-Bir şeyin
yokluğunu, binlerce kişi söylese de, biri ispat etse;
Yok diyenlerin sözleri hükümsüzdür.
-İlkokul
talebesine / öğrencisine okuması için, lise ders kitabı verilse,
Anlayamayacağı
için, bu yüzden reddedeceği açıktır.
Bu, tıpkı birkaç
aylık çocuğa pirzola yedirmek için, uğraşmaya benzer.
İşte fikirler,
konular da böyledir.
Mücerret / soyut
olarak güzel ve edebî konuşmak; elbette takdire şâyân bir husus.
Ama zatında /
aslında doğru ve hak bir sözü veya bir konuyu;
Muhataplarımızın
/ dinleyenlerimizin anlayış seviye ve düzeylerine inerek;
Onların
anlayacağı şekilde, bu durumlarını hesaba katarak konuşmak;
İşte asıl olan
budur, bu olmalı.
-Dünyanın
kuruluşundan beri, haksızlığa uğrayanlar,
Hakkı yenenler,
zulüm görenler sayısızdır.
Üstelik büyük bir
çoğunluk; hakkını almadan, hak yerini bulmadan,
Gözleri açık
olarak ölüp gidiyor! Umumiyetle / genellikle zâlimlerin,
Kötülükte
bulunanların yaptıkları, sanki yanlarına kâr kalıyor!
Zalimler,
haksızlık edenler; mevki ve makamlarında, zevk ve sefa içinde yaşayıp ölüyor;
Mazlumlar,
mağdurlar da, o düşkün hâlleriyle bu dünyadan göçüp gidiyor!
Zahirde /
görünüşte hak ve adalet yerini bulmadan, hayatları son buluyor!
Ziya Paşa’nın
dediği gibi, mealen:
“Milyonla çalan
mevki ve makamında berdevam!
Birkaç kuruş
çalanın yeri ise, hapis ve zindan!”
İşte buna
vicdanlardaki / Hakkın içimize koyduğu doğruyu tespit kıstası / ölçütü razı
olmuyor.
İsyan ediyor.
Adalet yerini bulsun istiyor. Evet, vicdanlar yanılmaz ve yanıltmaz.
Kısmen de olsa
burada, yani dünyada hak yerini hiç bulmuyor değil. Nitekim:
“Eden bulur.”
“Ne ekersen onu
biçersin.”
“Etme bulma
dünyası.”
“Allah ihmal
etmez, imhal eder.” /
“Allah boş vermez, belki pişman olur, aklı
başına gelir de,
Hatasını telâfi
eder / düzeltir diye, -geçici olarak- mühlet / zaman tanır.”
“Rüzgâr eken,
fırtına biçer.”
“Gün ola harman
ola.”
Gibi
atasözlerimiz, bu gerçeği çok güzel bir şekilde ifade etmekte.
Nitekim bu
gerçeği:
“Vermek
istemeseydi, istemek vermezdi.” veciz sözünden de anlıyoruz.
Çünkü tüm
insanların; hisleri karışmamız vicdanlarında;
Hakkın yerini
bulma isteği; sessiz bir çığlık olarak yankılanıp durmakta.
Demek ki, bir
Mahkeme-i Kübra / En Büyük Bir Mahkeme olması lâzım ve gerekli.
Nitekim var ve
zamanı gelince kurulacak. Evet,
Bu hak arayışlar
Ahirette, Mahkeme-i Kübra’da / Kıyamet’ten sonraki En Büyük Mahkeme’de
Cevabını
bulacak; herkes hak ettiği karşılığı mutlaka görecek.
Çünkü bazı suç
ve günahlar; öyle cezaları gerektirir ki,
Bu dünyanın
hiçbir cezası onu karşılayamaz.
Ancak ebedî /
sonsuz, sayısız seneler cezalandırılmalarını iktiza eder / gerektirir ki,
Bu da ancak
onların Cehenneme atılmalarıyla gerçekleşir.
İşte ruhlar
ancak bu gibi cezaların verilmesiyle, mutmain ve tatmin olur / rahatlar.
-Bakmak mı,
görmek mi? Biri basar; maddeyi görür. Diğeri basîret; manayı, hikmeti görür.
Koyun da bakar.
Ama insan, hem bakar hem görür. Öküz, at, eşek, fil de bakar. Ama insan;
Bakarken görür.
Görürken düşünür. Düşünürken hikmet sahibi / bilge olur.