Kuş Yumurta İçinde Kanat Çırpıp Uçar mı?

99

Geçen gün bir dostum “ağzımızın tadı kalmadı” diyerek dert yandı. Doğaldır ki; insanoğluna haddinden fazla yük yüklerseniz hem vücut hem de ruh sağlığı bozulur ve yaşamdan tat almaz hale gelir.

Günlük yaşamında sayılamayacak kadar sorunla uğraşan Türk insanı, üzerindeki ağır yükler nedeniyle malum odaklarca hayatından zevk almaz hale getirilerek, yaşamdan bezdiriliyor. Bu bilerek yapılıyor.

Sabah başka gündemle uyanan akşam başka gündemle yatan bir ülkenin insanlarının aklı selim düşünmesi imkansızdır. Ancak gündemi baş döndürücü bir şekilde hızlandıranların amacı, kafa karışıklığı yaratıp halkı bıkkınlığa sevk ederek, büyük tavizler vermeye zorlamaktır.

Milli refleksleri zayıflamış ve devamlı yaşamla boğuşur bir vaziyette tutulan Türk halkı; Rumların Sümela’da, Ermenilerin Akdamar’da yaptığı ayinlere karşı parmağını bile kımıldatamamıştır.

Hemen akabinde Hürriyet Gazetesinde sekiz sütuna manşet bir haber “kimliklerine Hıristiyan yazdırdılar” diye çıkıyor ve bu haberde adı geçen Mesure Kaplan “çevreye uyum sağlamak zorundaydık. Müslüman komşularımızın ve iş arkadaşlarımın arasında bir Müslüman gibi davrandık. Ancak aile içinde her zaman ermeni kimliğimizi korumaya çalıştık” diyor ve bir diğeri de ekliyor “Çevremizde o kadar çok ermeni var ki…”

Bu haber bana tam bir aldatılmışlık hissi veriyor. Bu ülkede Türk olmayan veya kendi Türk olsa bile kendini bir türlü Türk göremeyenler niye bu kadar kendilerini gizledi? Keşke en başta itiraf etselerdi. Hiçbir Türk onlara ermeni, rum, süryani, çerkes, arnavut, boşnak, arap vs. diye ırkçı bir yaklaşımla bakmadı. Çünkü Türkler tarih boyunca hiçbir zaman ırkçı olmadı.

Ancak onlar kendilerini gizleyerek, Türk Milletinin ve devletinin altını oydular diye düşünüyorum. Buna bağlı olarak da kendimi ihanete uğramış biri olarak görüyorum. Oysa ki Türk Milleti her türlü zenginliğini ve de ekmeğini bu insanlarla paylaştı.

Bu kendini gizleme olayı, Osmanlı – Türk İmparatorluğu döneminde de kendini göstermiş, dönme devşirme kapıkulu takımının hakim olduğu kozmopolit Osmanlı – Türk Devlet yönetimi ile Türk Milletinin tarihi hesaplaşması, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Türklerce kurulması ile neticelenmiştir.

Şimdi bu dönme devşirme kapıkulu takımı Türkiye Cumhuriyeti devletine büyük oranda hakim olmuştur. Bu gün ülkemizde yaşayan bir kısım zümrenin suret-i haktan gözüken tavırlarının altında daima Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunda Türklerin egemen olmasından dolayı duydukları büyük hoşnutsuzluk yatar. Osmanlıya duyulan özlemin ve “Yeni Osmanlıcılık” akımının altında da bu vardır.

Türk Milletinin gerçeklerden uzak tutulmasında ve ihanet hedeflerinin tutturulmasında, gündemin baş döndürücü bir hızla değiştirilmesi bu nedenledir.

Türk Milleti; artık Habur’da yaşananlara tepki vermemektedir. Bölücülerin fiziki bölünme çığlıklarına sessiz kalmaktadır. Çözdüğü her sorundan bağımsız bir devlet çıkarmadaki mahareti ile ünlenmiş olan Finlandiyalı Ahtisaari’nin, Diyarbakır’daki çalışmalarını boş boş izlemektedir. Ülkenin ekonomik olarak sürüklendiği durum artık bir çok kimseyi ilgilendirmemektedir. Şehitler bile kanıksanmıştır. Çoğunluk can derdinde olup cananı unutmuştur.

Büyük bir kitle, iktidara ve onun arkasındaki okyanus ötesi güce yaranmak derdindedir. Ama ne yaparlarsa yapsınlar sonları ilk önce Kafkaslar ile Balkanlarda bizim, günümüzde de Irak ve Afganistan’ın başına gelenlere benzeyecektir.

Yüreklere düşen korku ve sıkıntı bu yüzdendir. Elbette böyle bir durumda “ağzımızın tadı” bozulur. Hazreti Mevlana’nın;

“Eğer süvari, ata hakim olursa, at onu ahire götürür
Yok, eğer at süvariye hakim olursa at onu, ahıra götürür.” sözünden ibret almamız gerekir.

Türk Milleti süvari misali artık yönetimine hakim değildir. Bu sebeple gideceği yer ahır misali olacaktır. Tarih bunun örnekleri ile doludur. Tek bir kurşun atmadan teslim edilen ve bu gün Hıristiyanlaşmış onlarca Türk şehrini size bir çırpıda sayabilirim.

Bu günlerde aynı ruh halinin üzerimize gelip çöreklendiğini görüyorum. Yoksa Hıristiyanların eski topraklarına dönmelerini isteyen Bartholomeos’a bu kadar saygı gösterilmez ve Müslüman mahallelerinde açılan cemaatsiz ev kiliselerine böyle müsamaha edilmezdi. Yada bile bile her şeye lades demenin sarhoşluğu içinde olunmazdı.

Belki de bizi bu kadar sorunla boğuşturarak ağzımızın tadını bozanlar; suret-i haktan gözüküp altımızı oyanlardır. Öyle ya! Her halde kuşu yumurtanın içinden çıkartıp yeniden kanat çırptıracakları zaman gelmiştir. Yoksa Hz. Mevlana’nın dediği gibi “kuş yumurta içinde kanat çırpıp uçarmı?”.

Dedim ya, kendimden bildiklerim tarafından aldatılmayı bir türlü hazmedemiyorum. Ama belki de buna layıkım!!!