Aydınlar Ocağı’nı dolaylı veya dolaysız hedef tahtası yapan, hala 1970’leri yaşayanların yazı ve beyanlarını hayretle ve bazen de tebessümle izliyoruz. Bilgisiz, mesnetsiz ve kalitesiz yakıştırmalara ve saldırılara çoğu zaman cevap hakkımızı bile kullanmıyoruz. Aslında kaliteli tenkidi bile arar hale geldik. Ocağımız, milli çizgide olan farklı siyasi görüşlere sahip milli ve manevi değerlere bağlı aydınları bünyesinde barındırmaktadır. Tüzüğümüzün gaye maddesinde Türk Milliyetçiliği yer alır. Sağın milliyetsiz, milli kimliksiz, milli devlet, üniter yapı ve Cumhuriyete düşman, Milli Mücadeleyi içine sindirememiş, teslimiyetçi ve işbirlikçi etnik ırkçılarıyla veya onlara destek olan bugünün Damat Feritleri ile ortak hiçbir tarafımız olamaz.
Sağın milliyetsiz ve vatansız kesimi ile solun önemli bir bölümü Türk ve Türkiye düşmanlığında ittifak etmiş durumdadırlar. Her milli meselede ülkeleri ile başkaları adına amansız bir kavganın içindedirler. Dün sosyalizmi Türkiye Cumhuriyetine karşı kullanıp sonuç alamayanların önemli bir bölümü, şimdi kapitalist ittifakın emrindedirler. Onlar artık Batının yeniçerileridir. Sağda ve solda bazıları hala ideolojik kavga döneminin dışına çıkıp uyanamıyorlar. Artık Türkiye’deki mücadele; demokratik parlamenter sisteme bağlı olanlar ile diktatör özentileri arasındadır. Tek adam sultasına bel bağlayanlar, Türkiye’yi bölerek ve ufalayarak yenileştireceklerdir. Milli devlet ve üniter yapı hedef alınmıştır. Bazı dost ve müttefiklerimiz de bize yardımcı olmaktadır. Çok ortaklı bir devlete geçerek, egemenliği paylaştırarak, etnik merkezli bir ufalanma amaçlanmaktadır. Bu tuzak utanmadan yeni elbise, yeni araba, yeni bina gibi Yeni Türkiye olarak yutturulmaya çalışılmaktadır. 1923 Türkiye’si geride kalmış, kapılar kapanmış, şimdi ufalanmanın simsarları ile muhabbet kuruluyor.
Bazıları Aydınlar Ocağı‘nı öyle iyi tanıyorlar ki, bir tarihte Prof.Dr. Aydın Yalçın’ın kuruluşumuza genel başkanlık yaptığını zannediyorlar! Bir ara Bodrum Yalıkavak’ta toplanan malum sözde aydınların toplantısını bile Aydınlar Ocağı toplantısı diye yazmışlardı. Tuğla gibi kitaplar yazıyorlar, ama yanlışlarla dolu… Ocak’ta görev yapmış değerli hocalarımızdan herhangi birini kuruluşumuzla özdeşleştirmek yanlış olmasa da; çok eksik bir bakıştır. 12 Eylül 1980 sonrası faaliyetlerimize ara verdirilmiştir. Milliyetçi çizgideki siyasetçi, aydın ve gençlere olmadık baskı ve işkenceler yapan, denge olsun diye ülkücü gençleri idam eden 12 Eylül yönetimi ile kuruluşumuzu hala özdeşleştirenler var.
Ülke hemen hemen her konuda kamplaşmaya ve çatışmaya zorlandığı gibi devlet ve millet konusu da sürekli kaşınıyor. Devletsiz millet de; milletsiz devlet de birer ütopyadır. Devletle kavgalı olanların Türk Tarihi ile kavgaları vardır. Devletle milleti birbirine rakip gören, rakip gördüğü için iç ve dış destek bulan, methedilen siyasetçilerin seçimlerde devletin sınırsız imkanlarını haksız şekilde kullanmaları büyük bir çelişkidir. Devletle kavgalı olanlar yarın ispatlanamayan sözde Ermeni soykırımı iddialarını da tarihi ile yüzleşme adına kabul edebilirler. Rum, Ermeni ve Kürt açılımlarını sahiplenebilirler. Irak‘ın üçe bölünmesinden ve Türkmenlerin soykırıma uğramasından rahatsız olmazlar. Doğu Türkistan‘daki insan hakları ihlalleri onları pek rahatsız etmez. Onlar için Filistin ve Gazze dışında ağlama duvarları yoktur.Kürdistan sözünü sık sık tekrarlarlar. Kuzey Irak ‘la ilişkileri ekonomik menfaat üzerine kuruludur. Devletle hesaplaşmak isteyenler ne gariptir ki; devletin başına geçmek isterler.
Maalesef bir dönem Türk Milletinin değerlerini hiçe sayan ve milli ve manevi değerlerimizle yabancılaşmış, seçkinci, tahakkümcü, halka tepeden bakan, halka rağmen halkçılar vardı. Bunlar milletsiz devlet anlayışına yatkındı. Şimdi ise devletsiz millet teziyle ortaya çıkanların bir kutup olarak diğerlerinden ne farkı var?
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde mütevazi ve kaliteli çizgisiyle sayın Ekmeleddin İhsanoğlu dikkat çeker hale geldi. Oylarını devamlı artırdığı anlaşılıyor. Solun bazı değişik kesimlerinin AKP adayına çalışması doğrusu dikkat çekiyor. Bazıları TV programlarında Ekmeleddin Beyi halifeliğe uygun görüyor. Sözde daha önce çalıştığı İslam Teşkilatı dolayısı ile zaten yarı halife imiş! Bu anlayışı sürdürenler merak etmesin; yarın onları TRT ekranlarında da görebiliriz.