Cumhurbaşkanlığı Hükümet
Sistemine geçmeden önce de yazmıştım: Türkiye’nin temel meselelerinin yüzde
80’i, bunlara sebep olabileceğini düşündüğümüz ilk on sebepten ikisinden
kaynaklanıyor.
Bunlardan birincisi kurumların işletilmemesi,
ikincisi ise devletin kurallarının her zaman ve herkese eşit
uygulanmamasıdır.
Kurumların işletilmemesinin ilk iki sebebi olarak,
a) Devletimizin bin yıllık bilgi ve tecrübesinin
heba edilmesi,
b) Kurumlarda liyakat yerine lidere
/ partiye sadakatin esas alınmasını gösterebiliriz.
Kuralların uygulanmaması sorununun ise ilk iki sebebi
olarak da,
a) Kuralların kime uygulanacağı, objektif hukuk
normlarına göre değil, güç sahiplerinin işaretine göre belirlenmesi.
b) Yargının tam bağımsız ve tarafsız
olmaması, yürütmenin kontrolüne girmesi veya yargı
kararlarının muktedir olan tarafından, işine gelmediği zaman, “yok
hükmünde” sayılabilmesini kabul edebiliriz.
Bütün bunların hepsinin kök sebebini araştırdığımızda
ise meselelerimizin yüzde 80’ini doğuran ana sorunun devlet yönetiminde ortak
akıl yerine bir tek kişinin aklının ve ihtiraslarının
esas alındığı bir sistemle yönetilmemiz olduğunu tespit ederiz.
Bu tespitleri yazdığım 2018 yılbaşında dahi ortak akıl yerine tek adamın aklı yönetime hâkim olmuştu.
(16
Nisan 2017 referandumuyla yapılan Anayasa değişikliği ile yeni hükümet sistemi
kabul edildi. Cumhurbaşkanlığı hükümet
sistemi, bütün hükümleriyle birlikte, 9
Temmuz 2018 tarihinde yürürlüğe girdi.)
Yeni sistem ile TBMM ve yargı
dâhil devletin kurumlarının etkinliği iyice azaldı. Devlet çarkının işlemesi
bir kişinin işaretine bağlı hale geldi. Merkez
Bankası, BDDK, TÜİK, YSK, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bağımsız ve
tarafsız olması gereken kurumlar bile iktidar
partisi güdümünde kararlar alıyor.
Bunun bir istisnai
uygulamasına koronavirüs salgını sürecinde şahit olduk. Salgında
Türkiye’nin en başarılı olduğu konularda Sağlık Bakanlığının oluşturduğu Bilim
Kurulu’nun çok önemli ve belirleyici etkisi oldu.
Bilim Kurulu
kararlarının uygulanması konusunda elbette siyasi müdahaleler oldu. Fakat siyasilerin
müdahalesi ne kadar az ise o kadar başarılı sonuçlar alındı.
Bu bakımdan en önemli meselemiz
dediğim tespitime “devletin kurumlarının ve kurullarının işletilmesi ile
kurallara uyulması” şeklinde küçük bir ilave yapmak istiyorum. Devlet
yönetiminde ortak akıl esas alınmalı hükmümde de, ortak akıl ve bilim
esas alınmalı şeklinde değişim yapmayı gerekli görüyorum.
**************************************
Cumhurbaşkanlığı Sistemine Eleştiriler
Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı Sistemi içinde yaşadıklarımızdan sonra, anketler bu
sistemden memnun olmayan
vatandaşların oranının yüzde 66,7
iken, memnun olanların ise yüzde 24,1 olduğunu gösteriyor. Anlaşılan
daha 2 yıl geçmeden sistemin yaşattığı sıkıntılar vatandaşı etkilemiş.
Bu sisteme geçtiğimizde ekonomide,
dış politikada ve diğer her alanda uçacağımıza,
yabancıların bizi kıskanacağına dair
sözler verilmişti. Tam aksine sistemin arızalar
verdiğini artık neredeyse herkes görüyor.
AKP Sözcüsü Ömer Çelik sistemde “yer yer kireçlenmeler, bazı yerlerinde de
tıkanmalar oluştu” diye bir özeleştiri yapmaya kalktı. Belli mercilerden
uyarı almış olmalı ki son beyanatında “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi güçlü
bir şekilde işlemektedir” dedi.
Milletvekilleri kendilerini işlevsiz hale getiren sistemden “Züğürt Ağa gibi olduk” diye yakınmaktalar.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi tutmadı. İnsanlar nefes alamıyor. Biz
bir çözüm önerisi ortaya koyduk: İyileştirilmiş,
güçlendirilmiş parlamenter sistem” mesajlarını vermeye devam ediyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da “Tüm toplumsal ve siyasal birimlerin katılımıyla, kuvvetler ayrılığı
ilkesine bağlı yeni bir anayasa yapalım. Yeni anayasanın omurgasını yeni ve
güçlü bir demokratik parlamenter sistem oluşturmalıdır” çağrısı
yaptı.
Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, yargı bağımsızlığı vurgusu yaparak iktidara, “Demokratik
Parlamenter sisteme geçmediğimiz sürece ülkede huzur olmaz” uyarısı yaptı.
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ekonomik krizin sebebi olarak CB sistemini
gösterdi: “Başkanlık sistemine geçtikten iki ay sonra
Türkiye’de büyük bir ekonomik kriz baş göstermeye başladı. Sadece ilkelerde
değil değerlerde de sapma meydana geldi. Türkiye’de her alanda sorunlar büyüdü.
Hükümetin aşırı müdahalesi, Merkez Bankası’nın bağımsızlığının tamamen
ortadan kalkması, kurumsal yapıların güvenirliğini yitirmesi, zayıflaması…”
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’na göre de, “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi etkin olmadığı
gibi hem keyfi bir yönetime yol açtı, hem de TBMM’yi etkisizleştirdi.”
Davutoğlu
bu sistemden sonra yoğunlaşan “siyasal kriz, hukuk krizi, adalet krizi ve en
önemlisi yönetim krizi yaşadığımız için ekonomik kriz yaşıyoruz” dedi.
**************************************
Kendi Koydukları Kurallara da Uymuyorlar
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, eğer bir “sistem” ise, en azından yeni getirilen kurallara uyulması, “sistemin”
kurumlarının işletilmesi gerekirdi. Oysaki tek adam yönetimine evrilen
Türkiye’de, muktedirlerin kendi getirdikleri düzenlemelere dahi uymaması en
büyük sorundur.
Anayasa
Hukukunun en yetkin isimlerinden Prof. Dr. Kemal
Gözler’in “bu sistem hakkında, teorik eleştirilerle
yetinmeyip, uygulamaya da baktığı ve uygulamanın bir buçuk yıllık bir
bilançosunu da” değerlendirdiği makalesinin son sözleri ile bitirelim:
“Devletimiz için en kötü şey, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi değil, bu kötü sistemin dahi hiç veya zamanında
işletilmemesidir. Kaldırılıncaya
kadar bu sistemin etkili bir şekilde çalıştırılması gerekir.
Kendi koyduğunuz bu kurallara uymayacaksanız
neden bu kuralları koydunuz? Bu
kuralları koyan sizlersiniz. Kendi koyduğunuz kurallara kendiniz uyunuz!”