-Genç ve kıdemli dâvâ insanlarının dikkatine “Önemle”-
Yirmili yaşların başındaydım. Yıl 1967 veya 1968…Bir gün rahmetli büyüğümüz Muzaffer Özdağ, biz gençlerle sohbet ederken “Lider, fikirdir” diye bir laf etti. O zaman bu söz bize çok ters gelmişti. Ne anlama geldiğini çözememiştik. Soyut bir kavram nasıl lider olurdu? Lider dediğin müşahhas bir varlık, bir insan değil miydi? Özdağ bu sözüyle ne demek istemişti? Türk milliyetçiliği fikrinin liderini mi eleştirmişti veya yok mu saymıştı? Sizin anlayacağınız o zaman rahmetli Muzaffer Özdağ’a biraz kızmıştık.
Aradan yıllar geçti, liderin de bir insan ve fâni olduğu gerçeğini kavradım. Lider; peygamber, evliya, melek, mucize adam filan değildir, bizim gibi insandır. İnsan olması gereği liderin de zaafları, eksikleri, duygusal tarafları vardır. Onun da düşüncelerinin, kişiliğinin ve eylemlerinin bize ters gelen tarafları bulunabilir. Zaaf gördüğümüz bazı davranışlarına şahit olabiliriz. O zaman ne yapacağız? Lidere kızıp, uğruna ömrümüzü adadığımıza inandığımız fikirleri, ülküleri, ilkeleri, kısacası dâvâyı terk mi edeceğiz? Lider bir gün fâni dünyadan ayrıldığında her şey bitmiş mi olacak, dâvâyı bırakıp kaçacak mıyız? O zaman bizim dâvâ adamlığımız nerede kalacak? Neticede Lider de, bizim gibi, inandığımız dâvânın emrinde olan, onun başarısı için çalışan ve dâvâsını milletin bütününe benimsetmeye uğraşan bir kişidir.
Lider gibi, parti, sendika, dernek ve ocak gibi kuruluşlar da geçicidir. Yarın bu kuruluşlar kapatıldığı veya kendi kendine kapandığı zaman her şey bitecek mi? Asıl ve kalıcı olan, fikir ve dâvâdır. Bu gerçeği otuzlu yaşlarda kavradım. O güne kadar Liderin bazı davranışlarına takılıyor, kızıyor, öfkeleniyor ve kırılıyordum. Ama onun da insan olduğunu düşününce, takıldığım davranışları daha hoşgörü ile karşılamaya başladım. Buhrandan çıkışı dâvâya dört elle sarılmakta gördüm. Ayrıca, yıllar sonra, liderin vaktiyle bana ters gelen davranışlarının, aslında doğru olduklarını görüyordum. Liderlerin de bazen inanmadıkları halde, temsil ettikleri dâvâ zarar görmesin diye siyasi olarak, istemedikleri bazı davranışları yaptıklarını, bazı sözleri sarfettiklerini anladım.
Liderin, taraftar kadar özgürlüğü yoktur. Çünkü taraftarın bir sorumluluğu yoktur. O kızdımı bağırmayı, kırmayı, dökmeyi düşünür. Lider ise kırıp dökmeden ve dâvâsına zarar vermeden bu işin içinden nasıl çıkacağının hesaplarını yapar. O, önce temsil ettiği fikre, dâvâya, sonra teşkilâtına ve sonra bütün millete karşı sorumludur. Tabii liderin de temsil ettiği dâvâya layık olmak için çaba göstermesi, insani zaaflarını ve nefsinin ihtiraslarını aşması gerekir. Dâvâ arkadaşlarına her yönden örnek bir şahsiyetin sahibi olmalıdır. Câmiasının umudunu ve heyecanını devamlı canlı tutmalıdır.
Liderlerin hiç mi hatası, kusuru, günahı yoktur? İnsan olması gereği mutlaka vardır. Böyle durumlarda nasıl davranılmalıdır? Kızıp, eleştirip, hakaret edip çekip gidilmeli midir? Yoksa kalıp bu hataların, kusurların ve günahların düzelmesi için meşru zeminlerde mücadele mi edilmelidir? Eğer geçekten bir dâvâya benliğini adamışsan, yapılması gereken ikinci yoldur. Bu mücadeleyi yaparken de, önce dâvâna zarar vermemeyi düşüneceksin. Lideri yıpratıyorum diye dâvânı da yıpratmayacaksın. Mücadelende medeni ve seviyeli olacaksın. Kavganı ayağa düşürmeyeceksin. Her şeyi sokağa dökmeyeceksin. Dâvânın düşmanlarına koz vermeyeceksin. Bu mücadelenin sonunda netice alamayacağını anladığında, yine meşru zeminlerde yeni arayışlara girebilirsin. Ama buna rağmen camianın çoğunluğu tercihini onun yönünde yaparsa, demokrasi gereği bu sonuca da boyun eğeceksin. Değişikliği bir başka baharda arayacaksın. Ayrıca liderini yok etmek için uğraşacağına, rakip liderlerin hareketleri ve sözlerindeki yanlışlarla mücadele edersen, dâvâna daha büyük hizmet etmiş olursun. Çünkü, lider fikirdir.
Bilinen bir fizik kanunudur: Zincirin mukavemeti, en zayıf halkası kadardır. Bu zayıf halkalar, maddi menfaatleri zedelendiğinde, maddi imkânlar bulduklarında, can korkusuna düştüklerinde veya siyasi ikbal kokusu aldıklarında kıvranmaya ve kendilerine bir kaçış yolu bulmaya çalışırlar. Böyle anlarda zayıf halkaların kullandıkları en yaygın bahane, liderin kendilerine göre yanlış gördükleri davranışları ve söylemleridir. Zaten dönmek isteyenler için bahane çoktur. Bu zayıf halkalar giderken de efendice çekip gitmezler, mümkün olduğu kadar teşkilatlarına ve çevrelerine zarar vererek giderler. Bazen gittikleri yer ve yanına sığındıkları lider, yıllarca savunduklarını öne sürdükleri fikirlerle, dâvâlarıyla mücadele eden, can düşmanı olan mahfiller ve liderlerdir. O zaman bu kişilerin ne kadar samimiyetsiz ve kişiliksiz oldukları ortaya çıkar.
Gittikleri yerde de hep üçüncü sınıf insan muamelesi görürler. Bunların gittikleri yere yapabilecekleri yarara göre önlerine birer kemik atılır. Artık o, bundan sonra o kemikle oyalanır durur. Kuyruğunu bacakları arasına saklayarak kenardan kenardan dolaşır, ama bir daha eski mahallesine gelemez. Bunların içinde zaman zaman eski mahallesine dönenler vardır. Artık bundan sonra orada da eski ilgiyi görmezler, tekrar meçhul sokaklara yeni kemikler bulmak için yönelirler. Bunlar, şairin dediği gibi ya yufka yüreklilerdir, ya da yoldaşını yarı yolda terkeden döneklerdir. Bunlarla çetin yollar aşılmaz, yüce dileğe varılmaz.
İtilmesine, kakılmasına, maddi ve manevi ıstıraplar yaşamasına ve liderde aradıklarını bulamamasına rağmen, yıllardır bulundukları yeri terketmeyenler, eskilerin tabiriyle “sabitkadem” olanlar, gerçek dâvâ ve fikir adamlarıdır. Bunların hiçbir menfaat ve ikbal hesapları yoktur. Bunlar alınıp satılmazlar. Varsa dâvâları için her şeylerini verirler, dâvâlarından hiçbir şey almazlar. Bunun için kolay kolay yıkılmazlar. Bunlar inandıkları değerlerin, fikirlerin, dâvânın karasevdalılarıdır. Onlar lider dahil, şahıslarla uğraşmazlar, ilkelerle fikirlerle meşguldurlar.
Biz ömr-i hayatımızda dâvasından çok dönen gördük. Kimi hırsına yenildi, kimi menfaate satıldı, kimi siyasi ikbale kul oldu. Bunların içinde lidere bizden daha yakın olanlar vardı. O çileli, ölümlü, fakr u zaruret içinde geçirilen günlerde ihanet etmesin diye nemalandırılanlar vardı. Ama bunlar ya zoru gördükleri için, ya da yeni oluşan mahfillerden çeşitli imkanlar sunulduğu için birer birer gemiyi terkettiler. Gerçekten bazıları makam sahibi oldu, bazıları da zengin oldu. Fakat hepsi de itibar fukarası oldular, onurları kalmadı. Hırsına mağlup olup yeni mahfiller oluşturan oldu. Ama hiçbir zaman tek başlarına muvaffak olamadılar. Bazen birilerinin eteklerine tutunarak zirvenin eteklerine çıkmaya çalıştılar. Fiziki olarak yükseldiler, fakat manevi olarak alçaldılar. Allah’a şükür bugün buna rağmen hâlâ, 40-45 yıl önce çıktığı yolda sapmadan yürüyen, inandıklarının arkasında dimdik duran adam gibi dâvâ adamlarımız var. İnanmış azınlıklar, her zaman dönek çoğunluğundan daha güçlüdür.
Sizin anlayacağınız, rahmetli Osman Bölükbaşı’nın dediği gibi, içimiz, bu dönekler yüzünden Karacaahmet Mezarlığına döndü. Ama tesellimiz, zayıf halkalardan geriye kalan sağlam halkaların elinde Türk Milliyetçiliği dâvâsının daha güçlü, daha güvenli olduğu gerçeğidir. Çünkü bunlar, liderin sadece fikirler ve dâvâ olduğu gerçeğini kavramış, ateşle imtihan olmuş, sabırla iğne ile kuyu kazmayı sürdürmüş insanlardır. Unutmayınız, bu tip insanlar için söylenmiş bir sözdür: “Bir, bindir ve dünyada inanmış ve ülküsü olan dâvâ adamının yüreğinden daha büyük silah yoktur”.
Ne mutlu, “Lider fikirdir” sırrını keşfetmiş, kişiler ve olaylarla uğraşmayla vakit öldürmeden, inandığı kutlu dâvânın zaferi için yıllardır yorulmadan ve ardına bakmadan yürüyen gerçek dâvâ adamlarına.