Milliyetçiği Reddetmek

86

Bazılarının eski alışkanlıkları dolayısıyla yumuşatarak yurtseverlik dediği milliyetçilik kimsenin tekelinde değildir. Keşke her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı milli ve manevi değerler, milli menfaatler, milli bağımsızlık, ülkenin birlik ve bütünlüğü, milli kimlik ve Türkçe konularında aynı hassasiyeti gösterebilse… Anlamlı,şerefli ve haysiyetli tavır ve düşünce bazılarının da tekeline biraz olsun girebilse….  Ama bu böyle olmuyor. Birileri sanki ülke kaynakları ve milli menfaatler babalarından kendilerine miras kalmış gibi, bunları ona buna dağıtma, zedeleme ve bağışlama ile meşguller…

Bu satırları yazarken yeni Milli Eğitim Bakanımızın ilk iktidar yıllarında söylediği bir söz var ki hatırlamamak mümkün değil. Çiçeği burnunda Bakanımız “Milliyetçilik gerilerde kaldı artık küreselleşme esas” benzeri laflar etmişti. Ne garip ki küreselleşme, süper güç ve blokların önü açılmış milli devletleri kendilerine itaate zorlaması, ters tepki yapmış, yükselen milliyetçilik kendisini hissettirmişti. Bu önemli gelişme bazıları için hiç de önemli değildir. Onlar yıllarca kulaklarına fısıldananların dışına iradelerini kullanıp çıkamazlar.

Bazıları eskimiş bir modayı tekrar canlı hale getirmeye çalışıyorlar. Milli kimlik ve milliyetçiliği içlerine sindiremeyenler, değişik ideolojik kalıplar gereği yine milliyetçi duruş karşıtlarıyla iç içe ve dayanışma içindedirler. Bu ihanet ittifakı genç nesillerin İslam’a bakışını değiştiriyor ve onları dinlerine soğutuyor. Samimi bir Müslümanın bu yanlışları yapması mümkün olamaz. Ama İslam’ı ve her kutsal değeri kullanıp istismar etmekten çekinmeyenler bundan rahatsız değillerdir. Dün komünizmin kızılı ile uğraşanların bugün önlerine “yeşil”i konmuş bulunuyor. Kızılı gibi yeşili de milli devlet, milli kimlik ve Cumhuriyet karşıtı… Türkiye’yi Türkiye yapan değerlerle kavgalı…

En son ve en gelişmiş din olan İslam bilindiği gibi evrenseldir ve çağlar üstüdür.  Müslümanın milliyetsiz ve milli kimliksiz olmasını önermez. Aksi halde, İslamın gelişmesini engelleyen yine bazı Müslümanlar olur. İslamla şereflenmiş bir Alman’a, Fransız’a, İngiliz’e iyi ve makbul Müslüman olabilmesi için; milliyetini, milli kimliğini çöpe at da gel mi diyeceğiz? Böyle bir şey olabilir mi? Yine bir yabancı ülkede engelleri aşarak bürokraside önemli bir yer işgal ettiğini varsaydığımız bir Müslüman; ülkesinin çıkarlarını, yasalarını, vatandaşlığını bir tarafa atarak sadece aynı ümmete mensup olma duygusunu mu öne çıkaracaktır? Bu mümkün mü? İslam alemine mensup olma bilinci çok güzel bir duygudur. Aslında duygudan uygulamaya dönmesi gereken bir konudur. Ülkeler milli kimliklerine göre farklı bir üslupla İslamı yaşayabilirler.

İslam ülkeleri arasındaki işbirliği ve dayanışma oldukça zayıftır. Dünyanın farklı bölgelerinde Müslüman kanı akarken Müslüman ülkelerin büyük çoğunluğu sessiz kalır ve tepki göstermez. İsrail ve ABD’nin hoşuna gitmeyecek politikaları uygulamaktan kaçınırlar, Balkanlarda atıl duran fabrika ve tesislerin özelleştirilmesinde Ortodoks Hıristiyan dayanışmasını gördükçe insan üzülüyor. İslam ülkelerinin önemli bir bölümünde Batı destekli iktidarların bulunması gerekli işbirliğinin önündeki asıl engeldir.

Aslında milli irade üzerinde Batı ipoteği sürdüğü sürece, halk ile yönetimler duygusal yakınlık kurmuş  olsalar da, demokraside yabancılaşmanın güçlenmesi önlenemez.

Önceki İçerikKıbrıs Barış Harekatı emrini Erbakan mı verdi?
Sonraki İçerikFransa’dan İzlenimler: 2
Avatar photo
1944 İstanbul doğumludur. Orta Öğrenimini Maarif Kolejinde, yüksek öğrenimini İktisadî ve İdari Bilimler Yüksek Okul'unda tamamlamıştır. 1967'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne asistan olarak girmiştir. Ord. Prof. Dr. Z.F. Fındıkoğlu'na asistanlık yapmıştır. 1972'de "Bölgelerarası Dengesizlik" teziyle doktor, 1977'de "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" teziyle doçent, 1988'de de profesör olmuştur. 1976 Haziranında yurt dışına araştırma ve inceleme için giden Erkal 6 ay Londra ve Oxford'ta inceleme ve araştırmalar yapmış, Doçentlik hazırlıklarını ikmal etmiştir. 1977 yılında hazırladığı "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" isimli Eğitim Sosyolojisi ve Eğitim Ekonomisi ağırlıklı tezle Doçent olmuştur. 1988'de Paris'de, 1989'da Yugoslavya Bled'de yapılan milletlerarası UNESCO toplantılarında ülkemizi birer tebliğle temsil etmiştir. 1992 Yılında Hollanda'da yapılan Avrupa Konseyi'nin "Avrupa'da Etnik ve Cemaat İlişkileri" konulu toplantısına tebliğle katılmıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dışında dönem dönem Harp Akademilerinde, Gazi Üniversitesi'nde, Karadeniz Teknik (İktisadi ve İdari Bilimler Yüksek Okulu) ve Marmara Üniversitelerinde de derslere girmiştir ve konferansçı olarak bulunmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı, Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü, İstanbul Üniversitesi Senato Üyesi, Aydınlar Ocağı Genel Başkanı ve İstanbul Türk Ocağı üyesi olan Prof. Dr. Erkal'ın yayımlanmış ve bir çok baskı yapmış 15 kitabı ve 700 civarında makalesi vardır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde Pazar günleri makaleleri yayımlanmaktadır. Prof. Dr. Erkal evli ve üç çocukludur. Dikkat Çeken Bazı Kitapları : Sosyoloji (Toplumbilimi) (İlaveli 14. Baskı), İst. 2009 Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri, İst. 1978 Bölgelerarası Dengesizlik ve Doğu Kalkınması,(2. Baskı), İst. 1978 Sosyal Meselelerimiz ve Sosyal Değişme, Ankara 1984 Bölge Açısından Az Gelişmişlik, İst. 1990 Etnik Tuzak, (5. Baskı), İst. 1997 Sosyolojik Açıdan Spor, (3. Baskı), İst. 1998 İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, (5. Baskı), İst. 2000 Türk Kültüründe Hoşgörü, İst. 2000 Merkez Binanın Penceresinden, İst. 2003 Küreselleşme, Etniklik, Çokkültürlülük, İst. 2005 Türkiye'de Yolsuzluğun Sosyo-Ekonomik Nedenleri, Etkileri ve Çözüm Önerileri (Ortak Eser), İst. 2001 Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü (Ortak Eser), İst. 1997 Economy and Society, An Introduction, İst. 1997 Yol Ayrımındaki Ülke, İst. 2007 Yükseköğretim Kurumlarının Bölgelerarası Gelişme Farklılıkları Açısından Önemi ve İşlevleri, İTO, İst. 1998 (Ortak Araştırma)