“Türk Milletine mensubum diyen her insanımız bilmelidir ki; günümüzde başta TBMM olmak üzere birçok kurum ve kuruluşta milli irade vücut bulmamaktadır.(2011)”
Nihayet Mustafa Muğlalı Paşa’nın adı, Van’daki askeri kışladan kaldırıldı.
Birileri bu karardan çok mutlu olmuştur. Hatta aralarında kına yakan veya zil takıp oynayanlarda vardır. Ben kahrından ölen Mustafa Muğlalı Paşanın akıbetini Yakup Cemil’in akıbetine benzetiyorum. Ama bilirim ki; bu devletin tarihinde nice Mustafa Muğlalılar ve Yakup Cemiller vardır.
Geçenlerde “Taraf”ının ne olduğu belirsiz bir gazete de Nurettin Paşa dillerine dolanmıştı. O da Ali Kemal’i, Yunan ordusunu Türk kanı içmekle kutsayan İzmir Metropolitini ve nihayet zamanın bölücülerini katletmekle suçlanıyordu. Dedim ki; şimdi sıra Nurettin Paşa’ya gelmiş. Merak etmeyin yakında onun ismini de menfi manada parlatırlar.
TBMM’deki tartışmalara bakılırsa, sıra yavaş yavaş İsmet İnönü’ye ve Mustafa Kemal Atatürk’e gelecek. Çünkü artık o döneme laf atılmaya başlandı.
Türk Milleti; süratle Mustafa Muğlalı, Yakup Cemil, Nurettin Paşa, İsmet İnönü ve başta Atatürk olmak üzere, bu insanların kim olduğunu ve neler yaptığını öğrenmeli ve sorgulamalıdır. Bunların arasına TBMM’de ilk milli şehit olarak ilan edilen Boğazlayan Kaymakamı Kemal Beyi ve şehitlerin anısına Türkiye’de ilk Çanakkale Anıtını diken Urfa Mutasarrıfı Yanyalı Nusret Beyi de ekleyin isterseniz.
Bugün bölücübaşını, ABD ve AB’nin isteği üzerine asamayıp İmralı’da besleyen Türk Devletinin bir öncesi olan Osmanlı – Türk Devleti; Ermenilerin ısrarı ve İngiliz ile Fransızların isteği üzerine vatansever ve milliyetsever Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beyi hukuka aykırı ve suçsuz olarak teamüllerin hilafına öğle saatinde Beyazıt Meydanında asmıştı. Heyhat! Şimdi de İstiklal Mücadelesinin kahraman subaylarının isimleri, kışlalardan, o mücadeleyi yapan Türk Ordusunun rıza göstermesi ile indiriliyor. Acaba Mustafa Muğlalı ismini oraya koyarken mi yoksa kaldırırken mi hata yaptık? Birileri Türk Milletine çıkıp bunu anlatmalıdır.
Gerçi yurtseverliğinden ve milliyetseverliğinden zerrece şüphe edilmeyen Yakup Cemil’i de yargılayıp kurşuna dizdik ve sonra da ailesine şehit maaşı bağladık. Demek ki bu topraklarda bunlar oluyor. Devlet geleneğimizde bunların örnekleri şaşırtıcı olsa da var.
Şimdilerde adı çok sık gündeme gelen Korkut Eken’in gazetelerde yer almış olan “gün gelecek roller değişecek Türk Milleti dağa çıkmak zorunda kalacak” sözleri hafızama öylesine kazınmış ki; söküp atmak mümkün olmuyor. Acaba gidişat oraya mı?
“Yeni Anayasa” tartışmaları bizi haklı çıkartan söylemlere sebep oluyor. En son silinecek isim olan “Atatürk” en başta yeni anayasadan silinerek, bütün iş toptan halledilmiş olacak gibi duruyor.
“Çarşambanın gelişi perşembeden belli olur” deyişi halkımız arasında kullanılan ve gerçekten büyük doğrular içeren bir atasözüdür. Gelişmeler bize şimdiden nelerle karşılaşacağımızı, üç aşağı beş yukarı göstermektedir.
Türkiye’ye dört koldan büyük bir saldırı vardır. PKK ile Türkiye’deki bölücü ve mikro milliyetçi hareketler bizim için sinek vızıltısından ibarettir. Karşımızda dış güçler ve küresel sermaye bulunmaktadır. Verdiğimiz mücadele bunlara karşı verilen bir mücadeledir. PKK, bunun sadece bir bölümünü üstlenmiş bir taşerondur. Eğer Türkiye ve çevresinde, homojen ve adı “Türk” olan bir millet olmasaydı; 1768’lerden itibaren başlatılan “kürtçülük ve bölücülük” hareketlerinin çoktan aleyhimize sonuçlanması gerekirdi. Ancak Van Depremi’de göstermiştir ki; sadece Türkiye coğrafyası değil uzak coğrafyalarda yaşayan insanlarla da aynı milletten olduğumuz kesin bir sosyolojik hakikattir.
Türk Milletine mensubum diyen her insanımız bilmelidir ki; günümüzde başta TBMM olmak üzere birçok kurum ve kuruluşta milli irade vücut bulmamaktadır. Mustafa Muğlalı Paşa’nın adının Van’daki Kışladan silinmesi ve benzer hadiselerin sirayeti bize bunu göstermektedir.
Türk Milletine düşman dış ve küresel güçler; amaçlarını sadece PKK üzerinden tahakkuk ettirmeye çalışmamaktadır. Nihai arzuları, ateşi daima uzakta tutarak kendi halklarını huzurlu ve güvenli yaşatmak ve emperyal düşünce ile sömürüyü sürdürecek zemini yaratmaktır. Türkiye ve Türk Milleti, üzerinde yaptıkları da bundan ibarettir. Bu sebeple tarihin bize yaptığı uyarıcılıkla, saldırının işbirlikçiler eliyle ve dört bir koldan yapıldığını bilmekteyiz. Bugün gördüğümüz tablo, bunun yansımasıdır.
Günümüzde Ergenekon ve Balyoz adı verilen davalar gibi davalarda yüzlerce insan ve asker yargılanmaktadır. Askerlerin birçoğu kendi ülkelerinde tutsak olduklarını iddia etmektedir. Bu vahim bir iddiadır. Yargılamaların ve tutukluluk sürelerinin uzaması, üzerinde çok durulması gereken bir konudur. Ancak saldırının dört koldan yapıldığını unutmadan sadece bu konuya odaklanmak bizi yanlışa götürür ve aldanmış oluruz.
Onun için iş artık başa düşmüştür. Her bir Türk evladı, ülkemizdeki gelişmeleri yakından izlemeli ve “milli irade”nin tecelli etmesi için tavrını doğru ve net bir şekilde ortaya koymalıdır. Yoksa bu iş; Mustafa Muğlalı Paşa’nın adının kaldırılması ile sınırlı kalmaz, hepimizin adını kayıttan düşüverirler. 1919’da denediler başaramadılar. Ama şimdi çok değişik bir taktikle geliyorlar bu nedenle dikkati asla elden bırakmayalım.