkiye’nin en büyük açmazı, siyasi partilerin ideolojik temelli olarak kurumsallaşmalarıdır. Türkiye’de ister büyük seçmen gruplarına hitap ediyor olsun isterse yüzde sıfır virgül sıfır bilmem kaç oy alan marjinal bir parti olsun, bütün siyasi partiler esasında belli bir ideolojik grubun temsilciliğini yapmaktadırlar. Örneğin Ak Parti siyasal İslam’ı, CHP sekülarizmi, MHP ve HDP ırki temelli milliyetçi bir anlayışı temsil etmektedirler. İşte Türk siyasetinin ilk önce bu ideolojik temelli siyaset anlayışından arındırılması ve insanların siyasal tercihlerini sadece icraata göre belirlemelerinin sağlanması gerekmektedir.
2021’de Erken Genel Seçim Yapılacak
Türk siyaseti ister yeniden organize edilsin ister mevcut haliyle devam etsin, 2021’de erken genel seçim yapılacak. Çünkü siyasal istikrarın sağlanması için getirilen “başkanlık sistemi”, Türkiye uygulamasında başkanlık sisteminin özüne aykırı bir şekilde formüle edildi. Şunu açıkça ifade edelim ki 2017 referandumunda Türkiye’ye başkanlık sistemi gelmedi. Tam tersine, Türkiye bir sistemsizliğe mahkûm edildi. Sistem dediğiniz zaman ortada her biri birbirine bağlı dişlilerden oluşan bir mekanizmanın varlığı gerekir. 2017 referandumunda ise devlet mekanizması ortadan kaldırılıp yerine tek bir cıvata parçası getirildi. İktidar bile bunun farkına yeni yeni varıyor.
İşte 2017 referandumuyla gelen sistemsizlik sürdürülebilir bir mahiyet arz etmiyor. Bu sistemsizlik yakın zamanda bir tıkanma meydana getirecek ve hayatımızın bir parçası haline gelen ekonomik krizin de derinleşmesiyle 2021’de erken genel seçim yapılması sonucunu doğuracak. İşte muhalefetin bir an önce ayaklarını yere basması ve bağıra bağıra gelen erken genel seçim için hazırlanmaya başlaması gerekmektedir.