Mitolojiden Postmodernizme Yeni(den)leşme: DeğişmeE ve Kadın – 3

56

 

SONUÇ: GELECEĞİN MİTOLOJİSİNİ ŞİMDİDEN OKUMAK(?)

Sonuç olarak, mitolojiden postmodernizme, kadının merkezinde veya kıyısında yer aldığı muhtemel birtakım değişmeler, yenileşme ve yenidenleşme çerçevesinde ve şartlı cümlelerle tartışılacaktır. Burada yeni tarihte hiç karşılaşılmadan gündeme gelene, yenidenleşme ise yaşanmış, bilinen veya hayal edilen durumların tekrar günümüze taşınmasına işaret etmek üzere kullanılmaktadır.

Kadının ikincil hale gelmesinin temelinde dölleyen erkek ve doğurgan kadın anlayışının bulunduğu iddia edilir. Bundan kurtulmanın yolu olarak da biyolojik devrimle çocuğun kadının bedeninin dışında üretilmesi gösterilir. Şayet gelecekte kadın döllenme olmadan anne olabilecekse bu, dini muhtevasının dışında ve bir başka şekilde Hz. Meryem’in anneliğinin biricikliğinin ortadan kalkmasıyla sonuçlanacaktır. Böylece her kadın, bir babaya ihtiyaç duymadan anne olabilecektir. Bu da babanın olmadığı aile fotoğraflarının görülebileceği anlamına gelecektir.

Babaya figüranlık rolünün bile verilmediği, baş rolleri anne ve çocuğun paylaştığı bir senaryonun kadınlar tarafından yazılacağı bir dünya resmedilecekse, bu da Gaia’nın oğlu ile birleşerek yaratmayı gerçekleştirdiği gibi, cinsi birleşmeyi kastetmeden, güç birliği ederek anne ve çocuğun yaratacağı ve yaşayacağı bir dünyayı çağrıştırmaktadır.

Eğer babaya rol verilmeyen böyle bir senaryo gerçekleşirse, erkek çocuklar cinsiyet rollerini dayılarından öğrenmek zorunda kalacak, bu da anaerkil ailenin yeniden kurumsallaşmasını sağlayabilecektir.

Şayet çocuk, cinsiyet rollerini dayısından öğrenmeyecekse, o zaman erkek çocuklar anneleri tarafından en hafif tabiriyle ana kuzusu, başka bir tabirle de kadınsı tavırlara sahip olacak, böylece erkeğin sonunun ilanı da kaçınılmaz olacaktır.

Kadınsı tavır sergileyen erkeklerin yaygınlık kazanması halinde, ihtimal maçoluk pirim yaparak, aranan ilk ve hatta tek özellik olabilecektir.

Sipariş usulü ile fiziki ve entelektüel anlamda mükemmel çocukların dünyaya gelmesi sağlanacaksa, belki hata yapabilen ve özür dileyen insanlar özlenir olacaktır.

Kadınların bu Amazonca meydan okuması karşısında belki erkekler resti görerek, cinsel tercihlerini değiştirecek ve Lut kavminde olduğu gibi eşcinsellik yaygınlık kazanacaktır.

Kadın ve erkek bu senaryodaki gibi rekabet yerine cinsiyetin ihmal, hatta inkâr edilmesiyle tek cins veya cinsiyetsiz bir çizgiye gelecekse; hep birlikte artık cinsiyetin ölümünü -şimdiye kadar ilan edilmediyse- ilan edeceklerdir. “Kadın ve erkek”, yerini “kadın veya erkeğe” bırakacaktır.

Kadınların hakimiyeti, erkekleri ikincil hale getirerek, kadınların 1960’larda erkeklerle eşitlenmek arzusuyla pantolon giymelerinde (Naisbitt-Aburdene, Ts.: 201) olduğu gibi erkekler de kadınlarla eşitlenmek için -hala etek kadınların kıyafeti kalırsa şayet- etek giymeye başlayacak ve İskoç erkekleri Top model olacaktır.

Tüketim iştihasının önlenemeyen yükselişi devam ederse, nihayetinde muhtemelen kadınla erkek birbirini tüketecek, ailenin ölümünün ilanı ile serbest ilişki yaygınlık kazanacaktır. Bu serbestiyet bazılarınca “duygular demokrasisi” (Giddens, 2000: 77) şeklinde okunabileceği gibi, bazılarınca da şayet iddia doğru ise avcı-toplayıcı dönemdeki hetairizme (Mann, 2004: 129) dönüş olarak okunabilecektir.

Evlilikler “ölüm bizi ayırana” kadardan “bir sonraki bildirime” kadara dönüşecek ve yerini “epizodik” bir ilişkiye bırakacak (Bauman, 1998: 133). Şayet bu gerçekleşirse, bekârlık, kısırlık ve evde kalmışlıkta olduğu gibi, bir yastıkta kocayın temennisi de tarihin tozlu raflarında yerini alarak antropolog ve etnologların ilgi sahasına girecektir.

Modern dönemlerde eğitimin okula, işin fabrika ve büroya, hastaların hastaneye bırakılmasıyla (Toffler, Ts.: 151) yeniden tanımlanan roller üçüncü dalgada işin tekrar eve dönmesiyle ailenin doğal haline geri dönüşü de gerçekleşebilecektir.

Belki de cins olarak kadın ve erkek, insan olma bilinciyle hareket etmenin yöntemini icat edecekler. Bu icatla kadınların güçlü olduğu dönemlerde kadın, erkeklerin güçlü olduğu dönemlerde erkek olarak nitelendirilen Tanrı, çok sık olmasa da, gücün el değiştirmesine bağlı olarak cinsiyet değiştirmekten, daha doğrusu böyle algılanmaktan kurtularak, cinsiyetten münezzeh olduğu kabul edilecektir.

Hz. Havva’nın Hz. Ademi kandırdığı gerekçesiyle, kadın hakkındaki ayartan ve ayartıcı kabuller, her ikisinin de şeytan tarafından kandırıldığı keşfedilerek, kadının değil insanın kandırıldığı teslim edilecektir.

İlk suçun kadın tarafından işlenmesi anlayışının terk edilmesiyle, ilk ceza olarak anneliğin de kadına ceza olarak verildiği düşüncesi, yerini, kadının tam da bu özelliğinden dolayı, Allah’ın Rahim ismini kadınla paylaşmasından hareketle olumsuz algı ve uygulamalara son verilebileceği de ihtimal dahilindedir.

Tarihte gerçekleşen kadın algısının cadı veya melek şeklinde resmedildiği görülmektedir. Olumsuz algıya işaret eden cadı resmini burnundan dolayı iş yapabildiğini, süpürgesinden dolayı işbölümünü çağrıştırdığını ifade edebilir ve ilk uçak fikrinin mucidi olarak okuyabiliriz. Melek ise olumlu özelliklere işaret eder. İster kadının kendini ifade etmesi, ister erkeğin onu algılaması isterse erkeğin kendini yansıtması olarak görülsün, aslında cadı ve meleğin her ikisinin insanı yansıttığı görülecektir.

Bütün bunlardan sonra bütün erkek filozofları gölgesinde bırakacak kadın filozoflar yetişerek, “neden hiç kadın filozof yoktur” yaman sorusunun muhatabı olmaktan kadınlar kurtulabileceklerdir.

Tarihte “kadınlar ne ister?” sorusunun bir kral tarafından bir başka krala sorulduğu söylenir. Herhalde, artık “erkekler ne ister?” sorusunu sormanın vakti gelmiştir. Bir kraliçe olarak olmasa da, soruyu ben soruyor ve “herhalde erkekler babanın olduğu bir evde yetişmek ve baba olmak isterler”i cevap olarak teklif ediyorum. Ama hakkın bilinmesine inanan bir kadın olduğu kadar haddin bilinmesine de inanan bir insan olarak, bunun sadece bir teklif olduğunu ifade ediyor ve cevabı muhataplarına bırakıyorum.

Kaynaklar

ERHAT, Azra,  (1984). Mitoloji Sözlüğü, 3. Basım, İstanbul.

BARBER, Benjamin R., (2003). McWorld’e Karşı Cihad, (Çev. E. BİREY), İstanbul.

BAUMAN, Zygmunt, (1998). Postmodern Etik, (Çev. A. TÜRKER), İstanbul.

BEST, Steven-KELLNER, Douglas, (1998). Postmodern Teori, (Çev. M. KÜÇÜK), İstanbul.

CAMPBELL, Joseph, (1992). Batı Mitolojisi, Tanrının Maskeleri, (Çev. K. EMİROĞLU), Ankara.

CAN, Şefik, (1994). Klasik Yunan Mitolojisi, 3.Basım, İstanbul.

FISKE, John, (1996). İletişim Çalışmalarına Giriş, (Çev. S. İRVAN), Ankara.

GIDDENS, Anthony, (2000). Elimizden Kaçıp Giden Dünya, (Çev. O. AKINBAY), İstanbul.

GÖKA, Erol, (2002). “Küreselleşme ve Ruh sağlığı”, Küreselleşme ve Psikiyatri, 9. Ulusal Sosyal Psikiyatri Kongresi, Malatya.

GÜNGÖR, Erol, (1995). Ahlâk Psikolojisi ve Sosyal Ahlâk, İstanbul.

KOCABAŞ, Füsun-ELDEN, Müge, (2001). Reklamcılık, 2. Baskı, İstanbul.

LULL, James, (2001). Medya, İletişim, Kültür, (Çev. N. GÜNGÖR), Ankara.

LYOTARD, J.F., (1997). Postmodern Durum, (Çev. A. ÇİĞDEM), 2. Baskı, Ankara.

MALINOWSKI, Bronislaw, (1989). İlkel Toplumlarda Cinsellik ve Baskı, (Çev. H. PORTAKAL), İstanbul.

NAİSBITT, J.-ABURDENE, P., (Ts). Megatrends for Women, (Çev. H. PEKİNER), İstanbul.

ÖNÜR, Huriye, (2004). Türk Toplumunda Cinsiyete Dayalı İşbölümünü Etkileyen Sosyolojik Faktörler, Malatya Uygulaması, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Malatya.

RITZER, George, (2000). Büyüsü Bozulmuş Dünyayı Büyülemek, (Çev. S.S. KAYA), İstanbul.

TATAR, Hüsniye C., (2003). “Bir Tercihin Kapısında: Milenyumun Sinderellası Kalmak Ya da Medusası Olmak”, (Ed. Y. KAYA), İstanbul.

TOFFLER, Alvin, (Ts.). Dünyayı Nasıl Bir Gelecek Bekliyor, (Çev. M. ÇİFTKAYA), İstanbul.

TURNER, Brayn S., (1999). “Oryantalizm, Postmoderizm ve Din”, Postmodernizm ve İslâm, Küreselleşme ve Oryantalizm, (Der. A. TOPÇUOĞLU-Y. AKTAY), 2. Baskı, Ankara.

TÜRKÖNE, Mualla, (1995). Eski Türk Toplumunun Cinsiyet Kültürü, Ankara.