Kur’an’ın Dayandığı Kaynaklar

101

 

     Kur’an
yazılarında, Kur’an için dile getirilenler hakkında : “Bürhan ve delilinize
şekk-i itiraz / itiraz şüphesi geldikçe, iman ve inancınız sarsılmaz mı?

     “Bu ma’reke-i
evham / kuruntu ve vesveselerin çarpışma yeri olan istidlâliyatla / delile
dayanarak, sonuç çıkarmakla taharri etmek / araştırmak zarar vermez mi?” Diye
sorulacak olursa deriz ki:

     Eğer netice;
bürhan / delil ile bağlı, onunla ikame / meydana konmuş ve ispat suretiyle
olsa; tahakkuk-u hakaika / gerçeklerin meydana çıkmasına ölçü olarak; adem-i
delilden / delilsizlikten adem-i medlûlü / ispatlanan, kanıtlanan şeyin
yokluğunu tevehhüm / vehm etse, kuruntuya kapılsa zarar olur. Halbuki, iman
incecik bir bürhan ve delile yüklenmez.

     Belki öyle bir
hadse / sezişe bina ve istinat eder / dayanır ki; o hads / sezgi öyle menabiden
/ menba ve kaynaklardan kuvvet ve öyle maadinden / madenlerden ışık alır ki,
söndürülmesi, kâinatın söndürülmesi demektir ki bu da imkânsız.

     Birinci Menba: En
azîm / en büyük icma / görüş birliğinin sırrını ve en vâsi / en geniş tevatürün
/ doğruluğuna güvenilen haberlerin mânâ ve anlamını tazammun eden / içeren,
milyonlar ehl-i hakikatin / hakikat ehlinin / inançlı âlim ve bilginlerin
ittifakı / aynı fikir ve görüşte birleşmeleridir.

     Sırr-ı icma /
âlimlerin aynı konuda aynı kanıya varmaları ve tevatür / güvenilirlik
noktasından tecelli eden / kendini gösteren, ortaya çıkan bir hads-i mukni /
kesin bilgi ile, o netice zihinde karar kılmıştır.

     Zira her bir
muhakkikin / araştırıcı âlimin bir bürhanı / delili var. Ve o bürhanın / delilin
mahiyeti / keyfiyet ve niteliği teşhis edilmese / ne olduğu anlaşılmasa da,
vücudu / varlığı kat’iyen / kesin olarak bilinir.

     Acaba dünyada
hangi itiraz ve şüphe vardır ki, milyarlar bürhan ve delil iplerinden teşekkül
etmiş / meydana gelmiş şu habl-i metîni / Kur’an denen sağlam ipi kesebilsin?

     Çünkü: Vahdete /
Allah’ın Bir ve Tek oluşuna dair şu neticeyi; hasra gelmez, sayısız tahkik
ehlinin / araştırıcının her biri, bir bürhan ve delil veya deliller ile hakikat
olarak görmüşler.

     Demek, onların
bütün bürhan ve delilleri sarsılmaz birer bürhan ve delildir.

     Çünkü o bürhanları
/ delil ve kanıtları tanımasa da, var oluşlarını bilir.

     Zira onlar, hads
ve sezginin zengin bir menbaı / kaynağıdır.     

     İkinci Menba:
Kâinatın bütün şehadatı / şahitlik ve tanıklıklarıdır.

     Üçüncü Menba:
Vicdan / iyi, doğru ve güzeli bulma duygusundaki fıtrat / yaratılış
göstergesidir.

     Bunlar gibi daha
çok menba ve kaynak var.

     İşte bu hads ve
sezgi, bütün menabii / menba ve kaynakları söndürülmezse, sönmez.

     Şüphe, bir delili,
yüz delili atsa da, medlûle / ispatlanana iras-ı zarar edemez / zarar veremez.

     Çünkü o kubbe-i
âliye / yüksek kubbe; yalnız bir direk üstünde kaim / durucu değil.

     Zihnin cüz’iyeti /
azlığı hasebiyle, müşteri / istekli ve talip nazarıyla ispatına çalışmak hatar
/ tehlike. Belki bu istidlâlat / delil ve şahitler ve berahîn / bürhan ve
kanıtların vazîfe ve görevi menfî / olumsuz; matlabı / isteği tavzih eder /
açıklar. Tasfiye eder / saflaştırır. Bazen de takviye eder / kuvvetlendirir.

     Tetkik / araştırma
iki çeşittir: Biri gittikçe, nûr üstüne nur olarak, tenevvür eder / parlar.
Diğeri gittikçe şübehat zulümatına / şüphe karanlıklarına düşer. Meselâ, bir
tatlı suyun menbaı / kaynağı var. O menbadan binlerce cedavil ve cedvellerden /
su yollarından şubeler ayrılarak çok yerlerde dolaşıp, başka su yollarıyla
bulaşmış olsun.

     İşte bir adam
menbaı gördü, tattı; hakkalyakînle / kesin bir şekilde tatlılığını anladı.
Teşaubat / şubeleşme ve kollara ayrılmanın yakınlığını derk etti / anlayıp
kavradı. Sonra hangi su yoluna, yahut herhangi bir kol ve bölümüne rastgelse,
pek az bir emare / alâmet; tatlılığına dair ona kanaat verir; tâ aksi, kat’î /
kesin bir delille tebeyyün edinceye / belirinceye kadar. O vakit “Başka madde
karışmış” der. Ancak bu çeşit bir nazar ve tetkik; Kur’an ve hakikatine, imanın
kuvvet, inkişaf ve gelişmesine yardım eder.    

Önceki İçerikKur’ân-ı Kerîm’de İnsan Hakları
Sonraki İçerikSorgulayan (Prensip Sahibi) İnek
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.