Bir dönem Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, İki dönem Sanayi ve Teknoloji Bakanı
olarak üstün hizmetler veren MEHMET TURGUT’un vefatının 15. yıldönümü dolayısıyla
Önce Özel Kalem Müdürlüğünü, Sonra Genel Müdürlüğünü yapan daha sonra da yakın dostu olan
Dr. METİN ERİŞ ile konuştuk.
Oğuz Çetinoğlu: Rahmetli Mehmet Turgut hakkında genel bir değerlendirme yapar mısınız?
Dr. Metin Eriş: Şöyle bir düşünüyorum; olumsuz denilebilecek veya görülebilecek ‘inadı’ ve kendisini ulaşılmazmış gibi gösteren ‘sert’ görüntüsü dışındakileri alt alta koyduğumuzda Mehmet Turgut bey, zamanımızda az rastlanılan dürüstlük, çalışkanlık ve üretkenliği ile Türkiye için ender bir insan olma şansına ulaşmıştır.
Kıymetini bilmek mi? Değerlerin alt üst olduğu, demagogların ve şarlatanların hâkimiyeti kazandığı bir cemiyette bu soru ne kadar doğru olabilir? Fakat bütün bu karmaşık yapı içinde Mehmet Turgut umursamadan doğru bildiklerini, bilgi, görgü ve düşüncelerini çok sevdiği milleti için her an hizmete sunmağa hazır olmaktan uzak kalmamış, her şeyi, bütün açıklığıyla dünü de araştırarak kaleme almağa devam etmiştir. Doğruları söylerken de şahsi hesap yapmaktan uzak kalmayı yeğlemiştir.
Çetinoğlu:Önceleri Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Turgut’un Özel Kalem Müdürlüğünü sonra da O’na bağlı bir büyük kuruluşun Genel Müdür Yardımcılığını yaptınız. Uzun yıllar berâber oldunuz. O’nu ‘Mehmet Turgut’ yapan karakter özellikleri hakkında neler söylemek istersiniz?
Dr. Eriş: 1969 yılında başlayan ebediyete uzanacak olan bir ağabey-kardeş dostluğuna giden yolda gerçek anlamda bir ‘Devlet adamını’ tanımış, hiçte aklımdan geçirmediğim tarzda yanlarında devlet memuriyetine başlamış ve kısa bir süre sonrada O’nun ileri görüşüyle devlet memuriyetinden ayrılmıştım. Ama o, bir süre gezindikten ve milletine en kısa yoldan hizmet sunmak amacıyla içine girdiği siyasetin engebeli arazisinin kendisinin tabiatına uymadığını tespit ederek faal siyasetten kopacaktı. Bundan sonra Gaziantep’in muhteşem kaynaklarından içine sindirdiği değerleri tam bir münevver hüviyetiyle, görgüsünü, bilgisini yazarak aktarmanın doyulmaz iştiyakına teslim olacak ve vatanına bu yolla hizmet etmeyi tercih edecekti. Evet, kendilerine Özel Kalem Müdürü sıfatıyla görev yaptığım sıralarda ise, O’nun karakter yapısının, çalışkanlığının ve dürüstlüğünün Türkiye’miz için ne kadar gerekli çizgiler taşıdığını yaşayarak görüyordum. Bakanlıktaki mesai, Bakan beyle birlikte, neredeyse sabahın körü denilecek bir saatte başlıyordu. Özel Kalem müdürü olarak, altı buçukla yedi arasında Bakanlıkta bulunmak mecburiyetini duyuyordum. Çünkü bizzat Bakan, en geç saat yedi buçukta Makamında oluyordu. Günlük işlere göz attıktan sonra saat dokuzla on arasında ziyaretçileri kabul eder ve ondan sonra, ülke ile ilgili Bakanlık meselelerini yürütmek üzere, yeri tarafımdan bilinen Bakanlığa bağlı iktisadî kuruluşlardan her hangi birindeki özel çalışma bürosuna giderdi. Meclis toplantısı olduğu günler dışında Bakanlıkta biraz daha uzun kalır, seyahatte olmadıkları zamanlarda Meclis toplantısından sonra tekrar Bakanlığa dönerek gecenin geç saatlerine kadar çalışmalarını sürdürürlerdi. Bir başka ifadeyle Mehmet Turgut beyin çalışma zamanında, sınırlı bir süre, benim gördüğüm zaman diliminde hiç olmamıştı! Tabiatıyla bu zamanla mukayyet olmayan çalışma tarzına Bakanlıktaki bütün bölümler yanında, Bakanlığa bağlı Kamu İktisadi Kurumlarındaki yetkililer de uymak durumunda kalıyorlardı. Sümerbank, Çimento Sanayi, Azot, M.T.K., SEKA, Şeker Sanayi Genel Müdür ve yardımcılarını sabahın yedi otuzundan akşamları yirmi iki, yirmi iki otuzuna kadar makamlarında bulduğumuz, yahut nerede bulunabilecekleri tarafımdan veya ilgililerince bilinecek şekilde hareket ettikleri bir geçekti….
Çetinoğlu: Siyâsette ve devlet kademelerinde bulanacak olan ve bulunan herkese örnek olacak disiplin ve ahlak anlayışı vardı. Yararlanmak isteyenlerin bilmesi gereken özelliklerini belirtir misiniz?
Dr. Eriş: Mehmet Turgut beyin önemli özelliklerinden biri, sert mizacı yanında sürdürdüğü kendine has katı prensipleriydi. Bunlar arasında belki birçok siyasiye örnek olması gerekenlerin başında, randevuya riayet, randevusuz ziyaretçinin sırasına uymak mecburiyetinde olması ve akrabalarınsa, şu veya bu sebeple, görüşme için Bakanlığa gelmelerinin ve özellikle de iş talebiyle Bakanlıkta bulunmalarının kesin olarak imkânsızlığıydı… Randevu almadan gelenler arasında ünlü iş adamlarının oğulları veya bizzat kendilerinin olması da hiç önemli değildi! Onlar da sıralarını beklerler ve randevular bittiğinde, zaman olursa, görüşebilirlerdi!… Bu tür olayları çok yaşadığım için yakından biliyor, hatta zaman zaman zor durumlarla karşılaşıyordum. Ama Sanayi Bakanlığında prensiplerin önde gelen olduğunu da hemen herkes bilir hale gelmiş görünüyordu!… Akrabaların Bakanlıkta hiç yeri olmamıştır. Öyle ki Bakan beyin ailesi ve aile fertleriyle ilgili hiçbir işi Bakanlıkta takip ettiğimi hatırlamadığım gibi, kardeşlerini bile yıllar sonra tanımak imkânına kavuşmuşumdur.
Çetinoğlu: Bakanlığı döneminde, mikron ölçüsünde bile sapma olmaksızın uyguladığı prensipleri nelerdi?
Dr. Eriş: Mehmet Turgut için Makam arabası, sadece ve sadece devlet hizmeti için kullanılan bir araçtı. Örnek bir davranış mıdır? Bugün için bunu söylemek biraz zor ama onun ‘mir malı’ hususundaki hassasiyetini anlamak bakımından yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum. Çok sıkışık geçen bir Bayram arifesiydi. Bir ara Bakan beyle görüşürken, ‘Öğleden sonra Abant’a gideceğim, arabanın hazırlanması talimatını veriniz’ demişlerdi. O sıkışık çalışma ortamında Makam şoförüne gerekli hazırlıkları yapması talimatını vermiş, çalışmalarıma devam ediyordum… Öğle saatleri geçtiği sırada Bakan’ın, ‘Araba hazırsa haber ver, Türkan ablanı da alarak gelsin yola çıkalım’ dediğinde başımdan kaynar suların boşaldığını hissettim. Çünkü Bakan, tatil ve ailesiyle Abant’a gidecekti ve makam aracını, hanımını alarak, özel kabul ettiği bu tür seyahatlarında kullanmazdı! Özür dileyerek ne kadar zamanımız olduğunu sorduğumda, sanırım yaptığım hatayı fark etmiş ve ‘Sen meseleyi istediğin tarzda hızlandırarak çöz!’ demekle iktifa etmişti. Tabiatıyla istimdat mercii, değerli dostları İdris Yamantürk olacaktı. Konuyu İdris beye anlattığımda, zaten benden bir haber beklemekte olduklarını anlamış ve çok gecikmeyen bir çözümle Bakan beyi Abant’a yolcu etmiştim…
Tabiatıyla Bakandan başlayan bu davranış biçimi, kaçınılmaz bir şekilde Bakanlıktaki yetkililere ve bağlı kurumlara kadar sirayet ediyordu… Kısaca kimsenin haddi, eğer çok gizli ve kaçak tarzda olmazsa, ‘Mir malı araç ve gereçleri özel hizmetlerinde’ kullanmaya yetmezdi! Konuda yaşadığım o olay, Mehmet Turgut beyin konudaki hassasiyetini anlatması bakımından çok önemli olmalıdır, diye düşünüyorum…
Çetinoğlu: Türk Sanayinin gelişmesi için neler tasarlıyordu?
Dr. Eriş: 1965-1969 yılları arasında Merhamete Turgut beyin, kısa bir süre Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, bilâhare Sanayi Bakanı olduğunu hatırlamak gerekir. 1965 Seçimleri sonrasında Türkiye, Adalet Partisinin iktidarıyla siyaseten ve sosyal yapısıyla yeniden kendine gelmeğe çalışırken en önemli şans, Mehmet Turgut gibi ufku olan devlet adamlığı vasfına ulaşacak isimlerin Bakanlık koltuklarında bulunmalarıydı. Daha önceki sorunuzda da belirttim, kabinedeki isimlerin önemli kısmı ‘mir malı’ hassasiyeti içindeydiler ama sadece bununla da yetinmiyorlar 27 Mayıs darbesiyle kaybedilen zamanı âdeta telâfi etmek istercesine gecesi ve gündüzüyle çalışıyorlar ve diğer taraftan da gerek devlet açısından, gerekse konularında bilmediklerini öğrenmek üzere birbirleriyle istişareden uzak kalmıyorlardı. Bu istişarelerin pek çoğunun dolaylı da olsa pek çoğunun şahidi olduğumu söylemeliyim. İşte o dönemde Türkiye, 4 yıl içerisinde ortalama olarak hemen zamanların en iyi Kalkınma Hızı olan %6,5 ile Sanayi Kalkınma rakamı olarak %10’nu bulmuştur. Sanayi Kalkınma rakamının %10 ortalamayı bulduğu dönemin Sanayi Bakanı Mehmet Turgut beydir. O, bir taraftan Özel Teşebbüsün önünü açarken KİT’ler olarak isimlendirilen Kamu İktisadî Kuruluşlarının da hem kalitede, hem de verimlilikte neler yapmaları gerekiyorsa ona imkân tanıyan bir arayış ve yönlendirme içinde olmuştur. Bütün bunların yanında Organize Sanayi Bölgeleri düşüncesinin tatbikata intikal edişinde en önemli amillerden biri yine Mehmet Turgut beydir. Fakat Mehmet Turgut bey, her şeyi kendisinin bildiği saplantısında olan bir kişiliğe de sahip değildi. Bunu yine izin verirseniz, bizzat yaşadığım bir olayla anlatmak işitiyorum. Daha sonra Türk Genel Müdür olarak başına geçeceğim bir yabancı şirket ortaklığı mevzubahis olmuştu. Bana tevcih edilen soru; ‘Yabancı sermayeyi ne kadar tanıyorsun?’ idi. Cevabım o günlerdeki sınırlı sözlerden ibaretti. Sanayi Bakanı Mehmet Turgut da ‘İşte ben de senin söylediklerinden fazlasını bilmiyorum. İşte bu yüzden sana yabancı sermayeyi içinden öğrenmek üzere bir vatan görevi veriyorum’ dediklerinde yapacağım bir şey kalmamıştı. Ama bir insanın Bakan olsa bile ne kadar enaniyetten uzak kalabileceğini görmüş, yaşamıştım.. İşte o 4 yılda Türkiye’nin ulaştığı çok yönlü seviyenin sırrı da bu anlayıştan kaynaklanmakta oluşundaydı.. Bakanlıktaki görevimden ayrılışımdan sonra Mehmet Turgut beyle olan tanışıklığım artık dostluğa dönüşen bir ivme kazanacaktı. Bir amirle değil, bir dostla konuşma ve görüşme imkânını elde ediyordum. Yeni şirketin kuruluşunun zorladığı sık Ankara ziyaretlerimde, zaman zaman evlerine giderek sohbet eder ve Türkiye’nin ahvali hakkında bilgilenirdim. İstanbul’a döndükten sonra daha bir hız verdiğim sosyal faaliyetler konusunda Ankara’da kendilerine en kolay ulaştığım ve en fazla yardım aldığım kimse daima Mehmet Turgut bey olurdu. Sanayi Bakanlığı sırasında olduğu gibi, milli hareketlerde daima önder ve yardımcı rolünü bizlerle sakınmadan ve severek paylaşırdı. Onun geniş görüşlerinden ve vatanseverliğinden öğrendiğim çok şey olmuştur.,
Çetinoğlu: Mehmet Turgut’un ‘Millî Kültür’ kavramına bakışı ve yorumu nasıldı?
Dr. Eriş: Mehmet Turgut, Adalet Partisi’nin 1973 yılındaki başarısının 1977 seçimlerinde gerçekleşmemesinden sonra siyasetten kopacaktır. Fakat o, zaten siyasetçi olmanın dışında başkaca kimliklerle doludur. Mükemmel bir mütefekkir ve aynı zamanda iyi bir araştırıcı yazardır. Mesleki çalışmalarından ve gezi notlarından başlayan yazı hayatını, daha sonraki yıllarda gıpta edilecek bir Türkçe ve üslûp güzelliğiyle fikrî çalışmalarına ve araştırmalarına yansıtacaktır. Bu yeni Mehmet Turgut Türk aydının ve okuyucusunun herhalde büyük bir talihidir. Hatta iddia edebilirim ki, birçok akademisyen ünvanlı kimsenin ibret alacağı bir ilmi seviyedir de… Onun Kültür Adamı kimliğini, kaleme aldıkları bir kitabının Önsöz’ünden yola çıkarak vermek sanırım en doğru olanıdır… ‘Bir milletin kimliğinde rol oynayan, başka bir ifade ile bir milleti kimlik bunalımına düşürmeyecek olan faktörlerin başında kültür gelir. Kültürlerin ise değişmesinde ve gelişmesinde dikkat edilmesi ve yaralanmaması gereken bir özü, daha doğrusu ‘Kültürün çekirdek unsurları’ vardır. Bu öz herkesin üzerinde ittifak ettiği gibi ‘dil, din ve musiki’dir. Böyle olduğuna göre biz bu özü yıllardan beri, bugün de dâhil, hem dikkatlerin dışına atmışız, hem de durmadan yaralamışız. Bugün nesiller inanç ve iman bakımından şaşkın, ideal ve hedef yönünden de yoksun ise, sebebini geçmiş yıllarda aramalıdır. Bu yıllarda din ve musiki, hem öğretenler, hem de öğrenenler için başıboşluğun, hatta anarşinin içinde çalkalanmıştır. Bu kadarlık bir zamanda ne olur, diye düşünmek son derece yanlıştır. Çünkü bu kadar zaman sistemin harab olması için önemli ve kâfi bir zamandır. Nitekim 1949’da başlayıp gittikçe hızlanarak alınan tedbirler, bir taraftan tedbirlerin yanlışlıkları, bir taraftan da tahribatın büyüklüğünden dolayı, durumu düzeltmemiştir. Bugün üniversitelerimizdeki İlâhiyat Fakültelerinin sıkıntıları ile İmam Hatip okulları ve bu okullarda okuyan çocuklarımız hakkında sağdan veya soldan koparılan yaygaranın, bu yılların başıboşluğundan kaynaklandığını görmek gerekir. Bu yılların tahribatı ile ilgili bir örnek vererek konuyu noktalamak istiyorum: 1949’da ilk İlâhiyat Fakültemiz kurulduğu zaman, bu fakültede dinle ilgili bölümleri okutacak iki profesör bulunabilmiştir.’
Sanırım Mehmet Turgut beyin millî kültür meselelerine bakışını anlatmak için yukarıdaki kendi ifadelerim en doğru cevabı vermiş olmalıdır…
Çetinoğlu: Türkiye’de siyâset ve kültür çevrelerinde Mehmet Turgut’un yüksek meziyetlerinden ve kültür birikiminden yeterli ölçüde yararlanılabildiği kanaatinde misiniz?
Dr. Eriş: Sorunuzun ‘siyaset çevreleri’ ile ilgili bölümüne vereceğim cevap kesinlikle hayırdır. Zira Mehmet Turgut bey halkıyla, milletiyle bütünleşerek hele bugün bütünüyle yokların hüküm sürdüğü bir zeminde ‘devlet adamlığı’ kisvesini tam anlamıyla taşıyabilen nadir bir şahsiyetti. O her şeyden önce milletini ön plânda tutar ve siyasî hayatımızda uzun yıllardır ön plâna çıkmış olan ‘halk yardakçılığına’ hiçbir zaman tevessül etmemiştir. Bir yazımda Mehmet Turgut bey için ifadelendirdiğim ‘soyu tükenmekte olan bir devlet adamı’ sözümü biraz değiştirmek ihtiyacı duyarak ‘artık günümüzde soyu tükenmiş olan bir siyaset adamıydı’ demek ihtiyacını duyuyorum. Kültürel çevreler sorunuza ise ne yazık belki belli bir çevre ‘evet’ ama giderek ‘sosyal medya’ dedikleri bir açmazın peşinde, acı ama bırakınız inceltme işaretini sesli harflerden soyutlanmış bir yazı diliyle haberleşmeğe başlamış bir nesil karşısında soruyu size tevcih etmek istiyorum. ‘Bu gençlerimizin kültür dünyasıyla ve özellikle bizim kültür dünyamızla ilgisi kalabilir mi?’ Eğer kaldıysa, Mehmet Turgut’un 20’den az olmayan ve çoğu kültür adamı dediğimiz kimselerin yazdıklarından fersah fersah seviyeli eserlerinden ne kadar haberdarlar acaba? Özür dilerim, galiba sorunuza başka soruyla cevap vermek gibi bir haksızlık yaptım!…
Çetinoğlu: Yeni nesillerin düşünce yapılarının, hareket ve çalışma tarzlarının ‘Mehmet Turgut karakteri’ ile mayalanabilmesi için tavsiyelerinizi lütfeder misiniz?
Dr. Eriş: Tavsiyemi söylememi istiyorsunuz. Önce ‘haddim’ olmadığını düşündüğümü dile getirmek isterim ama iyi kötü okumuş biri olarak da izninizle bir Ata Sözümüze rücu etmek isterim… ‘ Üzüm üzüme baka baka kararır ‘ diyen atasözümüzü düşünüyor ve bugüne gelerek Türk toplumunun yüzyıllardır hep ‘önderlerinin ışığından veya kararlılığından’ esinlendiklerini belirledikten sonra, öncelikle günümüzde siyasete soyunan kimselerin ve idarecilerin her şeyden önce kendi kültürel kimliklerinin ne olduğunu bilmeleri gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Bu arada üzülerek belirtmeliyim ki kültürel kimliğimiz denildiğinde bunların ne ifade ettiğinin anlamını bilmeyenleri bırakın, bunun fuzuli ve hatta bir işgüzarlık olduğunu düşünen aydın ve idarecilerimizin bulunduğunu, dile getirirsem sanırım bana bühtanda bulunduğumu söyleyemezsiniz… Şu veya bu şekilde onbinler sattığı söylenilenler dışında fikir eserlerinin kaç sattığını değil, kaç basılabildiğini ve çevrelerinin sadece birkaç ağaçtan müteşekkil olmadığını yaşadıkları kentleri bilen tanıyan, bırakınız gençleri, kaç aydın bulunduğunu lütfedip bir değerlendirin ve şu mahut aydın kisveli dostlardan samimiyetle, buna belki ‘hulûs-u kalbe’ demek daha doğru, bir cevap isteyin, bakalım ne ile karşılaşacaksınız!.. Fakat bütün bunlara, olumsuzluklara rağmen, size tuhaf gelebilir ama her şeye rağmen ülkemiz dünden daha iyidir ve yarın daha iyi olacaktır. Çünkü rahmetli Mehmet Turgut beylerin zaman dilimi, bugünlerden çok daha karanlıktı ve millî değerlerine sahiplenmek açısından daha zor günlerdi. İşte buna rağmen, değer hükümleriyle dimdik bir Mehmet Turgut çıkmıştır. İnanıyorum Mehmet Turgut bey de Türkiye’mizin geleceği için, şimdi dile getirdiğim düşüncelerim istikâmetinde, her dem iyimserlik taşımaktaydı…
Dr. METİN ERİŞ 1936 yılında Gaziantep’te doğdu. Gaziantep Dayı Ahmet Ağa ilkokulunda, İstanbul Birinci ilkokulda, Galatasaray Lisesi’nde, Avusturya Lisesi’nde okuduktan sonra İstanbul İktisadî ve Ticarî İlimler Akademisi’ni bitirdi. Askerlik görevini yedek subay olarak yaptıktan sonra; Vefa Akşam Lisesi, İstanbul İmam Hatip Okulu, Beyoğlu ile Bakırköy Kız Meslek liselerinde ve Bakırköy Ortaokulunda Lisan, Matematik ve Ticaret dersleri öğretmenlikleri yaptı. 1972 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde Siyâset İlmi Kürsüsü’nde ‘Doktor’ unvanını aldı 1969 yılında Sanayi ve Teknoloji Bakanı’nın Özel Kalem Müdürü olarak kısa bir süre çalıştıktan sonra BASF-Sümerbank Türk Kimya Sanayi Anonim Şirketi’nde Genel Müdür Yardımcısı olarak göreve başladı. 2002 yılında buradan emekli oldu. Kimya İşverenler Sendikası Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği ve Türkiye İşverenler Sendikaları Yönetim Kurulu Üyeliği, İzmit Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanlığı, Kocaeli Çevre Vakfı Yönetim Kurulu Üyeliği, Gebze Dilovası Sanayiciler Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı. Kurucu Üye ve Yönetim Kurulu Üyesi olarak hizmet verdiği sivil toplum kuruluşlarından bâzıları şunlardır: Milliyetçiler Derneği, Kültür Ocağı, Aydınlar Ocağı, Türk Edebiyatı Vakfı, İbn-ül Emin Mahmut Kemal İnal Vakfı ve İlim Yayma Vakfı. 1985 yılında kurulan Türk Kültürüne Hizmet Vakfı’nda, 1986 yılından itibaren önce Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı, 1994 Aralık ayından 2010 yılına kadar Yönetim Kurulu Başkanı olarak hizmet etmiştir. Metin Eriş evlidir ve bir oğlu vardır. Yayınlanmış kitapları: Siyaset Târihimizde CHP: Özel Baskı, 1968. (Celal Bozkurt takma adı ile İşverenin İşçi Karşısındaki Ödevleri: Şeker-İş Yayınları, 1970. İşletmelerde Prodüktivite Unsuru Olarak Ücret: Sümerbank Dergisi ilavesi, 1971. Amerikan-Rus Emperyalizmi: Boğaziçi Yayınları, 1974. İkinci Baskı 1978. Kemalizm, Marksizm ve Ecevit: Boğaziçi Yayınları, 1976. (Celal Bozkurt takma adı ile) Kamu İktisadî Teşebbüsleri ve Halka Açılımı: Boğaziçi Yayınları, 1983. Gönül ve Dostluk Üzerine: Gebze Gazetecilik ve Mabaacılık, 1995. Dünya ve Türkiye’yi Gözlemlerken Meselelerimiz: Boğaziçi Yayınlan 1997. Ülkemde Demokrasi Arıyorum: Boğaziçi Yayınları, 1999. Avrupa Birliği ve Küreselleşmeye Havet: Cem Ofset. 2007. Gönlümde Taht Kuranlar: Kubbealtı Neşriyatı, 2009 Yelkovanın Ucundan Düşen Takvim Yaprakları: (Hatıralar) Boğaziçi Yayınları. 2011 (İki Cilt) İktisadî Kalkınmanın Kültürel Temelleri ve Türkler: (Oğlu Celal Kâmil Eriş ile birlikte) Başlık Yayınları, 2011 Ayrıca, çeşitli dönemlerde değişik gazete ve dergilerde, 500’e yakın makalesi yayınlanmıştır. |