Memura “Toplu Sözleşme Hakkı” ve Maaş Zammı

44

12 Eylül 2010 tarihinde bir referandum yapıldı. Hem referandumun yapıldığı tarih hem de içeriği ülkemizde “ileri demokrasiye” geçişin kıstası olarak ilan edildi. İleri demokrasi söylemi “Memurlar ve diğer kamu görevlileri toplu sözleşme yapma haklarına sahiptir.” (Madde: 53) maddesi üzerine oturtuldu. 12 Eylül 2010’da referandum oylandı ve milletten onay aldı. Ne var ki bu tarihten itibaren “memura toplu sözleşme hakkı” meselesi tırnak içine alındı. O günden bugüne tasarı yasalaşmadığı için 2012’de memura maaş zammı yapılamadı.

İçki müptelası adama sormuşlar: “Namaz kılar mısın?” Hızlı ve bitişik şekilde “Bayramdan bayrama” demiş. “İçki içer misin?” diye sormuşlar. Yavaş ve uzatarak “akşamdaaan akşama” diye cevap vermiş. Siyasî iktidar başta olmak üzere, milletvekilleri kendilerine gelince anında iş bitirmenin bütün tekniklerini ve cilvelerini sergiliyorlar. Fakat kendilerini doğrudan ilgilendirmeyen işlere gelince mesai tembelliğine tutularak “bayramdan bayrama” kalıbına uygun düşecek tavır sergiliyorlar.

Milletvekili olmayı şahsî çıkarlarını takip etmek olarak görenler, her türlü dalaşmayı ve sataşmayı “Görünüyorum o halde varım.” kalıbından ibaret sanmaktadırlar. Kendileriyle ilgili konularda son derece mahir, milletle ilgili konularda ise son derece ihmalkâr ve atıldırlar. Bunun en somut kanıtı, milletvekili maaşı konusunda “Beni kimse tutamaz!” eşliğinde gösterdikleri heyecan ve hızdır. Hatta paslaşarak, siyasî denge kurarak, “çıkarlarını takip etme faaliyetini ışık hızına dönüştürüp zamana karşı işi bitirdikleri” kayıtlarla müsecceldir.

Toplu sözleşmeyle ilgili tasarının bütçeden önce karara bağlanması gerekirdi. Fakat nerede? Toplu sözleşme konulu tasarı yasalaşacak ki memurlara zam yapılabilsin. Fakat tasarı komisyonlarda “uzun ince bir yoldayım” türküsünü söylüyor. Nitekim Bakan, memur maaşı konusunda tarih veremiyor. Oysa konu, kendileri ve taraftarıyla ilgili olunca zaman faktörü ortadan kalkıyor. Gece, gündüze dönüşüyor. Anında gereği yapılıyor. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı kurtarmak için her türlü hukukî kural altüst ediliyor, muhtemel bir gelişmeyi önlemek için “zaman dışı ve kuralsız işler” yapılıyor. Fakat mesele memura toplu sözleşme hakkı ve maaş zammı olunca yılın başında yapılması gereken, Nisan ayına atılıyor. “Belki Nisan ayına da yetişmez” denilerek daha geriye atılacağı ima ediliyor. Eğer memur maaşına zam Haziran’a sarkarsa zaten yılı yarılamış olacağız.

Söz konusu meselenin çözümü için uğraşan memur sendikalarına benim önerim, “toplu sözleşme ve maaş zammı” meselesini bir şekilde milletvekillerinin şahsını ilgilendiren bir konuyla ilişkilendirin. İnanın mesele anında çözülür. Sözgelimi, “Bu işi Mart ayı içinde yapın, yapacağınız 10 kuruş zammın 5 kuruşu milletvekillerinin sosyal hayatını renklendirmek için bir katkı olarak verilecek!” demek yeterlidir. Böyle bir teklifin ardından iş acayip hızlanır. Emin olun ki 29 Şubat 2012 akşamına yetiştirilir. Komisyondan 12 saat içinde çıkar. Meclis görüşmeleri 24 saat içinde tamamlanır. Bunu doğrulayacak kanıt, “Milletvekili maaşlarına yapılan zammın hızıdır.” Şahsi çıkara dayanan hız, ne alt komisyon ne üst komisyon ne de Meclis görüşmelerini tanır. Alt komisyon raporunu sunar, konu üst komisyonda hemen ele alınır. Tasarı TBMM genel kuruluna getirilir ve karara bağlanır. Cumhurbaşkanı’nın onayına sunulur. Hemen Resmi Gazete’de yayımlanır.

Eğer mesele özelde siyasî iktidardan, genelde milletvekillerinden kopuk bir şekilde ele alınırsa tasarı komisyonlarda eğlenir, durur. Alt komisyon, üst komisyon sokaklarında kuşa dönüşür. Meclis’te ele alınması ise yıl sonunu bulur. 10 kuruşluk zam eriyip gider. Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk memura yönelik bakışı nefis bir dille özetliyor: “Memurlar bir tiyatro oyununun parçası yapılmaya çalışılmaktadır. Oyunun yönetmenleri üst düzey yöneticileri ihya ederken, kamu hayatının temel yapı taşlarını ikinci sınıf muamelesine tabi tutmaktadır.” Bu tespite ilave edilecek bir şey yoktur.

Eğer toplumsal itibar milletvekilleri için geçerli ise “konumsuz ve itibarsız memurun” şahsiyetinin zedelenmesi söz konusu bile olamaz! Fakat biliniz ki totaliter sistemin en kısa ve özlü tanımı, “İnsanların harcanması ve insanlığın gereği olan hakların siyasî oyuna kurban edilmesidir.” Bilmem anlatabildim mi?