Mehmetçik Dua İstiyor

67

 

(Suskun Kürtlerin Sükûtu)

Son günlerde yurdumun her yöresinde olduğu gibi, Şehit cenazelerinin peş peşe geldiği ve anaların şehit kanını gözyaşı ile yıkadığı, bağrına düşen kor ateşi gözyaşı ile söndürmeye çalıştığı, toprağa verdiği fidanını gözyaşı ile suladığı Ege’nin şirin ilçesi Akhisar’dayım.

Yüzünden hüzün ve endişe okunan 40-45 yaşlarında karayağız, dal boylu bir arkadaşla tanıştırılıyorum. Yanındaki gence elimi uzattığımda; biraz önce tanıştığımız kardeşimiz “oğlum” diyerek genci bana tanıtıyor. Etraftaki dostlar, delikanlıya geçmiş olsun diyorlar. Delikanlı, onlara, mahcup bir edayla teşekkür ediyor ama benim dikkatimi baba ile oğul arasındaki o nahif ilişki çekiyor. Genç, babasına mesafeli gibi duruyor ama koca bir dağa yaslanmış görüntüsü vermekten kendini alamıyor. Baba; vakur, onurlu ve dik durmaya çalışsa da omuzlarındaki yükün ağırlığının yüreğine vurduğu her halinden belli oluyor… Evladını gözünden sakınıyor ve bunu da belli etmeden yapmaya çalışıyor… Anadolu insanına has o baba oğul ilişkisini gençlik yıllarımın Yeşilçam filmlerinden bir sahnenin tekrarı gibi seyrediyorum…

Bu kısa süreli zaman yolculuğumdan, biraz önce ‘geçmiş olsun’ dileğinde bulunanların, babaya; “motoru satmışsın” diye imalı sözlerine karşılık sessizliğimi bozup “hayrola” diyerek söze karışıyorum ve onlar cevabı babaya bırakmadan; “oğlu Hakkâri’de komando olarak vatani görevini yapıyor, izine geldi, motorla bir iki kaza geçirdi” diye açıklıyorlar.

“Allah, burada olan kazaları orada olacaklara sayar inşallah, çok zor şartlarda görev yapıyorsunuz, Allah korusun” dememe kalmadan, kendine has bir saygıyla konuşulanlardan mümkün olduğunca uzak durmaya çalışan delikanlı, kelebek nahifliğinde bir hareketle bana döndü, gözlerini gözlerime dikti ve; ” ne olur dua edin, arkadaşlarım için dua edin” diyerek yüreğimin derinliklerine öyle bir nazar etti ki anlatamam.

Bu durumu kelimelerle anlatamasam da gencin hal ve tavrından, bakışlarından ve vücut dilinden; Cephedeki askerin, uğruna canını feda ettiği halkın, kendisinden haberdar olduğunu, minnettar olduğunu ve onlar için endişelendiklerini, halkının manen yanlarında olduğunu bilmek istediklerini çok iyi anlıyorum. Tıpkı çok sevdiğiniz birisini kaybettiğinizde, dostlarınızın sizi anladıklarını, acınızı paylaştıklarını bilmek istediğiniz gibi…

Terör belası bu ülkede otuz yıldır can alıyor. Giden canların hepsi bigünah gidiyorlar. Gençler gök ekin gibi biçiliyor. Hepsinin arkasında gözü yaşlı analar, eş ve çocuklar ve yığınla hatıralar, yitip giden düşler…

Niye ölüyor bu canlar, kim için? Vatan için, bizim için!… Peki, biz ne yapıyoruz ve onlar bizden ne istiyor? Bunca Şehit kanından bizim payımıza düşen ne? Biraz vicdan muhasebesi yapabilseydik, mışıl mışıl uyuyamazdık. Onlar bizden dua istiyor ve birde “vatan sağ olsun” istiyorlar. Vatanı sağ edecek olan Şehitler değil, kalan sağlardır. Kalan sağlar ne yapıyor dersiniz?

Dostlar! Mehmetçik dua istedi, Mehmetçik dua istiyor! Mehmetçiğe dua ediyor musunuz? Mehmetçiğe nasıl dua ediyorsunuz? Yalan söylemeyin! Mehmetçiğe dua etmiyoruz, etmiyorsunuz! Duamız olsaydı eğer, bu kan otuz yıl sürmezdi. Çünkü milyonların otuz yıl süren duasını geri çevirmek adetullahtan değildi. Yıllardır duamız; “Allah’ım Mehmetçiği koru” cümlesinden öteye geçmemiş olacak ki; Allah, ihalemizi kabul etmiyor!

Dua istemektir. Bir işin olması için Allah’tan yardım ve izin istemektir. Ama önce plan yapmaktır. Allah’ın verdiği tüm nimetleri seferber edip işin içine fiili duamızı katmaktır. İsteğimizin gerçekleşmesi için durmaksızın çalışıp çabalamaktır.

Siz düşünmez, plan yapmaz, planınızın gerçekleşmesi için fiili duanızı ihmal eder sırt üstü yatarsanız, isteğinizin büyüğünü Allah’a, küçüğünü Tayyip Erdoğan’a havale ederseniz, Allah dileğinizi karşılamaz, Erdoğan’da başaramaz. Böyle ihaleci toplumları ne Peygamber ve ne de Allah sever…

Sezen Aksu,” biz böyle suskun kaldıkça, daha çok analar ağlar!” diye çıkış yaparak medyadan takdir topluyor. Millet hala suspus! Ölümüsün be adam, bu zulmün, bu kıtalin karşısında mezar sessizliğinde durulur mu? Hiçbir şey yapamıyorsan, rüzgârda mum alevi kadar olsun, sözle karşı çık… Mışıl mışıl uyuma!… Yangını komşusunun evindeyken söndürmeye çalışmayanlar, ateşi kendi evlerinde karşılarlar… Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’de öyle olmadı mı?

Türk halkının bu gün kavuştuğu nimetler ve yaşam standardı, kendi çabasının karşılığının çok üstünde… Biz hak etmediğimiz ve emeğimizin karşılığının çok üstünde nimetlere gark olmuşuz, Şüheda’nın bıraktığı mirastır bu ve miras çabuk tükenir, hazıra dağ dayanmaz.