Hayatı Türk milliyetçiliği yolunda mücadelelerle geçen Dündar Taşer, millî konularda daima vecd ve ibadet hâlindeymiş gibi meselelerin üzerine eğilirdi. Geniş ve derin kültürü, keskin ve çarpıcı zekâsı, sarsılmaz imanı ve karakteri ile Türk milliyetçiliğinin mümtaz simasıydı. Dündar Taşer; Türk tarihine vakıf, geniş bir kültüre sahipti. Gençlerin yetişmelerine büyük önem verir, bundan dolayı da gençlerle sık sık bir araya gelirdi. Israrlı ve sabırlı bir tarih okuyucusu idi. Tarihe bakışı, geçmişi öğrenmeden daha öte bir mana taşır, tarihi bir laboratuar olarak değerlendirerek olayları yorumlar, günümüz ve gelecek için dersler çıkarırdı. Derin ve şuurlu kültürü içinde sağlam bir muhakeme tarzına, akıcı ve heyecanlı bir üslûba, keskin ve ilk hamlede meselelerin özüne giriveren tahlilci bir özelliğe sahipti. Hangi konuda konuşup yazdıysa verdiği hükümler doğru çıkmıştır. Teşhis, tespit ve yorumları; yaşanan hâdiselerle doğrulanmıştır. Olayları ve meseleleri Türk milliyetçiliği açısından değerlendirmiş, bakışı da bu nokta-i nazardan olmuştur. En karışık hâdiseleri, bir bakışta teferruattan ve yanıltıcı unsurlardan sıyırıp, sebep ve netice arasında basit fakat sağlam bağlar kurabilmiştir. Büyük dava adamı, Dündar Taşer, mukaddes bir ülkü ve mücadelenin hem kumandanı hem de neferiydi.
O’nun, vatanımızın ve milletimizin meselelerine ışık tutan 106 adet makalesi, Ötüken Neşriyat tarafından 13,5 X 21 santim ölçülerinde 350 sayfalık hacimle 2019 yılının Şubat ayında kitap hâlinde yeniden yayınlandı. Son makalesi, müessif trafik kazasında Rahmet-i Rahman’a kavuşması sebebiyle yarım kalmıştır ve başlıksızdır.
Ekseriyeti Devlet Gazetesi’nde neşredilen makalelerin altında yayın tarihinin bulunması, Türkiye’nin gündeminde, hangi tarihte hangi meselenin bulunduğunu belirtmesi açısından isabetli bir tercihtir. Ayrıca ‘dizin‘ olarak adlandırılan, makalelerde adı geçen şahıs, kavram ve olayların isimlerini ihtiva eden listeye kitapta yer verilebilseydi, okuyucuya büyük kolaylık sağlanmış olurdu. Yine de kitap, günümüzde hâlâ gündemde bulunan meseleler hakkında fikir sahibi olmak, çözümler geliştirmek isteyenler için faydalı bir eserdir. Ayrıca Dündar Taşer’i âbidevî şahsiyeti ve fikirleriyle yeni nesillere tanıtmak bakımından takdire şayan vefakarlık örneğidir.
***
O’nun görüş ve düşünce genişliğini ve derinliğini ortaya koyan satırlar:
Midhat Paşa, yeni bir Anayasanın her derde deva olduğunu, Avrupa’daki teknik gelişmenin bile onun sonucu bulunduğunu, Meşrutiyet’in ilânıyla Osmanlı Devleti’nin bir anda İngiltere kadar kuvvetleneceğini yazmıştır.
Nitekim biz de aynı hataya düştük ve ‘bir mükemmel anayasa yapılırsa, Türkiye’nin Almanya veya İngiltere düzeyine geleceğini‘ sandık. Ne yapalım ki, Türk aydınının çok yanlış ve köklü eksikliklerinden biri de, bazı kavramlarda sihirli bir güç tasavvur etmesidir. Tabii bu, aydının kendine yabancılaşmasından doğmaktadır. Çünkü kendine yabancılaşma, millî ölçüyü kaybetme demektir. Millî ölçüyü kaybeden kimse ise, dış ve iç politika olaylarını, kendi milletinin çıkarlarına uygun bir şekilde değerlendirmekten mahrum olan adam demektir.
Acayipliğe bakın ki, tam yüz yıldan beri anayasa meselesiyle uğraşıyoruz! Delinin kulağıyla oynadığı gibi, anayasa ile oynuyoruz. Kanun-ı Esâsî’leri (Osmanlı dönemi Anayasası) Teşkilât-ı Esâsiye Kanunları (Cumhuriyet dönemi anayasası), Anayasa’ları, bunların değişiklikleri takip edip durmakta… Bu bize ne getirdi? Hiç… Hâlâ yanlıştan vazgeçtiğimizi söyleyebilir miyiz?
Makalelerden bazılarının başlıkları ve makalelerden bercesteler:
*Biz Kimiz? ‘Biz bir cihan devletinin kalıntısı üstünde cihan hâkimiyetinin evlâtları olarak oturuyoruz. Sokaktan mektebe, kahveden fabrikaya koşmalıyız. Sanayimizi kurmalı, büyük milletlerin imkânlarını büyük geleceği kurmak için seferber etmeliyiz.’ *Solcular ve Atatürk. ‘Atatürk hiçbir zaman sosyalist olmadı. Bunu sözleri ile de, hareketleri ile de bizzat tatbik etti.’ *Milliyetçi Hareket ‘Millet, haz ve elemi beraber tadan, birbirinden haberi yokken de birbiri gibi olan bir varlıktır.’ *Milliyetçi Hareket ve Dış Politika. ‘Türklük ideali ve Türkiye jeopolitiği bizi Rusya ile hasım hâle getirdiği gibi inkişafımızın tabii istikameti de Amerika ile karşı karşıya gelmemize sebep olmaktadır. Türk diplomasisinin halletmesi lâzım gelen mesele budur.’ *Biraz İz’an. ‘Gafletle hıyaneti karıştıracak kadar gafil olmamak gerekir.’ *Çağ Dışı. “Din’, ‘milliyet’ ve ‘vatan’ gibi mefhumlar, yaşamaya devam edecektir. ‘Sağ’ın eskiliği gerçekliğinde ve güçlülüğündedir. Kökünün bin yıllara dayanması, dallarının da bin yıllar ötesine uzanacağının delilidir.” *Türk’ün İktidarı Yakındır. ‘Bir millet, iktidarı acz ve zaaf gösterdiği için varlığının tükenmesine razı olamaz.’ *Naylon İktidar. ‘Yetkiye talip olanın hürriyetten vazgeçmesi, sorumluluğu yüklenip, başını rehin koyması gerekir.’ *27 Mayıs’ın Düşündürdükleri. ‘Tabiî senatörlük oltasını yutanlar, CHP’nin emrinde her isteği yerine getirdiler.’ *Şundan Bundan. ‘Hizmet milletedir ve her şey ona lâyık ve faydalı olduğu nispette muteberdir.’ *Tarafsızlık. ‘Tarafsız profesör, tarafsız memur, tarafsız politikacı olamaz. Türkiye’de Türkçü, milliyetçi olmak şarttır.’ *Osmanlı Gerçeği. ‘Osmanlı Devleti, tarihin benzerini tanımadığı azamette bir devletti. Osmanlı idaresi, medeniyeti, kültürü sanatı, kıyafeti, muaşereti, mutfağı, musikisi, hatta notası bile kendine mahsus bir bütündü.’
O’nun, çok az kişi tarafından bilinen insanî yönü, nezaketi, inceliği ve zarafeti…
Dündar Taşer, 27 Mayıs askerî darbesinden sonra İçişleri Bakanlığı’nı kontrolle vazifelendirilir. Bakanın odasındaki kilitli kasanın anahtarını almak için Namık Gedik’i Harbiye’deki hücresinde ziyaret eder. Eski bakanı büyük bir üzüntü içerisinde ve psikolojik açıdan bitik görünce üzülür ve ‘Beyefendi, rahatsız ediyorum, kusura bakmayın.’ kelimeleriyle başladıktan sonra devam eder: ‘Üzülmeyiniz. Bu kaderdir. İnsanın başına siyasette böyle şeyler gelir. Ben de meslektaşınız sayılırım. Askerim fakat maalesef biz de siyaset sahnesine girdik. Sizin durumunuz belli, benim ise yarın ne olacağım belirsiz.’ Bu sözler üzerine eski bakan kendine gelir…
Bu hareketi isimlendirmek isteyenler, ‘Türk’ün asaleti‘ kelimelerinden başka bir şey söyleyebilirler mi?
Merhum Taşer’in ‘Mesele‘ isimli makaleler kitabında; her yaştan, her meslekten herkesin alacağı dersler, öğreneceği bilgiler var…
ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.
İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50
Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: otuken@otuken.com.tr www.otuken.com.tr
DÜNDAR TAŞER: 1925 yılında Gaziantep’te doğdu. Köklü ve gelenekli bir aileye mensuptur. Aile ve aile çevresinde derin bir Türk terbiyesi almış, çocukluk ve okul yıllarını Gaziantep’te geçirmiştir. Ailesinin desteği ve kendi isteği ile Kara Harp Okulu’na girmiş, bu okulun tank sınıfından teğmen olarak mezun olup ordu saflarına katılmıştır. Bilahare kurmay subay imtihanını başarı ile vererek kurmay olmuştur ve kurmay tank binbaşılığına kadar yükselmiştir. 27 Mayıs 1960’ta yapılan askerî darbeye katılmış ve 38 kişilik Millî Birlik Komitesi’nde yer almıştır. Darbeden kısa bir zaman sonra, darbeyi gerçekleştirenler arasındaki ahengin bozulması ve o zamanki CHP’nin ihtilal komitesi üzerindeki baskısının artmasıyla ihtilalın yüksek rütbeli subayları, Alparslan Türkeş’le birlikte, Dündar Taşer’in de dâhil olduğu 14 üyeyi yurt dışına sürmüşlerdir. Taşer, İsviçre’nin Zürih şehrine gönderilmiş, oradaki T.C. Büyükelçiliği’nde askerî ataşelik yapmış, yurda döndükten sonra da emekliye sevk edilmiştir. Bunun üzerine siyasî hayata giren Taşer, Alparslan Türkeş ve birkaç arkadaşıyla Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) isimli siyasi partiye katılmıştır. 1969’da bu partinin adı Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirilmiştir. Dündar Taşer, bir trafik kazası neticesinde 13 Haziran 1972 tarihinde Hakk’a yürümüştür.
|
KUŞBAKIŞI:
21. Yüzyılda Uygur Dramı Göç:
Çağdaş Türk Lehçeleri sahasında öğretim üyesi ve Dünya Uygur Kongresi Genel Sekreteri Erkin Emet, 1962 Kaşgar doğumludur. 13,5 x 21 santim ölçülerinde, 289 sayfalık eserinde Çin esareti altında bulunan ve gördükleri baskıya dayanamayarak 2014 ve 2015 yılları arasında anavatanlarını terk etmek mecburiyetinde kalan Doğu Türkistanlı Uygur Türklerinin kaçak yollarla ülke dışına çıkmalarının yaşanmış hikâyesini anlatıyor. Malezya ve Tayland üzerinden Türkiye’ye ulaşmaları sırasında çekilen çilelere, maddî ve manevi kayıplara, hastalıklara ve ölümlere dikkatleri çekerek Doğu Türkistan Türklerinin trajedisini dünya gündemine yerleştirmeye çalışıyor.
Bu göç sırasında çok sayıda insan can vermiş, ancak 7500 civarında Uygur Türkü Türkiye’ye ulaşabilmiştir. Hâlen, Tayland’da 50, Malezya’da 11 olmak üzere toplam 61 Uygur Türkü de göç hareketlerine karıştığı için hapiste tutulmaktadır. Bu göç hareketleri sonucu, Çin Hükümeti tarafından 2017 yılı Mayıs ayında Doğu Türkistanlılara yurt dışına çıkma yasağı getirilmiş ve bir milyona yakın Uygur ve Kazak Türkü Kapalı Eğitim Merkezi adlı Nazi kamplarına alınmıştır. Bu insanlık dışı vahşete, insan hakları ihlallerine karşı, başta Türk ve Müslüman ülkeler, üç maymun görüntüsü içindedirler.
Doğu Türkistan, Hun İmparatorluğu zamanından beri Türk yurdudur. Orada yurt târümar, yürekler yangın yeridir. Istıraplı gözlerden akan yaş değil, kandır. Çığlıklar kırbaçla, dipçikle, sonu ölüme çıkan türlü çeşitli Çin işkenceleriyle ve kurşunla susturulmaktadır. Bu vahşet, Doğu Türkistan’ın Çin tarafından işgal edildiği 1949’dan günümüze kadar devam ediyor. Zengin yer altı ve yer üstü servetlere sâhip 1.828.418 kilometrekarelik ülkenin % 99’u Müslüman olan asıl sâhibi, Çin’in diğer bölgelerinden insan dolu gelip boş dönen tren katarlarıyla azınlık durumuna düşürülmüştür. Yıldırılmış, sindirilmiş kendisini korumaktan bile âciz duruma düşürülmüş insanların namaz kılmaları, Kur’ân okumaları bile ‘terörist‘ olarak suçlanmaları için yeterli sebep olarak görülmektedir. Terörist olarak suçlananlar anında derdest edilip götürülmekte, bir daha kendisinden haber alınamamaktadır.
Müslüman Türk evlerine, aile mahremiyeti ihlal edilerek ‘aile kardeşliği’ adı altında Çin erkekleri yatılı olarak yerleştirilmektedir. Canlarını ve ciğerpâreleri biricik evlatlarını kurtarabilmek için Türklüğünden ve Müslümanlığından vazgeçenler taltif edilmekte, vazgeçemeyenler ise ‘uyum için eğitim‘ kamplarına alınmakta orada inim-inim inletilmekte, açlıktan, hastalıktan, bakımsızlıktan ve işkence sebebiyle ölüme terk edilmektedirler. Evli çiftlerin ancak bir çocuğa sâhip olmalarına izin verilmektedir. İkinci çocuğuna hâmile kalanlar, kasap âletleri ile narkozsuz ameliyat edilerek çocuğu ölü olarak alınmaktadır. Ameliyata mâruz bırakılan annelerin çoğu ölmektedir.
Hayvan hakları için sokaklara dökülenler, insan haklarının derin ve iğrenç çukurlara gömülmesi ile hiç mi hiç alakadar olmamaktadırlar. Orada milyonlarca Müslüman Türk, avaz-avaz ağlarken, canhıraş çığlıklar içinde sürüklenerek ölüme götürülürken insanlık nasıl gülebiliyor? Nasıl eğlenebiliyor? Köpek bile hemcinsi herhangi bir sebeple yaralanınca, yardımına koşarken, insanlıktan bahsetmek nasıl bir insanlık anlayışıdır?
Bu eseri ile Erkin Emet, Uygur Türklerinin trajik durumlarını gözler önüne sermektedir.
AKÇAĞ BASIM YAYIM PAZARLAMA ANONİM ŞİRKETİ:
Tuna Caddesi Nu: 8/1 Kızılay-Ankara. Telefon: 0.312-432 17 98 Belgegeçer: 0.312-432 28 52 www.akcag.com.tr e-posta: akcag@akcag.com
ANADOLU TÜRK BEYLİKLERİ:
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Orta Çağ Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muharrem Kesik‘in telif ettiği 16,5 X 24 santim ölçülerinde, 446 sayfalık eser, üniversitelerdeki Anadolu Türk Beylikleri Tarihi derslerinde kaynak ihtiyacını karşılayabilecek bir muhtevada. Aynı zamanda tarih ilmiyle alakadar olanların da zevkle okuyacağı bilgilere sahip.
Anadolu’daki Türk beyliklerinin tarihini araştırırken karşılaşılan en büyük sıkıntılardan birinin muasır kaynak eksikliği olması ve beyliklerin her birini etraflıca ele alıp bir kitapta toplamanın zorluğu göz önüne alındığında kitabın değeri ortaya çıkıyor.
Muharrem Kesik, Orta Çağ müelliflerinin eserlerini, Türkçe ve Arapça kaynakları, Ermeni ve Süryani dilinde yazılmış eserleri ve Osmanlı döneminde tarihin o devresine ışık tutan bilgiler içeren vekayinameleri bir araya toplayarak Anadolu Türk Beylikleri tarihi için bir bibliyografya oluşturmuş.
Anadolu’daki 30 Türk beyliğinin siyasî varlığı, mücâdeleleri, kültür ve sosyal târihleri, iktisâdî ve askerî teşkilatlanma şekilleri ve münâsebetleri hakkında önceki çalışmalarda takdim edilen bilgiler derli toplu biçimde bir araya getirilmiş. Böylece 1071 Malazgirt Zaferi’ni tâkiben Anadolu’ya göç edip bu coğrafyanın peyderpey Türkleşmesini başlatan Türk toplulukların bu coğrafyada tesis ettikleri siyâsî varlık ve geride bıraktıkları imar eserleriyle Selçuklu târihi ve Osmanlı târihi arasındaki dönemde yaşananlar okuyucuya sunuluyor.
Eserde, beylikler döneminde inşa edilen mimârî eserlerin fotoğraflarına da yer veriliyor.
Bilge Kültür Sanat Yayıncılık:
Nuruosmaniye Caddesi Nu: 3 Kardeşler Han Kat: 1 Cağaloğlu 34110 İstanbul. Telefon: 0.212- 520 72 53 Belgegeçer: 0.212-511 47 74 e-Posta: bilge@bilgeyayincilik.com // www.bilgeyayincilik.com
İSTANBUL YAZILARI:
İstanbul Yazıları Nâhid Sırrı Örik’in 1933 ile 1957 yılları arasında Tanin, Varlık, Yarım Ay gibi gazete ve dergilerde yayınlanmış yazılarından oluşmaktadır. Yazılarda hatıra, günlük, gezi yazısı özellikleri bir aradadır. Okuyucuyu güçlü tasvirlerle târih koridorunda dolaştıran yazar gâh Göksuyu temâşa eder gâh İstanbul’un meselelerini dile getirir. Edebî eserlerde fazla yer edinememiş semtlerimizi tanıtmayı ön planda tutan Nahid Sırrı Örik pek çok eserde kendince yer bulmuş mekânları da farklı bir gözle anlatmıştır.
TÜRK TÂRİH KURUMU YAYINLARI:
Kızılay Sokağı Nu: 1 Sıhhiye, Ankara. Telefon: 0.312-310 23 68 Belgegeçer: 0.312-310 16 98
e-posta: ttkinfo@ttk.gov.tr / www.ttk.gov.tr
DERKENAR:
‘TÜRKÇE ALÂKA İSTER, SAYGI BEKLER…’
OĞUZ ÇETİNOĞLU
Kendi tabiri ile ‘her konuya dalan…’ magazinimsi köşe yazarı; “Dolar yakarak, telefon kırarak bizi el âleme güldürenlerin alayı FETÖ’cüdür.” Diye yazmış.
‘El âlemi bize güldürenler…’ mi demek istemiş acaba?
Peki, niye doğrusunu yazmamış?
Çaya, çorbaya, zeytinyağlılara limon olma gayretkeşliğinden, Türkçenin inceliklerini öğrenmeye fırsat bulamamıştır herhalde…
Gayretkeşlikler, insanı revaniye limon olma durumuna da düşürebilir.
Aynı günkü köşesinde; bir gün önceki yazısında, Uzun Mehmet’le Uzun Hasan’ı karıştırmış olması sebebiyle ‘Pardon Pardon‘ diyerek güya özür diliyor.
Kömürü keşfeden Zonguldaklı Uzun Mehmet ile Uzun Hasan’ı karıştıran muhterem, günün birinde 29 Mayıs 1453’te, İstanbul’un surlarında Türk bayrağını dalgalandıran Ulubatlı Hasan ile 11 Ağustos 1473 tarihinde Otlukbeli’nde Fatih Sultan Mehmet Han’la savaşıp yenilen Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ı da karıştırabilir.
İstidatlı Beyefendi, bakalım sonraki günlerde nelere limon olacak.
***
Bu vesile ile ‘pardon‘ kelimesi hakkında fikir beyanında bulunmak faydalı olur.
–Bir şey soracağım… –Geçebilir miyim? –Özür dilerim, görmedim… –Af edersiniz ayağınıza bastım galiba… –Kusura bakmayınız unutmuştum… –Anlayamadım, tekrarlar mısınız?
Ve benzerleri…
Bunların yerine yalnızca ‘pardon‘ kelimesini kullanmakla kısır bir dil oluşturuyoruz.
Neden yabancı bir kelimeyi tercih edip zengin Türkçemizi fakirleştiriyoruz?
***
Bir başka gazete; “… semtinde bulunan ‘Canbaz Sokak’taki hırsızlık hâdisesi” hakkında bilgi veriyordu. Sokak ‘canbaz‘ olunca sokağa gelenler de ‘hileci‘ veya ‘hırsız‘ oluyorlar demek ki…
‘Canbaz‘, sokağın sıfatı değil, ismidir. ‘Canbaz Sokağı‘ denilmesi gerekir.
Belediye yetkilileri! Duydunuz mu? Türkçe alâka ister, saygı bekler!
KISA KISA / KISA KISA…
1- SURLARIN İÇİNDE: Giorgio Bassani-Leyla Tonguç Basmacı / Yapı Kredi Kültür Yayınları.
2- TARİHİMİZİN ARKA BAHÇESİ: Süleyman Kocabaş. Vatan Yayınları Kayseri.
3-AYA YOLCULUK: Jules Verne-Elif Çelik / Pogo Çocuk Kitapları
4-TÜRK RUS MÜNÂSEBETLERİ VE MUHÂREBELERİ: Sâmiha Ayverdi. Kubbealtı Neşriyat.
5-NİTELİKSİZ ADAM: Robert Musil-M. Sâmi Türk / Aylak Adam Kitap.