Merkezi Sınavlar ve İşlevsiz Elemeler

112

Türkiye’de merkezi olarak düzenlenen üniversiteye giriş sınavlarının bir zorunluluktan kaynaklandığına dair yaygın bir kanaat vardır. Bu kanaatin temel gerekçesi, üniversite kontenjanlarının sınırlı olması ve üniversite okumak isteyenlerin belirlenen kontenjanlardan çok fazla olmasıdır. Üniversiteler mecburen üniversite okumak isteyen ortaöğretim mezunları arasından en iyilerini, en başarılılarını seçecektir. Bu seçimin en objektif ölçüm aracı ise, üniversiteye giriş sınavıdır. Bundan dolayı sınavın alternatifi yoktur, denilmektedir.

Bu görüşler mevcut yapılanmaya, hiyerarşik eğitim örgütlenmelerine ve eğitim kurumlarının konumuna bakıldığında kısmen de olsa doğrudur. Ancak merkezi olarak düzenlenen bu sınavlar, sadece üniversiteye girme sürecinde yapılmıyor. İlköğretimin ikinci kademesinden itibaren her yıl yapılıyor. Üniversiteye giriş sınavları, bilindiği gibi, bu sınavların en sonuncusudur. Merkezi sınavlar mevcut işlevleriyle eğitim sisteminin en önemli ölçme ve değerlendirme aracı konumuna gelmiştir. Eğitim ortamlarında yapılan ölçme ve değerlendirmenin öğrencilerin statüleri ve pedagojik başarıları üzerindeki etkisi de bu sınavlardan dolayı neredeyse ortadan kalkmış bulunmaktadır.

Merkezi sınavların eğitimin anlamını, işlevini ve içeriğini değiştirdiğini, eğitimi tamamen araçsal bir değere indirgediğini bir önceki yazıda belirtmiştim. Eğitim süreci ile merkezi sınav sürecini biribirinden ayrı düşünmek durumunda kaldığımızı ve bunun ciddi bir sorun olduğu da ortadadır. Çünkü okul eğitiminin amaçlarından sadece bir tanesi, öğrenciyi bir üst eğitime hazırlamaktır. Diğer amaçları bilindiği gibi, beceri, bilgi, ahlak, vatandaşlık, insan hakları, demokratik değerler ve milli birlik ve beraberliğe dair kamusal bilinçlerin edinimini sağlamaktır. Ancak mevcut merkezi sınav sisteminin sonuçlarına baktığımızda, sanki her eğitim kademesi sadece bir sonraki kademeye öğrenci hazırlamaktadır.

Bilindiği gibi, merkezi olarak düzenlenen eleme sınavları, -her ne kadar bu sınavlara seviye belirleme sınavları denirse densin fark etmez- Türk eğitim sisteminin en önemli ölçme ve değerlendirme araçları olmuştur. Sınav sonuçları öğrencilerin hangi sınıflarda okuyacağını etkilemekte, hangi orta öğretim okullarına kayıt yapabileceğini belirlemekte ve hangi yüksek öğretim kurumuna girebileceğini sınırlamaktadır. Üstelik ilköğretim düzeyinde yapılan bu sınavların, mesleki yönlendirme ile de bir ilişkisi yoktur. Sınavlar genel yetenek, bilgi birikimi ve bilgilerin zihinsel bulmaca ve problemlerde kullanılma becerisini ölçmektedir.

Merkezi sınavlar bu görüntüleri ile aslında öğrencileri altıncı sınıftan itibaren, elemeye tabi tutmaktadır. Eleme sonuçlarına göre öğrenciler gruplanmaktadır, hiyerarşik bir düzenin parçası haline gelmektedir. Merkezi sınavlarda alınan puanlara göre yapılan elemeler ve oluşturulan sınıfların eğitimsel değerinin iyice düşünülmesi ve tartışılması gerekir. Çünkü resmi eğitim sürecinde verilen eğitim bu haliyle şekilsel bir kıymete dönüşmüş olmaktadır. Bu da eğitimi kendi bağlamından koparmaktadır. Onu kendine özgü bir değer ve kıymet olmaktan çıkartmaktadır.

Hatırlanacağı gibi, daha önce orta öğretim düzeyinde öğrencilerin merkezi sınav sonuçlarına göre sınıflandırılması ve ayrıştırılması uygulaması Türkiye’de yaygın değildi. Bu ayrıştırma ve eleme, Fen liseleri ve Anadolu liselerinin yaygınlaşmasından sonra bir kural haline geldi. Bazı meslek liseleri ve Askeri liseler öğrencilerini her zaman kendilerine özgü sınavlarla seçerlerdi. Ankara Fen Lisesi ve Maarif Kolejleri’ de kendilerine özgü sınavlar yapardı. Ancak mesleki gereklilikten dolayı yapılan bu özel sınavlar, bütün eğitim sistemini etkileyecek çapta yaygın değildi. Önce anadolu liselerinin özel bir lise türü olarak açılması ve yaygınlaşması, ardından bütün illere fen liselerinin açılması, merkezi sınavları bir zorunluluk haline getirdi. Böylece eğitim sistemi merkezi sınavlara göre işlemeye başladı.

Genel eğitim veren bir okul türünün merkezi sınavla öğrenci seçmesinin anlamı nedir? Mesela askeri liseler, polis kolejleri ve meslek liseleri mesleğin gerektirdiği özellikleri taşıyan öğrencileri seçmek durumundadır. Çünkü mesleki beceriler özel becerilerdir. Bu özel becerilerin varlığını ölçen giriş sınavlarının mantıksal bir anlamı da bilindiği gibi vardır. Ancak fen liselerinin ve anadolu liselerinin hangi mesleklere öğrenci yetiştirdiğine dair somut bir kanıt mevcut değildir. Mevcut uygulamaya göre bu liselerin mezunları şu, ya da bu mesleğin gerektirdiği formasyonla yetişmiyorlar. Onlar merkezi sınavdan sonra, sınav sonucundaki sıralamaya bakarlar, kaçıncı olduklarını göz önünde bulundurarak, sayısal veya sözel puanla öğrenci alan bir bölümü seçerler. Böylece mesleki seçim yapma hakkı, sınav sonucundaki sıralamaya göre belirlenmiş olmaktadır.

Merkezi sınavla öğrenci alan fen ve anadolu liseleri ile genel lise diyebileceğimiz okulların öğretim programı arasında bilindiği gibi fazla ciddi bir fark yoktur. Genel lisenin fen bölümlerinden mezun olan öğrencilerle fen lisesi mezunu öğrencilerin aldıkları dersler içerik bakımından benzerdir. Üniversiteye giriş sınavlarındaki şekli haklar da eşittir. Aynı durum anadolu lisesinde Türkçe-Matematik okuyan öğrencilerle genel lisede Türkçe-Matematik okuyan öğrenciler için de geçerlidir.  Dolayısıyla genel liselerin eğitim programlarını ve öğretim alanlarını fen ve anadolu liseleri ile karşılaştırdığımızda aynı içerikleri aşağı yukarı görebilmekteyiz.

Eğitim programları, amaçları, öğretim alanları ve yönlendirme süreçleri aynı olan bu liselerin farklı olmalarını sağlayan temel faktör, fen ve anadolu liselerinin merkezi sınavlarda en yüksek puanları alan öğrencileri almaları ve buna karşın genel liselerin sözü edilen liselere girme başarısı gösteremeyen öğrencilere eğitim vermeleridir. Bu durumda merkezi sınavlar imtiyazlı özel gruplar, okullar ve sınıflar oluşturmaktan başka bir işe yaramıyorlar.  Mesleki bilgi ve beceri bakımdan işlevsel olmayan bir ayrımcılık, ilköğretim ikinci kademesinden itibaren devreye girmektedir. Üstelik bu ayırımcı politika, sözü edilen okullarda verilen eğitimle desteklenmiyor. Çünkü merkezi sınavlar hem imtiyazlıların hem de imtiyazsızların eğitim ortamlarındaki eğitim programlarını işlevsiz hale getirmektedir.

Öğrencilerin mesleki yönlendirmelerini ve alacakları eğitimleri doğrudan doğruya etkilemeyen ve bilhassa ilköğretim ikinci kademesinden itibaren uygulamaya konan bu merkezi sınavlar; mevcut işlevleri ile pedagojik olmayan bir eğitim ekonomisini beslemekten, öğrencilerin sinirlerini bozmaktan, öğretmenleri ve resmi eğitim programlarını işlevsiz kılmaktan başka bir işe yaramıyorlar. Bir önceki Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, üniversiteye giriş sınavı gibi, merkezi sınavların öğrencileri katlettiğini itiraf etmişti. Ancak maalesef sözü edilen bu sınavlar O’nun döneminde daha da arttırıldı, yaygınlaştırıldı.

Anadolu ve fen liselerinin kuruluş amaçlarına göre bir eğitim verdikleri tartışılır duruma gelmiştir. Zaten bu okullar mesleki eğitim de vermiyorlar. Çünkü bu okullar, mevcut işleyişleriyle sadece Üniversite sınavlarına öğrenci hazırlamaktadır. Bu durumda yapılması gereken şey; bir an evvel ilköğretim düzeyinde ve orta öğretim kurumlarına geçişte yapılan merkezi sınavları kaldırmak için, gerekli arayışları başlatmaktır.  İlgili okullara adrese dayalı olarak öğrenci almak için gerekli araştırmaların ve planlamaların yapılması gerekmektedir. Böylece en azından erken yaşlarda çocuklarımızı, merkezi sınavların baskısından kurtarmış oluruz.

İkinci olarak ortaöğretim kurumlarının kurumsal kültürlerini, eğitsel işlevlerini etkin ve kalıcı kılmak için gerekli çalışmaları başlatmaktır. Çünkü merkezi sınavlar, okullara ait örgütsel kültürlerin oluşmasını ciddi manada engellemektedir. Hatta örgütsel kimlikleri oturmuş olan birçok lisenin konumu, bu merkezi sınavların yaygınlaşmasından sonra ciddi manada sarsıldı. Osmanlı devletinin son yıllarında kurulan birçok Sultani, cumhuriyet döneminde de başarılarını sürdürmüştü. Benim mezun olduğum Sivas Lisesi böyle bir okuldu. Ancak merkezi sınavların yaygınlaşması ve bu lisenin merkezi sınavla öğrenci alan bir okul olmaması, okulun imajını zamanla ciddi manada etkiledi. Okul yönetimi ve mezunları okullarının imajını korumak amacıyla, okullarını anadolu lisesi statüsüne çıkartmak için müracaatta bulunmak zorunda kalmışlardı. Bu durum klasik manada etkili eğitim yapan birçok okulu etkiledi. Merkezi sınavlar, eskiye ait değerleri ve tanınmış eğitim mekanlarını etkisiz kılmakla kalmıyor. Onların yerine yeni bir eğitim kurumu da yerleştiremiyor. Dershaneciliği ve çarpık bir sınav ekonomisini şişirmeye devam ediyor.