Konudan Konuya (25)

97

     Kişinin zâtına
düşmanlık olmaz. Ancak kişinin sevmediğimiz, beğenmediğimiz sıfatlarına düşman
olabilir, karşı çıkabiliriz. Çok zaman bu ince farkı unutuyor, kaale almıyoruz.
Bir insanın içkisine, sigara içmesine, ağzının bozuk olmasına, yanlış ve bozuk
hareket ve davranışlarına karşı çıkmamız; karşı olduğumuz taraflarını
sevmememiz, doğru bulmamamız; ne kadar doğru ve yerinde bir davranış ise, o
kimsenin bu menfî tutkuları var diye, o kimsenin zâtına düşman olmamız, ona
cephe alamız, onu sevip saymamamız; o nispette yanlış ve ters bir davranıştır.

     Çünkü, menfî
yönlerimiz; beşerî ve insanî yönlerimizle ilgili olup, ya inanç zaafiyetinden
veya eğitim noksanlığından, yahut ailede gördüğümüz kötü örneklerden ileri
gelmektedir. Zatımız ise, Allah’ın “Fe iza sevveytühü ve nefahtü fihi min
ruhi.” / “Ben ona güzel bir şekil verip ruhumdan üflediğimde.” (Hicr: 29)
diyerek özene bezene yarattığı insandır.

     Bundan dolayıdır
ki, insanın zâtına karşı oluş ve cephe alış; Allah’ın zâtını inciten, yaralayan
şuursuz / bilinçsiz bir vaziyet alıştır. Kulunu rencide etmek, dolayısıyla
bizzat onu yaratan Allahı üzer.

     Öyleyse kişileri
eleştirip tenkit ederken; hedefimiz kişinin zâtı değil, onun nahoş tutum ve
davranışları olmalı. Kişinin yanlışlıklarını en güzel şekilde, onu
aşağılamadan, kalbini kırmadan, gönlünü incitmeden yapıcı bir şekilde
düzeltmesini sağlayacak hitapda bulunmalı; Allah’ın zâtını tecelli ettirdiği;
kulun manevi şahsiyetini incitmekten kaçınmalıyız.

     Sadece bu kadar da
değil. Hangi dinden, hangi milletten olursa olsun, hiçbir insanın zatına düşman
olmamamız lâzım. Çünkü müslümanlar din kardeşlerimiz olduğu gibi, müslüman
olmayanlar da, insan olarak kardeşlerimizdir.

     Hatta Müslüman
olmayanların, yani kâfirlerin de zatlarına düşman olmayacağız; elimizden
geldiği kadar, onların hakkı bulmalarını, hakkı bilmelerini sağlamaya
çalışacak; dinsiz ve inançsız olmalarını gidermek için, en güzel şekilde gayret
sarf edecek, onların bu hâllerine üzülecek, sonucu Allaha bırakacağız. Çünkü
hidayet Allahtandır; fakat bu durumlarından ötürü, asla onların zâtlarına  düşman olmayacağız. Çünkü onlar da bizler
gibi aynı Allahın kullarıdırlar.

     Tabii bu tutum ve
davranışımızı “Hüsnü zan, ademi itimat.” düsturunu ihmal etmeyerek. Yani herkes
hakkında güzel düşünecek. Fakat daima tedbirli olacak şekilde göstermeliyiz.

 x

     Filmler, Kasetler,
Sidiler, Kara Kutular, Teypler, Kitaplar, Hafızalar; hepsi Allahın
“El-Hafîz”  /    “Koruyan, muhafaza eden.” isminden haber
veriyorlar.

     Keza Tohumlar,
Çekirdekler, Nutfe / Meniler; hepsi zımnen, o isimden bahsediyorlar.

     Levhi Mahfuz / her
şeyin yazılıp korunduğu levha ve Beyinler; hep onu, yani Allahın “Hafîz” ismini
nazara veriyorlar.   

x

     Bir şehri toplu
olarak görmek istiyorsanız; insana bakınız. Şehrin azametini, insan vücuduna
sığdıran Allahın yüce kudretini, onun bedeninde seyredip tefekkür ediniz. Çünkü
insan küçük bir şehir, şehir büyük bir insan sayılır. Şehirdeki kanalizasyon
şebekesini, insanın boşaltım sisteminde müşahede edebilirsiniz. Şehirdeki
haberleşme ağlarını, sinir sisteminde görebilir. Acı tatlı su kanallarını,
insanın damarlarında bulabilir. Kısaca şehirdeki her türlü düzeneğin benzerini,
insan vücudunda görmeniz mümkün.

     Bu âlemi yani
kâinat ve evreni bütünüyle bir çırpıda, bir anda her şeyiyle, topluca, bir anda
seyretmek istiyorsanız; yine gözünüzü insana çevirin. Ona bakın. Damlada denizi
görmenin zevkine  varın. İnsanda kâinatı
görmenin hayret, taaccüp ve şaşkınlığına erin.

     Çünkü insan büyüse
büyüse, kâinat şeklini alır. Kâinat küçülse küçülse, insan şekline girer.

     Çünkü kâinat büyük
bir insan, insan küçük bir kâinattır.

x

     Kur’an; öldükten sonrasından
ziyade, bu dünya ve bu dünyadaki insan içindir.

     Ölen insan
vesilesiyle, ölecek insana, harekete geçmesini hatırlatır.

     Öyleyse, ölmeden
evvel, senden beklenenleri yap; sana düşenleri yerine getir.

     Ölmeden evvel,
ölmeye bak. Yani dünyada, orayı hesaba katarak yaşa.

     Nereye gideceğini
bil.

     Ne olacağını anla.

     Ne yapman
gerektiğini idrâk et.

     Olmaya bak. Çünkü
orada oluş yok.

     Dolmaya bak. Çünkü
orada doluş yok.

     Ermeye bak. Çünkü
orada eriş yok.

     Unutma! Burada kör
olan, orada da olur kör.

     Öyleyse, bu
gerçeği, oraya gitmeden önce, burada gör.

     Zira hayat;
koyuyor gerçeği önümüze.

     Hiç hoşumuza
gitmese de.

Önceki İçerik“Ölüm Terbiyesi” Ve Tedaileri – II
Sonraki İçerikTürkiye’yi Okumak!
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.