Bilindiği gibi Mesnevî, Mevlana Celaleddin-i Rûmî Hazretleri’nin Farsça olarak yazdığı 6 ciltlik eseridir. Bir edebî tür olan Mesnevi, doğu edebiyatında; aynı vezinle ve iki mısraı kafiyeli olarak yazılmış manzum eserlerin ortak adıdır. Hazret-i Mevlanâ ölümsüz eseri Mesnevî ile doğuda ve batıda kelimenin asıl anlamını gölgede bırakmıştır. Hatta denilebilir ki edebiyat çevreleri dışında kalan kişiler ‘Mesnevi‘ denilince yalnızca Mevlanâ’nın eserini hatırlar duruma gelmişlerdir.
Mevlanâ’nın eserinde tasavvufî bilgiler ve öğütler, hikâyeler şeklinde verilmektedir.
Eserde eşsiz bir edebî üslup, mükemmel bir anlatım, kıvrak bir zekâ, sağlam bir inanç ve sıcak bir sevgi vardır. Uzun yüzyıllar çeşitli kurumlarda binlerce kişiye sevgi ve inanç yolunu, doğru yolu göstermiştir. Çeşitli dünya dillerine çevrilen, çeşitli eserlerin yazılmasına vesile olan bu eserin çok sayıda Türkçe tercümesi de bulunmaktadır.
Hazret-i Mevlanâ; Mesnevi isimli eseri ile beşeriyetin karşısına kâh gerçekçi bir sanatkâr, kâh tefekkürü ve imanıyla göz kamaştıran bir hakîm(1) olarak çıkar.
Dünyanın tehlikeli bir hızla mekanikleştiği bu asırda, Âdemoğlunun tasavvuf ve Mesnevi kültürüne ihtiyacı, şüphesiz her zamankinden daha fazladır. Zira bugün azgın tabiat kuvvetlerini kontrolü altına almış ve hizmetine koşmuş olan insanoğlu, bir yandan da esir ettiği bu zorlu kuvvetler tarafından esir alınmış durumdadır. Öyle ki, teknik araştırma ve buluşlarının gururu ve büyüklük hislerinin gafleti, maddesi ile manası arasındaki kapıyı tamamen kapatmış ve onu dış tabiatının zindanına hapsetmiştir. Kendi kendine yabancı hatta düşman kesilen bu insan, sevgiyi unutmuş, imandan, ihlâstan habersiz kalmış, sonunda da üstüne çöken egoizme teslim olarak, onun emrinde çevresini yıkar döker, ezip perişan eder hâle gelmiştir.
Bu sebeple, dünden daha çok bugün Mevlanâ’nın mesajına ihtiyaç vardır.
Mevlana, aynı zamanda eğitimin gücüne inanan bir mütefekkir olarak, eğitim-öğretim yöntemleri hakkında uzman ve cihanşümul bir şahsiyettir. Denilebilir ki, yaklaşık sekiz asır önce koyduğu eğitim metodu, günümüzde bilinen ve uygulanan yöntemlerle aynı seviyededir.
Eğitim uzmanı Doç. Dr. Süleyman Doğan; Mevlanâ Hazretleri’nin, bu özelliğini cömertçe sergilediği geniş kapsamlı eserini, kendi meslekî bilgi ve tecrübeleriyle titiz bir incelemeye-elemeye tâbi tutuyor ve bilgilerin usaresini, yorumlarıyla daha rahat anlaşılabilir kıvamda okuyucuya sunuyor.
Eğitim faaliyetini en güzel ifade eden kavram etkileşimdir. Ağız boşluğunda oluşan sesler, bir kulaktan girer, diğerinden çıkar. Gönülde oluşan düşünceler, akıl süzgecinden geçtikten sonra ağızdan ses olarak çıktığında ise, gönüllere girer, zihinlere yerleşir. Mesnevî’den Pedagojik Telkinler isimli kitapta, eğitimde başarının sihirli formülü, bu ve benzeri örneklerle anlatılıyor.
Kitap uzun soluklu bir çalışmanın ürünüdür. İç-içe girmiş hikâyelerin konuya taallûk eden bölümleri seçilmiş, bilgiler âdetâ tablet hâline getirilmiştir. Böylece, bu güne kadar yapılan Mesnevî yorumlarından farklı bir ürün elde edilmiştir. Yazar, kitabı takdim yazısında, örnek bir kadirşinaslık sergileyerek söz konusu yorumların listesini, yazarlarının isimleriyle birlikte vererek onlardan yararlandığını ifade ediyor. Anlaşılıyor ki Mesnevî’den Pedagojik Telkinler, yalnızca Mevlenâ’nın Mesnevî’sinden değil, Mesnevî’yi yorumlayan eserlerden de elde edilmiş usaredir.
Doç. Dr. Süleyman Doğan‘ın 13 X 21 santim ölçülerinde 272 sayfalık eseri, iki bölümden oluşuyor: Birinci bölümde, ‘Mesnevi ve Pedagoji‘ başlığı altında Mesnevi’deki hikâyelerin eğitim metodu açısından tahlili ve Mevlana’nın eğitim yöntemi örneklerle açıklanıyor. ‘Mesnevi Telkin‘ başlığını taşıyan ikinci bölümde ise, önce hikâyeye yer verilmiş, ardından da hikâyeye dair özgün düşünce, yorum ve fikirler ortaya konulmuştur.
Selis Kitaplar:
Prof. Dr. Kâzım İsmail Gürkan Caddesi Nu: 13 Çağdaş Han Nu: 2 Cağaloğlu, İstanbul.
Telefon: 0.212-513 63 89 e-posta: info@seliskitaplar.com www.seliskitaplar.com
(1)hakîm: Hikmet sahibi, bilge, filozof. Akıllı, derin düşünen, hükümleri sağlam, basiret ve sağduyu sâhibi kimse. Kâinattaki varlıkların mahiyet ve hakikatlerini aklı ile bilen kimseler için de kullanılır. Sokrat, Eflatun, İbn-i Sîna ve Fuzûlî birer hakîmdir. Kelime, ‘hakîm-i mutlak‘ şeklinde kullanıldığında Cenab-ı Allah kast edilir.
Doç. Dr. Süleyman Doğan
1965 yılında Aksaray’ın Ortaköy ilçesinde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini memleketinde tamamladı. 1988 yılında Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden mezun oldu.
Çeşitli günlük gazete ve dergilerde muhabir, editör ve köşe yazarı olarak çalıştı.
1995 yılında İngiliz Kültür Merkezi’nin bursunu kazanarak İngiltere’de, Birmingham Üniversitesinde Politika ve Milletlerarası İlişkiler alanında Master Programını tamamladı. 1999 yılında Pedagoji (Eğitim Bilimleri) doktoru unvanını aldı. Çocuk ve aile eğitimi ve aile sosyolojisi üzerine yaptığı çalışmalarla Eğitim Sosyolojisi alanında doçent oldu. 2005-2008 yılları arasında Devlet Planlama Teşkilatı Ulusal Ajans proje değerlendirmesinde bağımsız (AB) hakemi dış uzmanı olarak görev yaptı. 2008 yılında Milletlerarası Malezya Üniversitesi’nde dört ay araştırmacı öğretim üyesi olarak bulundu. Sırasıyla Fırat, Abant İzzet Baysal, İstanbul, Trakya ve Fatih Üniversitesinde çalıştı. 2009 yılından beri Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümünde Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır.
25’i milletlerarası olmak üzere 100 civarında ilmî yayını vardır. Başta TÜBİTAK olmak üzere birçok kurum, kuruluş ve dergilere hakemlik ve ilmî jüri üyeliği yapmaktadır.
Yayınlanmış Kitapları:
*Afganistan’da Kim Kazandı? (1993), *Keşmir’den Geliyorum (1995), *Eğitimde Başarının Şartları (1998), *Sivil Demokrasi Çağrısı (Derleme – 1999), *Şimdiki Çocuklar Harika (2001), *Çocuklar Küçük Bir Şey Değildir (2002), Mutlu Aile Mutlu Çocuk (2003), Başarıya Yürüyenler (2005), *Varolmanın Yolunda Zengin Olmak (Editör, M. Uyar ve M. Çetin ile birlikte) (2005), *Ailenin Aynası Çocuk (2006), Ailede Sevgi Eğitim (Editör – 2009), *İnsanlar Konuşa Konuşa (C. Doğan ile birlikte – 2011), Mesnevi’den Pedagojik Telkinler (2013).
Mevlanâ ve Hacı Bektaş Veli
Adamın biri, meşru olmayan yollardan kazandığı para ile bir inek almış. Sonra bu inekten yararlanmanın doğru olmayacağını düşünerek ineği, Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin, aynı zamanda aşevi işlevi görmekte olan dergâhına bağışlamak istemiş. Gitmiş, Hacı Bektaş Veli’ye durumu anlatarak ineği bağışlamak istediğini söylemiş.
Hacı Bektaş Veli, ‘Helal değildir.’ Diyerek bağışı kabul etmemiş.
Bunun üzerine Mevlevî dergâhına gitmiş. Görüşüp durumu anlattığı Mevlanâ Hazretleri, bu bağışı kabul etmiş.
Adam, Hazret-i Mevlanâ’ya, Hacı bektaş Veli’nin bu ineği kabul etmediğini, bu konudaki yorumunun ne olduğunu sormuş. Mevlanâ’nın cevabı şöyle olmuş:
– Biz karga isek, Hacı Betaş Veli, bir şâhindir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden kabul etmemiştir.
Adam üşenmemiş, bu defa da Hacı Bektaş Veli’ye gitmiş, durumu anlatıp yorumunu öğrenmek istemiş. Hacı Bekteş Veli’nin yorumu:
– Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise, Mevlanâ’nın gönlü bir okyanus gibidir. Bir damla ile bizim gönlümüz kirlenebilir. Fakat O’nun engin gönlü kirlenmez. Bağışınızı bu sebeple kabul etmiştir.
* * *
Kıssadan hisse:
Birbirini kötülemeyen, kırmayan… Dostlarının sözünü iyiye yorumlayan, Dostunu yücelten böylesine bilge insanlar nerede şimdi? Onlara öylesine çok ihtiyacımız var ki…