Türkiye siyasetinin tasarımcıları gittikçe artan bir şekilde hukuku araç olarak kullanmakta.
Son olarak MHP Olağanüstü Kurultayını iptal eden Mahkemenin verdiği karar da kamu vicdanında tam da böyle bir karar olarak algılandı.
Kısaca olayı hatırlayalım:
1 Kasım 2015 seçimlerinden başarısız çıkan MHP’nin üst kurul delegelerinin nitelikli çoğunluğu olağanüstükurultay istedi.
Genel Merkezin yapması gereken kurultayı toplamak, parti içi muhasebeyi yaptırmak, gerekli tedbirleri alarak gelecek seçime hazırlanmak idi.
Delegeler bir seçime ihtiyaç duyarsa, Devlet Bahçeli de yeniden aday olabilir, çıkacak diğer adaylarla demokratik bir rekabet ortamında yarışabilirdi. Belki güven tazeler, belki de görevi yeni genel başkana devrederdi.
Genel Merkez bunu yapmadı, delegelerin olağanüstü kurultay talebini kabul etmedi.
Esasen MHP Genel Merkezinin bu antidemokratik tavrı parti içi demokrasinin hiç olmadığının, delege iradesini dahi tanımadığının ilanından başka bir şey değildi.
Partilerin gerçek sahibi delegelerdir. Delegelerin iradesi partinin yöneticilerini, yönetim tarzını, genel siyasetini belirleyen en üst iradedir. MHP yönetimi bu genel kuralı hiçe saydı. Konuyu yargıya taşıdı.
Sulh Hukuk Mahkemesi delegelerin talebini hukuka uygun buldu. Yargıtay da bu kararı 24.06.2016’da onadı. Muhalifler de bu karara dayanarak kurultay yaptılar.
Bu defa kurultayın üzerinden bir ay geçmeden Genel Merkezci bir delege, bu kurultayın iptali için dava açtı. Aynı zamanda “Tedbiren durdurma” istedi.
İşte bu andan itibaren MHP ve AKP arasında bir başka deyişle Devlet Bahçeli ile Recep Tayyip Erdoğan arasında başlayan yakınlaşma ve işbirliği, Türkiye’nin yönetim şeklini değiştiren bir Anayasa değişikliğini sağlayacak bir merhaleye ulaştı.
Bu süreçte siyasetin yargı üzerinde tesirini daha yoğun hissetmeye başladık.
Bu dava çok basit, incelemesi çok kolay, bir gün içinde karara çıkabilecek bir dosyadan ibaretti.
Hatta davayı açanların yaptıkları usul hataları sebebiyle davanın daha baştan ve derhal reddedilmesi gerekirdi.
Çünkü dava kurultayı yapan “çağrı heyetine” değil, kurultayı geçersiz ilan eden MHP Genel Merkezine karşı açılmıştı. Yani davacı ve davalının aynı olduğu bir dava idi. Hukuken böyle bir durum mümkün olamazdı.
Mahkeme tam tersine önce tedbir kararı verdi. Tedbir kararını verirken açıkça Hukuk Muhakemeleri Kanununa aykırı davrandı, tarafları dinlemedi.
Benzeri hiçbir davada örneği görülmemiş şekilde çok çok uzun bir sürede, bir yıl sonra karar verdi.
Bu arada referandum yapıldı. MHP yönetimi referandumda AKP ile tam bir işbirliği içinde oldu. Anayasa değiştirildi. MHP Genel Merkezi muhalif adayları, onları destekleyen il ve ilçe yöneticilerini partiden ihraç etti. Yine inanılmaz antidemokratik usullerle İl, İlçe kongrelerini yaparak delege yapısını değiştirdi.
Olağanüstü kurultayı iptal eden bu Mahkeme kararı kamuoyunda sürpriz karşılanmadı. Kurultayın iptali kararının haklı bulunduğundan değil, tam tersine siyasi bir karar olacağına ve bu ortamda siyasi otoritenin istediği kararın çıkacağına olan inanç sebebiyle beklenen oldu.
Böyle olacağını bilen Meral Akşener Mahkeme kararından birkaç gün önce yeni siyasi parti kurma sinyalini verdi.
Şüphesiz Meral Akşener MHP’den ihraç edilen Genel Başkan adaylarından, en yüksek kamuoyu desteğine sahip olanıdır. Ve bu açıklama siyasi dengeleri değiştirecek önemli bir gelişmenin başlangıcı olacaktır.
Bu yeni partiyi ve olayın siyasi boyutunu daha sonra ayrıca değerlendiririz. Ancak Mahkemelerin ve hukukun siyaseti düzenleme aracı olarak kullanılması ve bu durumun kanıksanması Türkiye açısından son derece kötü sonuçları olabilecek, utanç verici bir durumdur.
*****************************************
Yakın tarihimizde hukukun dizayn aracı olarak kullanıldığı en önemli davalar(artık “kumpas davaları” olarak tanımlanan) Ergenekon, Balyoz, Casusluk, OdaTV gibi davalar olmuştu.
Bu davalar ile FETÖ’cü emniyet mensupları, hâkim ve savcıları elinde devletin yeniden yapılandırılmasında hukuk son derece hoyratça bir araç olarak kullanıldı.
Bugün FETÖ olarak andığımız “Cemaat” özellikle AKP + FETÖ ittifakı ile geçen 2010 referandumu sayesinde HSYK, Özel Yetkili Mahkemeler ve Emniyette tam olarak egemen oldu.
Bunlar “kumpas davaları” ile Türk Silahlı Kuvvetleri dahil bütün kritik devlet kurumlarının olağan tayin, terfi ve atama düzenini bozdu.
İktidar partisi içindeki etkinliğini de kullanarak çıkartılmasını sağladığı kanunlardan da güç alarak devlet çarkının dönüşünü belirleyen güç oldu.
Sonuç, Türkiye 15 Temmuz lanet Darbe Teşebbüsüne maruz kaldı ve bir felaketin eşiğinden döndü.
Akabinde yaşanan Anayasa değişikliği ve OHAL yönetimi ile şimdi de başka bir uca doğru savrulmakta.
*****************************************
Meral Akşener ve Yeni Parti
Şimdi hukuku siyasi çıkar aracı olarak kullananların çarkı bir başka şekilde dönmekte.
Bu defa siyasi rakip olarak etkili olacağına inanılan Meral Akşener’e havuz medyası ve MHP Genel Merkezi tarafından sistematik bir tarzda FETÖ’cü iftirası atılmaya çalışılmakta. Meral Hanım’ın içeri alınacağına dair sözde bilgiler kamuoyuna pompalanmakta.
Böylece Meral Akşener tutuklanamasa bile bu korkuyu yayarak etrafında kaliteli isimlerin kümelenmesinin önüne geçilmesi planlanmakta.
Çok çirkin, hukuksuz ve ahlaksız bir siyaset tarzı bu.
Ancak vakti gelmiş bir fikrin, kamuoyunun bağrına bastığı bir liderin böyle yöntemlerle durdurulması mümkün değildir.
Demokrasi, insan hakları, adalet, özgür düşünce, hür irade, siyasi ahlak, hukukun üstünlüğü gibi evrensel ilkeleri benimseyen…Milli kültürden beslenen fakat evrensel değerlerle barışık ve bu değerlere katkı sağlamayı hedefleyen… Dış politikada devlet tecrübesini kullanan, maceracı olmayan politikalar uygulayacak…Ekonomide üretime dayalı büyümeyi sağlayacak milli bir programa sahip siyasi oluşumun vakti gelmiştir.
Ak Parti rakipsiz olmayı hedeflerken, kendisine en büyük rakibi yaratacak bir iklim oluşturdu. Kitlelerin hasretle beklediği böyle bir parti ihtiyacını yarattı.
Türkiye pergelin sabit ayağını milliyetçi muhafaza kitlelere dayayıp, diğer ayağı ile Anayasanın ilk dört maddesindeki ilkeleri benimseyen merkez sağ ve merkez soldan vatanseverleri kuşatan bir parti ihtiyacı içinde.
Meral Akşener böyle bir siyasi parti hareketini başlatabilecek ve iktidar yapabilecek en uygun kişidir.