Hz. Muhammed’in hitap ettiği / seslendiği, imana / inanca
davet ettiği / çağırdığı insanlar; – istisnalar dışında – putperest, müşrik / Allaha
şirk / ortak koşan, kibirli, kendini beğenmiş, menfi ene ve enaniyet / benlik
içindeydiler! İleri gelenler, zenginler nüfuslarını korumak istiyor, fakir
fukara ile yan yana gelmek istemiyorlardı!
Hz. Muhammed,
onlara “Ey şöyle şöyle olanlar, böyle böyle yapanlar!” diyerek, onları itham
ederek, onları küçük düşürecek şekilde hitap etmiyordu. Onları asla
küçümsemiyor, hor ve hakir görecek tarzda seslenmiyordu.
Kur’an ifadesiyle
mevki makam, varlıklı yoksul demeden, kimseyi aşağılamadan, kimseyi yersiz
övgülere boğmadan, aşağı yukarı şöyle sesleniyor: “Ya eyyühennas / ey
insanlar!” diye hitap ediyor. Onları suçlamıyor, “Sizler şusunuz busunuz!”
demiyor. Sadece: “Allah var. Ben peygamberim / haberciyim. Söylediklerime kulak
verin. Ne idiyseniz ne olursanız olunuz; Hakka gelmeye bir engeliniz yok.
Lütfen düşünün taşının. Doğru yol budur. Tebliğ ediyor / duyuruyorum.” diyordu.
Hz. Muhammed itham
etmeden hitap ediyor.
Kimseyi suçlamadan
sesleniyor.
Bakışların ileri çevrilmesini teklif ediyor /
öneriyor.
Onlardan,
bakışlarını düzeltmelerini istiyor.
“Müjdeleyin.
Nefret ettirmeyin. Kolaylaştırın. Zorlaştırmayın.” üslûp ve tarzında insanlara
karşı konuşmalar yapıyor; itmiyor yaklaştırıyor. Tehdit etmiyor müjdeliyordu.
X
Âdeta Medine döneminin 9. yılında nazil olan
/ inen Hucurat suresinin 11. âyetine kısaca; Kur’an’a tercüman oluyor;
insanları ona muhatap kılıyordu:
“Ey iman edenler!
Hiçbir (kişi veya) toplum, (başka) bir toplumu (küçümseyip) alaya almasın; (her
zaman şu ihtimali düşünsünler:) Belki o (beğenmedikleri insa)nlar, (Allah
katında) kendilerinden daha üstündürler. (Aynı şekilde) kadınlar da (başka bir
topluma mensup olan) kadınlar (hakkında dedikodu yapıp onlarla alay
etmesinler.) Belki o (küçümsedikleri kadı)nlar, kendilerinden daha üstündürler.
(Meşru eleştiri sınırlarını aşıp) birbirinizi (kırıcı sözlerle) ayıplamayın,
birbirinizi (küçük düşürücü) lâkaplarla çağırmayın! (Mü’min kardeşini
aşağılayan, aslında kendi günahkârlığını ilan etmiş olur. Halbuki) iman(la
şeref ve üstünlük kazandık)tan sonra ‘günahkar’ ismi (ile anılmak) ne
kötüdür!…” (Hucurat suresi: 11, Mahmut Kısa’nın mealinden.)
X
Allah kâinatın
neresinde? Ruh insanın neresindeyse Allah da kâinatın orasında. Ruh insanın
gözünde mi? Evet hayır. Kolunda mı? Evet hayır. Kol kesilince ruh kesilmiş mi
olur? Elbette ki hayır. Akıl vicdan vücudun neresinde? Varlığını kabul ediyor,
fakat mahiyet ve içyüzünü bilmiyoruz. Zaten bilmemek, vücudunu inkarını
gerektirmiyor.
X
Göz görmüyor
gözden bakan görüyor. Tıpkı pencerenin görmediği, pencereden bakanın gördüğü
gibi.
Kulak duymuyor.
Oradan ruh duyuyor.
Allah, madde
olmadığı gibi, ruh da madde değil.
Ruh, Allah
demektir de değil. Ruh Allahtandır. Ama Allah değil. O’ndandır, ama O değil.
“Heme ost.” / “Her
şey O’dur.” değil. “Heme ezost.” / “Her şey O’ndandır.”
Gördüğümüz şeyler
maddedir. Onlardaki hayat ise, madde ötesi bir özelliktir.
Mahiyetiyle meçhul
/ bilinmez, mucizeleriyle mâlûm / bilinen bir kudret karşısındayız.
Her eser ustasını
gösterir. Ama usta, eseri içinde aranmaz.
X
Allahı bilsek.
Peygamberi tanısak. Kur’anı okusak.
İnsanları bir
tarafa bıraksak da;
“Başkasına itimat
etmeyen, nefsiyle, yani bizzat kendisi teşebbüs eder. Etmeli.”hükmüyle hareket
etsek, her şeyin doğru cevabını bulabiliriz.