Oğuz Çetinoğlu: Eşinizle birlikte, tarihî İpek Yolu üzerinde meşakkatli ve uzun bir yolculuk yaptınız. Giriş mâhiyetinde genel bir değerlendirme yapar mısınız?
Kürşat Yıldırım: Milâttan önceki devirlerden beri bugün İpek Yolu denen çok geniş bir sahada kervanlar gidip geldi. Bu kervanlardaki yorgun develer sadece ticarî malları taşımıyorlardı. Sırtlarında siyaset, kültür ve din vardı. Çin payitahtı Xian’ın merkezinde veya Hoten’in ücra bir köşesinde aynı ruh hâlini hissetmemek mümkün değildi. Bunun mânâsı, bu iki yerin tarihî birliktelik içinde olduğu faraziyesi de değildi. Çin’in içlerinden başlayan ve bugünkü Doğu Türkistan topraklarından geçen İpek Yolu’nun doğu kısmı, hayaller ve hülyalarla süslü bir geçidi andırmaktaydı.
Çetinoğlu: Sizi ve eşinizi eski İpek Yolu’na yönlendiren etkenler nelerdi?
Yıldırım: İpek Yolu artık yok; çünkü Doğu Türkistan toprakları geçişlere kapandı. Her şey geçip gitti. Hotenli destancının nağmeleri artık Çin saraylarının duvarlarında yankılanmıyor.
Her yeri kum bastı ve kandil ışıklarında yazılan tarihlerin mürekkepleri tükendi. Develerin çanları sustu ve dünyanın dört bir yanından gelen kıymetli malları satan Kaşgarlı tüccar, dükkânını kapattı ve bir daha hiç açmadı. Peki, miskin Budistlerin ebediyen uykuya dalmasına ne demeli? Ya Mahmud’un Opal Köyü’ndeki yalnızlığına? Kumul’da meşrep kurulmuş haberi olan var mı?
Bu yol neydi veya bu yolda ne vardı? Bu yoldan kalan son birkaç şey üzerine yazıp çizebilmek üzere, ‘Doğu İpek Yolu‘ olarak adlandırılabilecek bir sahada toplam 15.000 kilometre kara ve tren yolu kat ettik. 10.000 poz civarında resim çektik ve 100 civarında video kaydettik. Çin’in içlerinden başlamak üzere İpek Yolu üzerindeki Doğu Türkistan şehirlerini gezen bizler, şahsî müşahedelere ve siyasî meselelere pek az yer vererek ilmî tetkikata dayalı bir Doğu İpek Yolu Seyahatnamesi sunmaya ve ‘Kaybolanların İzini’ tâkip etmek istedik. Çin’in eski payitahtı olan ve İpek Yolu’nun başlangıç noktası olarak kabul edilen Louyang Şehri’nden başladık.
Çetinoğlu: Yolculuk hâtıralarına geçmeden önce güzergâhınız hakkında okuyucularımızı bilgilendirir misiniz?
Yıldırım: Uzun ve meşakkatli güzergâhımız şöyleydi: Pekin, Luoyang, Xian, Dunhuang, Liuyuan, Kumul, Aratörük, Barköl, Urumçi, Turfan, Toksun, Kuça, Kaşgar, Yarkend, Kagılık, Hoten, Keriya, Çarçan, Çakılık, Miran, Korla, Urumçi, Pekin.
Çetinoğlu: Çok uzun bir yolculuk…
Yıldırım: Pekin’den Luoyang’a hareket eden 269 sefer sayılı trenin on altıncı vagonundaydık. Yataklı bir vagondu. Her bölümde üç katlı karşılıklı altı yataklı bir bölümdeydi yerimiz. Trende sürekli satış yapan görevliler vardı. Meyve, yemek, içecek vakit geçirmek için iskambil kâğıtları, oyuncaklar, şarj aletleri vb. şeyler satıyorlardı.
Çetinoğlu: Size karşı davranışları nasıldı?
Yıldırım: Yabancı olduğumuzu fark eden Çinliler meraklı gözlerle bizi seyrediyorlar ve kendi aralarında bizim hakkımızda konuşuyorlar. Ben konuşmalarını anlamıyormuş gibi merakla dinliyordum. Bizim Fransız olduğumuzu düşünüyorlardı. Biz neden Luoyang’a gidiyorduk, ne yapacaktık orada. Bu mesele üzerine meraklı Çinlilerin hayal dünyalarının çok dar olduğunun farkına vardım. Satıcı kadından meyve alırken Çince konuştuğum vakit Çinliler şaşkınlık içinde birbirlerine bakmaya başladılar.
Çetinoğlu: Yolculuğunuz nasıl geçti?
Yıldırım: Tren tam saatinde 08.03’te hareket etti ve yolculuk on saat sürdü. Yataklı vagonda gittiğimiz için uyuma fırsatı bulduk bu yüzden çok fazla yorgun değildik. Yolculuğumuzun sonlarına doğru, kırklı yaşlarda açık zihinli bir Çinliyle tanıştım. Adı Liang Zhijun idi. Bizim nereye gideceğimizi ne yapacağımızı sorduğunda kendisinin polis olduğunu düşünerek ihtiyatlı cevaplar vermeye ve sadece turist olarak gezmeye çıktığımızı anlatmaya çalıştım. Bu yardımsever Çinli bendeki gerginliği anlamış olacak ki, daha önce hazırladığım gidilecek yerler programını gösterdiğimde, gideceğimiz yerlerin güzergâhında kalmamız gereken bölgeler ve izleyeceğimiz istikametler hakkında şaşırtıcı derecede tafsilatlı açıklamalarda bulundu. Biz kendisine teşekkür ederek ayrıldık. Loayang’a vardığımızda saat 18.00’i geçmişti. Hava çok nemli ve boğucuydu.
Çetinoğlu: Gittiğiniz Loyang şehrindeki ilk intibalarınızdan söz eder misiniz?
Yıldırım: Tren garından çıkan insanları karşılayanlar arasında otellerde çalışan görevliler de vardı. Biz rezervasyon yaptırdığımız otele gitmeyecek ve merkezdeki bir otele yerleşecektik. Bu görevlilerden birine otelinin nerede bulunduğunu sordum ve odaların 150 yuan olduğunu öğrendim.
Çetinoğlu: 150 yuan Türk parasıyla kaç lira ediyor?
Yıldırım: 100 Yuan yaklaşık 32 lira. 150 yuan 48 lira ediyor.
Çetinoğlu: Çok ucuzmuş. Sonra…
Yıldırım: Bu zayıf ve ufak tefek, yaşlı Çinli çok uyanık birine benziyordu. Bizi tren garının karşı caddesinde, sol tarafta bulunan oteline götürdü. Jiudu adlı otel, pek iyi sayılmazdı ve temiz de değildi. Ancak ucuz ve tam merkezde olması tercih sebebimiz oldu. Banyosunda ayakkabılarımızla böcekleri eze eze elimizi yüzümüzü yıkadık. Yaşlı Çinli bizim nerelere gideceğimizi sordu. Ben gitmek istediğim yerleri söyleyince emrime bir şoför verebileceğini ve akşama kadar bütün bu yerleri gezdirip Xian’a gitmek üzere bizi tren garına bırakacak bir araba ayarlayabileceğini söyledi. Fiyatı sorduğumda 500 yuan dedi. Pazarlık ederek akşama kadar bizi gezdirecek bir araba ve şoför için 300 yuana anlaştık. Şoför sabah 07.00’de bizi almaya gelecekti. Daha Xian biletini almamız gerekiyordu. Bunun için Bay Liang, Longmen’dan geçen ve iki küsur saatte Xian’a varan hızlı treni tavsiye etmişti. Otelden ayrılıp tren garına gittik ve sıramız geldiğinde ertesi gün akşam için hızlı tren biletimizi aldık.
Etrafta biraz dolanıp helal bir lokanta bulamayınca otele yakın bir Çin lokantasına girdik. Menü Çinceydi ve üzerinde hiçbir yemek resmi yoktu. Garsonlar ise Çin’in her tarafında olduğu gibi Çince dışında herhangi bir dilde tek kelime dahi bilmiyorlardı. Menüdeki ayrıntılara iyi baktım. Domuz eti veya yağı karıştırılamayacak yemekleri seçtim. Haşlama inek eti, pirinç çorbası, menemene benzer bir yemek ve pazı türünden haşlanmış bir tür sebze sipariş ettik. Burada çalışan gençler bütün Çin’de olduğu gibi Çin tarihiyle ilgili dizileri pür dikkat seyrediyorlar ve bu yüzden bazen müşteriyle ilgilenemiyorlardı.
Yemekten sonra nemli ve boğucu havada, eski payitahtın sokaklarında yürüyüş yaptık. Yine meraklı gözler üzerimizdeydi. Biraz gezdikten sonra bir dükkândan ihtiyaçlarımızı alarak odamıza geri döndük.
Çetinoğlu: Şehri gezme imkânınız oldu mu?
Yıldırım: 22 Temmuz 2013 günü gelmişti. Zaman ve paranın şimdiden nasıl su gibi akıp gittiğinin farkına varmıştık. Sabah saat 06.00’da kalktık ve dün anlaştığımız adamın getirdiği genç bir Çinlinin aracı ile Beyaz At Tapınağı’na doğru yola çıktık. Çantalarımızı da arabaya koymuştuk.
İpek Yolu demek, bir bakıma Budizm demektir. Bu münâsebetle gezimizde, Budizm merkezlerinin epey bir yeri vardır.
Çetinoğlu: Beyaz At Tapınağı hakkında okuyucularımıza bilgi verebilir misiniz?
Yıldırım: 25-220 yılları arasında hüküm süren Çinlilerin Doğu Han Hanedanlığı devrinde M.S. 64 yılında İmparator Ming, batı âlemindeki Budizm’i incelemeleri için bir heyet gönderdi.Üç yıl sonra, iki önemli Hintli keşiş, Kasyapamatanga (Çince adı She Moteng) ve Dharmaratna (Çince adı Zhu Falan) heyet ile beraber geldi. Onlarla beraber sırtında Budist sutra ve Budist figürleri taşıyan beyaz bir at getirildi. İşte Beyaz At Tapınağı böyle kuruldu.
Bu hadise Budizm’in Çin’de ilk kez ortaya çıkışıdır. İki keşiş ve beyaz bir atın gelişi üzerine imparator ertesi yıl Beyaz At Tapınağı adlı bir manastır inşa ettirdi. Buraya çok sayıda râhip geldi ve tapınak Çin’de Budizm’in merkezi hâline geldi. İki keşiş Çince ‘Kırk İki Cilt Sutra’ tamamlanana
kadar tercümeyle meşgul oldu. Bu tapınak, ‘Çin’de Budizm Beşiği’ olarak adlandırılmaktadır.Tapınak, Louyang kentinden yaklaşık 11 km uzaklıktadır. Kapının dışında, etrafı çitlerle çevrili bir havuz vardır. Sudaki balıkların inançlı insanların hür kalan ruhlarını taşıdığına inanılır. Bir taş köprü ile havuz geçtikten sonra tapınağa girilmektedir.
Kapının doğu ve batı taraflarındaki Kasyapamatanga ve Dharmaratna mezarları Uzak Doğu’nun en meşhur âbidelerindendir. Tapınağın Doğu köşesinde bir tablet dikilidir. Tablet üzerinde yazılı Çince karakterler, 1271-1368 yılları arasında hüküm süren Yuan Hanedanı sırasında tasarlanmış bir Çinli hattatın elinden çıkmıştır. Tablette tapınağın tarihi anlatılmaktadır.
Tapınaktaki Semavî Hükümdarlar Mâbedi aslında Yuan Hanedanı tarafından inşa edilmiştir. Mâbedin ortasında gülen bir Buda Maitreya oturmaktadır. Budanın, bir zamanlar aslında içinde dünyanın bütün hazinelerinin bulunduğu bir çantayı taşıyan bir dilencinin yeniden dünyaya gelmiş hâli olduğuna inanılmaktadır. Tapınakta ağaca hakkedilmiş elli ejderha figürü mevcuttur ki, Mançu Ch’ing Hanedanı’nm kültür hususiyetlerini taşımaktadır. Maitreya iki tarafında dört görkemli Semavî Hükümdar durmaktadır.
Büyük Buda Mabedi, Beyaz At Tapınağı’nın en muhteşem mimarisine sahiptir. Çatı zarif tarzda kalkık saçağı ve taşıyıcı sistemiyle Çin’i 1368-1644 yılları arasında yöneten Ming Hanedanı’nın mimarî tarzını aksettirmektedir. Budizm’in bânisi Sakyamuni’nin heykeli mabedin ortasındadır. Sakyamuni’nin heykelinin sağında onun ilk müridi olan Ananda’nın ve solunda ise yaratıcı Brahma’nın on oğlundan biri olan Kasyapa’nm heykeli vardır.
İrşad Mabedi, Sonsuz Işık Budası olan Amitabha Buda’nın ibâdet ettiği en küçük yapıdır. Bu Buda Batı Cenneti’nden sorumludur. Sağ ve sol sırasıyla Ay Işığı ve Merhamet Tanrıçası Bodhisattva vardır.
Mahavira Mabedi, bu tapınağın en muhteşem tezyin edilmiş mabedidir. Çatı renkli lotus desenlerle oyulmuştur ve duvarlara binlerce ahşaptan Budist heykel asılmıştır. Burada dev ejderha şekilleriyle bezeli iki katlı Budist tapmak vardır.
Temizlik ve Serinlik Kulesi adlı yer bir zamanlar Budist keşişler tarafından beyaz atın sırtında getirilen sutraların saklandığı, tapınağın arka bahçesinde tuğladan inşa edilmiş yüksek bir kuledir. Çin’e Budizm’i getiren İki Hintli rahip Kasyapamatanga (Çince adı She Moteng) ve Dharmaratna (Çince adı Zhu Falan) milâdın başlarında sutralan burada Çinceye tercüme etmişlerdir. Burası Budist sutraların Çince’ye ilk tercüme edildiği yer olarak bilinmektedir.
Tapmağın bahçesindeki taşlara ve ağaçlara insanlar ellerini ve yüzlerini sürmekte ve dualar etmektedirler.
Çetinoğlu: Çok büyük bir mâbet olmalı. Kaç metrekarelik bir alandan söz ediyorsunuz?
Yıldırım: Yaklaşık 2.000 Metrekare olarak tahmin ediyorum.
Buradan sonraki durağımız Ejderha Kapısı Mağaraları idi. Burada dik kayalıkların içindeki heykelleri görebilmek için karşımıza çıkan dik merdivenleri aşmamız gerekiyordu.
Yi Irmağı’nın her iki kıyısındaki dağlara oyulmuş Budist kabartmalarını görmüş olmak bizi çok heyecanlandırdı.
Merdivenleri inip çıkmak yorucuydu.
Ejderha Kapısı Mağaraları, Luoyang Şehri’nin güneyinde yer almaktadır. Burası Xian ve Longmen ‘Ejderha Kapısı‘ adlı dağların arasında ve Yi Irmağı’nın her iki yakasındadır.
Bu Budist mağaralar, Shanxi’deki Datong Şehri yakınlarında bulunan Yungang Mağaraları ve Dunhuang’daki Mogao Mağaraları ile birlikte bugünkü Çin’deki en ünlü üç Buda mağaralarıdır.
Çetinoğlu: Çin topraklarında Türkler de yaşadılar. Onlara ait bir şeyler görebildiniz mi?
Yıldırım: Tabgaç Türkleri tarafından kurulan ve 386-534 yılları arasında hüküm süren Kuzey Wei Hanedanı İmparatoru Xiaowen, payitahtı Luoyang’a taşıdıktan sonra 493 yılı civarında başlayan mağaraların işlenmesi işi, 960-1127 yılları arasında Kuzey Song Hânedanı devrine kadar 400 yıl boyunca devam etmiştir. Burada 2.300 oyuk, 2.800 heykel, 40 kubbe şeklinde dagoba, 1.300 mağara ve 100.000 heykel vardır. Bunların olduğu arazi kuzeyden güneye bir kilometre uzunluğundadır.
Çetinoğlu: Türkler tarafından mı yapılmış?
Yıldırım: Çoğu Tabgaç Kuzey Wei Hanedanı ve 618-907 yılları arasında Tang Hanedanı devrinde yapılmış eserlerdir. Sanat, müzik, din, hat, tıp, kostüm ve mimarlık ile ilgili tarihî malzemelerin çoğu Ejderha Kapısı Mağaraları’nda mevcuttur.
Fengxian Tapınağı, Tang Hanedanı yılında inşa edilmiştir. 36 metre genişliğinde ve 41 metre uzunluğundaki bu yer Longmen Tapınağı’nın en büyük mağarasıdır. Sanatçıların Budist âyin ve ilişkilerine uygun olarak inşa edilen tapınakta çeşitli yüz görünümleri ve mizaçların başlıca dokuz büyük şekli yapılmıştır.
En etkileyici heykel sekiz köşeli lotus taht üzerinde bağdaş kurmuş oturan Vairocana Buda heykelidir.
Çetinoğlu: Büyük mü?
Yıldırım: Heykelde kafanın yüksekliği 4 metre ve kulak uzunluğu 1.9 metre olmak üzere toplam yüksekliği 17.14 metredir. Vairocana Sutra her şeyi aydınlatan anlamına gelir. Buda’da iyi doldurulmuş bir şekil, kutsal ve nazik ifade ve zarif bir gülümseme vardır. Vairocana’nın yanlarında ihtiyatlı ve dindar ifadelere bürünen Vairocana Buda’nın öğrencilerinden iki heykel, Kasyapa ve Ananda vardır.
680 yılında tamamlanan Wanfo Mağarası, iki oda ve kare düz çatılıdır. Ad, mağaranın güney ve kuzey duvarlarında duran 15.000 Buda heykelciğinden kaynaklanmaktadır. Ana Buda Amida sâkin ve ciddiyetle bir lotus Sumeni tahtında oturmaktadır. Amida arkasındaki duvarda farklı şekillerde ve çeşitli ifadelerle elli dört Bodhisattvas vardır. Duvarlarda güzel ve sevimli şarkıcı ve dansçıların canlı kabartmalar bulunmaktadır.
Guyang Mağarası, Ejderha Kapısı Mağaraları’nın en eskisidir. Mağaranın kuzey ve güney duvarında üç katmanda oyuklar vardır.
Yüzlerce heykelin üzerinde heykelleri yapan sanatkârların isimleri ve yapım tarihleri işlenmiştir. Heykellerde Gandhara sanatını temsil eden çeşitli şekiller ve desenler vardır.
Guyang Mağarası yapıldıktan sonra, Tabgaç Kuzey Wei Hanedanı kuzey, güney ve orta kısımları olmak üzere Binyang Mağaralan’nı yaptırdı. Orta mağara 500-523 yılarında yapılmıştır. Mağarada on bir büyük heykel vardır. Sakyamuni onurlu ve sâkin bir yüz ifadesi taşırken onun müridi Bodhisattva zarif ve zeki bir duruşa sahiptir.
Lotus (lian-hua) Mağarası, Ejderha Kapısı Mağaraları’nda doğal kireçtaşından kayalara keskin hatlarla oyulmuş mağaralar için güzel bir misaldir. Oturan heykellerden farklı olarak, ayakta duran Sakyamuni Budizm’i yaymak için Hindistan’dan doğuya uzun seyahatinin yorgunluğunu aksettirmektedir.
Çatıya iyi yontulmuş büyük rölyefti lotus çiçeği hakkedilmiştir. Merkezinde tohum kozası, etrafında taç yaprakları vardır ve her bir yaprağın üzeri hanımeli işlemelidir. Lotusun etrafında sanki müzik eşliğinde dans eder gibi duran altı uçan müzisyen resmedilmiştir.
Çetinoğlu: Mağaraları gezmek ne kadar vaktinizi aldı?
Yıldırım: Yaklaşık 2 saat. Mağaralardan ayrıldıktan sonra yakınlardaki bir yerde yemek yedik. Genç Çinli şoförümüz diğer bütün Çinliler gibi en ufak bir fırsattan istifade ederek uykuya dalmıştı. Çinliler bir iş yapmadıkları an, nerede olurlarsa olsunlar, oracıkta uyuya kalıyorlardı.
Uyuşukluk bu kadar ruhlarına sinmişti, ama her nasılsa bir “Demir Yumruk” onlara dünyanın en büyük ekonomisi ve en küçük âdili olma cesareti veriyordu. Bir cam tıklamamızla uyanan şoför bizi hızlı tren istasyonuna götürdü.
Önümüzdeki yol 350-400 km arasındaydı. İstikamet ise diğer eski payitaht olan Xian idi.
İpek Yolu’nda kaybolan daha neler vardı kim bilir? 298 km/saat hıza ulaşan ve iki istasyonda duran hızlı tren bir buçuk saatte Xian’a vardı. Artık ‘uzak’ denilebilecek bir yer yoktu.